Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Devlet adamlığı kumaşı

Peşin söyleyeyim; bu yazı bir ‘Devlet Bahçeli güzellemesi’ değildir.

Günlük gazete yazarlığında, siyaseti ve siyasetçiyi eleştirmek hem çok kolay, hem zevkli, hem de konu zenginliğidir.

Fakat erdemli siyaseti ve bu siyaseti sergileyeni takdir etmek de en azından ‘insaflı kalemin’ gereği olmalıdır.

Yazının Devamı

Bu hamur daha çok su kaldırır, Meral Hanım!...

Olur mu, olmaz mı derken, İYİ Parti Merkez Yürütme Kurulu, CHP’den gelen ‘seçim ittifakı’ önerisini oyçokluğuyla reddetti.

Akabinde Meral Hanım TBMM Grup Toplantısında, yine bildik celalli üslubuyla, 6+bilmem kaçlı masa sürecine ilişkin verdi veriştirdi. Ve CHP’ye bir kez daha kapıları kapatır gibi yaptı.

‘Kapattı’ diyemiyorum, çünkü o kadar emin değilim. Mesele sadece, Meral Hanım’ın masayı devirdikten 72 saat sonra süklüm püklüm getirilip tekrar oraya oturtulmasındaki ilkesizlikten ibaret değil.

Yazının Devamı

Ey zalimler!... Şimdi bu bir ‘savaş’ mı?

‘Savaş’, bizatihi kendi anlamı itibarıyla sevimsiz ve itici bir kavram.

Toplumların, haklı ve haksız sebeplerle birbirlerini öldürmek üzere karşı karşıya gelmesi, özünde ahlâka ve inanca da çok uygun bir eylem değil.

Fakat…

Yazının Devamı

‘Proje Partisi’ buraya kadar

Adını net koyalım: İYİ Parti, bir proje partisi olarak kuruldu.

Türkiye’nin yolunu kesmek isteyenler, sokak ayaklanmasını (Gezi), medya-polis-yargı darbesini (17/25 Aralık), uluslararası mahkemelere götürme namussuzluğunu (MİT tırları), Kürtleri sokağa dökme kışkırtmasını (Kobani), çukur çatışmalarını (Sur ve Cizre kalkışması) ve nihayet 15 Temmuz FETÖ darbe-işgal girişimini denediler.

Bu ahlâksız ve kuraldışı girişimlerden sonuç alamayan ABD-AB-NATO-PKK-FETÖ çizgisi ve Türk siyasetindeki uzantıları, bu kez işi ‘demokratik-meşru yollarla’ denemeye karar verdi.

Yazının Devamı

Dost uyarısı: Kulak elde kalabilir

Bu yazıyı, ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamayacağımı, hatta bazı yerlerden sert tepkiler alacağımı bilerek yazıyorum. Eh, hamama giren terler…

Türk seçmeninin, genel yönetimdeki iktidarı, yerel seçimlerde uyarma gibi bir alışkanlığı var.

Mesela seçmen, 1983 ve 1987’de genel yönetimi verdiği ANAP’ı, 1989’daki yerel seçimlerde çok ağır bir şekilde uyarmıştı.

Yazının Devamı

Gazze: Yalanın kabuğu çatladı

Batı Şeria ve Gazze’de yaşanan İsrail zulmü, buradaki mazlum Filistinlilerin savunma gücü olan Hamas üzerinde bazı tartışma ve suçlamaları da gündeme getirdi.

Siyonist mahfillerin bilinçli yönlendirmesiyle, yaşanan soykırımın faturası, ‘7 Ekim’de İsrail’e saldıran’ Hamas’a kesilmek isteniyor.

Yaşanan katliam, acılar, vicdanları sızlatan görüntüler gerçeğin bir yüzü. Öteki yüzü ise; Müslüman dava şuurunun yeniden dirilmesi olmuştur.

Yazının Devamı

Tamam, evliya aramıyoruz. Ama…

Siyaset, ok gibi doğru durmaya çok da izin veren bir alan değil. Bunun varoluşsal gerekçeleri ve icapları var.

Birbirinden farklı anlayış, beklenti, inanç, düşünce ve yaşayışları olan milyonlarca insanın aynı anda onayını almak, yerine göre esnekliği, taktik manevraları gerektirebilir.

Bu gerçekliği yok saymıyoruz. Lakin, siyasetin bir ahlâkı da vardır ve olmalıdır.

Yazının Devamı

Haklılığın gücü, suçluluğun utancı… Vah Almanya Vah!...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya yönetimini kendi ülkesinde resmen silkeledi.

Erdoğan’ın, Şansölye Olaf Shoulz ile görüşmesi öncesindeki ortak basın açıklamalarını izlemiş olmalısınız.

Haklılığın verdiği güçle, rahat ve kendinden emin konuşan, ne istediğini bilen, haklı tezlerini çekinmeden, ıkınıp-sıkınmadan dile getiren bir ‘Lider’ portresi çizdi, Türk Cumhurbaşkanı.

Yazının Devamı

İran, hep bildiğimiz İran

Bekliyorduk, ne zaman su koyverecekler diye…

Hani, İsrail adındaki terör örgütüne karşı, zahirdeki en keskin diklenişleri hep onlar yapıyordu.

ABD ile 40 küsur senedir, ‘Büyük Şeytan ile Şer Odağı Karşı Karşıya’ adlı çadır tiyatrosunu gayet güzel oynuyorlardı.

Yazının Devamı

AYM CHP’nin arka bahçesi mi?

Millete haddini bildirmek için yapılan ve bir Başbakan ile iki bakanının, sivil siyaseti hizaya getirmek kastıyla şehit ettiği 27 Mayıs 1960 hain darbesiyle hayatımıza girdi. Ve o günden bu yana, hep Türk Milletinin iradesine ket vurma işlevini üstlendi. Anayasa Mahkemesi’nden söz ediyoruz…

Gazeteciliğe, 1986’da, henüz İletişim Fakültesi son sınıfta okurken başlamıştım. Stajyer muhabirliğimden itibaren, Anayasa Mahkemesi binasının önünde, verilecek önemli kararların açıklanacağı saatleri çok beklemişliğim var.

Hafızamı şöyle bir yokladığımda, Anayasa Mahkemesi’nin, ülke ve millet yararına karar verdiği pek bir olay hatırlamıyorum. Hikmeti kendinden menkul olarak, ‘Yüce Mahkeme’ diye tanımlanan bu yüksek yargı organı, yazık ki 1961 Anayasası ile kurulduğu günden bu yana, hep milletin seçtiği siyasî iktidarların önüne set koymak üzere kendisini konumlandırdı.

Yazının Devamı

Keşke onuruyla bıraksaydı

Pek beklenmiyordu kaybetmesi. Hem ‘vekili’ hem ‘rakibi’ olan aday, kendisine oyundaş olmak üzere gösterilen ‘tavşan aday’ diye nitelendiriliyordu. Bazı partililer ise, tavşan aday tanımlamasını doğrulamakla birlikte, karşı tarafın hesabına ortaya çıktığını iddia ediyordu. Sonuçta vekil rakip kazandı.

Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’de 13 yıldır kurduğu mezhepsel temelli yapıya aşırı derecede güveniyordu. Karşısına kim çıkarsa çıksın, kaybetme ihtimali bulunmadığına inanıyordu.

Her ne kadar kendisini, ‘Türkiye’nin en iyi hesap uzmanlarından birisi’ olarak tanımlasa da hesaba katmadığı bir nokta vardı: ‘Belediyeler üzerinden devşirilen rant gücünün, mezhepsel bağları etkisiz kılması’…

Yazının Devamı

Aklımızla alay etme Meral Hanım

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in son 2 haftadır grup toplantılarındaki konuşmaları dikkatinizi çekti mi? Bu konuşmalarda Meral Hanım, İsrail adlı terör örgütünün Gazze’de yürüttüğü soykırımı güya eleştirirken, çok ince bir ‘tenzih’ operasyonu yapıyor.

Meral Hanım, önce Hamas’ı terör örgütü bağlamına oturtuyor. Sonra da örtülü şekilde İsrail’in güya kendini savunma hakkını kullandığı gibi bir hava oluşturuyor. Mızrağın çuvala sığmayan kısımlarını da ‘Netanyahu terörüne’ bağlıyor.

Ne kadar kurnazca değil mi? Meral Hanım’ın sözlerinden şu özet anlamı çıkarıyoruz: “İsrail kendi meşru savunma hakkını kullanıyor; fakat Netanyahu denilen faşist politikacı, kantarın topuzunu kaçırıyor.”

Yazının Devamı

100 yılda nihayet anladık

Biz Türkler, devlet teşkilatımızı ifade ederken, her zaman ‘devleti ebet müddet’ diye bir kavram kullanırız. Bu tanım, Türk Devleti’nin, aslında başından beri tek bir büyük devlet olduğu anlamını içerir.

Doğal olarak, “Eğer devlet tek ise neden tarihte 16 büyük ve 100’den fazla da orta büyüklükte veya küçük devletler kurmuşuz? Neden bu devletlerin birçoğu farklı coğrafyalarda kurulmuş?” sorusu da cevaplanmayı hak ediyor.

Her ne kadar, vatan ve toprak kavramlarına büyük değer atfediyor olsa da Türk Milletinin zihnindeki ‘Devlet’ tanımı, herhangi bir coğrafya ile sınırlı değildir. ‘Ülke’ dediğimiz vatan coğrafyası; cari dönemde devlet teşkilatımızın hâkim olduğu ve milletin yaşamını sürdürdüğü yerdir.

Yazının Devamı

Bin yılın hinliği

Önce ABD Dışişleri Bakanı koşa koşa Tel Aviv’e desteğe vardı. Hem de ‘Yahudi kimliğiyle geldiğini’ ikrar etti.

Ardından ABD Başkanı, 80 küsur yaşına rağmen, alelacele terör örgütü İsrail’e payanda vurmaya gitti.

Biden gider de Almanya’nın başındaki silik zat geride kalabilir mi? O da soluğu katil Netanyahu’nun dibinde aldı.

Yazının Devamı

Siyonist kafa hiç değişmeyecek

İsrail Savunma Bakanı sıfatını taşıyan, fakat ‘insan sıfatından nasipsiz’ mahluk kocaman bir laf etmiş: “İsrail’i durdurabilecek hiçbir güç yok!..”

Şu lafın büyüklüğüne, kibrin azametine bakar mısınız?

Tüm dünyanın gözü önünde yürütülen bir katliam, bir soykırım yaşıyoruz, Gazze’de.

Yazının Devamı

‘Batı’nın Çöküşü’nü izliyorsunuz

İçimiz acıyor. Yüreğimiz kanıyor. Zulmün arşa ulaştığı şu demlerde, imanımızın en güçlü yönünün gerektirdiği ‘elinle düzeltme’ amelini yapamamanın ezikliğini yaşıyoruz.

Yol uzun, yolcu yorgun, talih zebun… Düşmanlar kaviden de kavi. Düşmanlar zalim. Düşmanlarda vicdan yok. İblis’in bütün çocukları bir araya gelmiş, hep birden saldırıyor.

Dün birbirinin gırtlağına sarılarak, acımasız katliamlara imza atan Hıristiyan ve Yahudi; sanki dün kendisinin sığınağı Müslüman vicdanı değilmişçesine, şimdi birlik olmuş da Müslüman avına çıkmış.

Yazının Devamı

Artık ‘Terör Devleti’ değil, ‘Terör Örgütü’…

Moğol istilasından bu yana, insanlık hiç bu kadar ayaklar altına düşmemişti. Hadi, Moğol katliamları 750 sene öncesinin barbarlığıydı. Belki bir anlamda kendi döneminin gerçekleriyle kısmen de olsa örtüşüyordu.

Peki, 21. Yüzyılda yaşadığımız İsrail terörünü hangi gerçeklerle telif edeceğiz? Bir ‘anti-medeniyet’ olan Batının zengin (büyük değil) devletlerini arkalamış… 12 gün boyunca, daracık bir alana, Gazze’ye sıkışmış 2,3 milyon sivil Filistinliyi her gün en ağır şekilde bombalıyor. Sözkonusu anti-medeniyet devletler, İsrail’in her gün binlerce tonluk bombaları, masum Filistinli Müslümanların kafasına yağdırmasını sadece seyretmekle kalmıyor; bir de ‘İsrail’in kendini savunma hakkı’ yalanıyla, tüm dünyanın sinirlerini bozuyor.

Kana susamış canileri bu da kesmemiş ki, saldırıların 12. gününde, binlerce masum sivilin hem tedavi gördüğü, hem de ‘güvenli’ sanarak sığındığı bir hastaneyi, attığı dehşetengiz bombalarla havaya uçurdu.

Yazının Devamı

Hıristiyan’ın Yahudi’ye diyetini Müslüman’a ödetmek

Yahudiler, Milattan önce 586’da Babil İmparatorluğu’na yenilmeleri sonrasında Babil Sürgünü’nü yaşar.

Hazreti Yakup’un, oğullarıyla birlikte Mısır’a göç etmesi ve burada soylarının çoğalması, daha sonrasında Firavun tarafından köleleştirilmeleri gelir. Mısır’dan Kenan diyarına kaçış öyküsü ise Hazreti Musa’nın liderliğinde gerçekleşir.

Milattan önce 63’ten itibaren Roma İmparatorluğu hâkimiyeti altında yaşayan Yahudilerin, Milattan sonra 66’da ayaklanmaları, Roma tarafından çok ağır şekilde bastırılır; 985 Yahudi köyü haritadan silinir. Yahudi nüfusun büyük bölümü katledilir, kaçabilen kaçar ve kaçamayanlar da köle yapılır.

Yazının Devamı

Tam olarak uçurumun kenarından dönmüşüz

14 Mayıs seçimleri öncesindeki yazılarımda, CHP’nin başını çektiği masa ittifakının seçimi kazanması halinde Türkiye’nin bir felakete sürüklenebileceğine dair birçok ifade kullanmıştım.

Bu bağlamda en yakın tehlikenin de Irak ve Suriye’de asker bulundurma tezkerelerinin akıbetine dair olduğunu vurgulamıştım.

Dilerseniz, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçildiği ve PKK’nın da ortak olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti kabinesi kurulduğunu farz edelim. Ve bu kabinenin de uyumlu çalıştığını varsayalım. Ekonomi, iç ve dış ticaret, sosyal yaşam, hukuk düzeni, içerideki asayiş filan, bunların hepsini bir kenara bırakıp, sadece dış politikada nelerin yaşanabileceğini zihnimizde canlandırmaya gayret edelim.

Yazının Devamı

Domuzların adaleti (!)

Merhum üstat Necip Fazıl Kısakürek, Batı sisteminin Birleşmiş Milletler ekseninde kurduğu adaletsiz ve hukuksuz dünya düzenini, ‘Domuzlar Diktatoryası’ diye nitelendirmişti.

Eğer bugün hayatta olsaydı, yeryüzü hâkimiyetini elinde bulunduran adaletsiz emperyalistlerin haksız-hukuksuz düzenine, kim bilir daha ne sıfatlar yakıştırırdı.

Gazze’de 2 milyonu aşkın bir Filistinli nüfus, terör devleti İsrail tarafından daracık bir alana sıkıştırılmış. Senelerdir adeta bir açıkhava hapishanesinde yaşamaya mahkûm edilen o milyonlar, her türlü insanî yaşam şartlarının uzağında tutuluyor. Yetmiyor, terör devleti İsrail, canı sıkıldıkça bu halkın kafasına bomba yağdırıyor. Sivil halk demeden, kadın-çocuk-yaşlı demeden, önüne geleni katlediyor, o katiller sürüsü.

Yazının Devamı

Türk Devleti tezgâhı gördü, ‘şah’ çekti

Etrafımızdaki manzaraya bir bakalım: Doğumuzda Kafkaslar, Karabağ ve Ermeni şımarıklığı… Kuzeyimizde Ukrayna üzerinden yürütülen ve bizi de içine çekmesi hedeflenen vekâlet savaşı… Batımızda Yunanistan’ın aptallıkları ve sürekli ısıtılan Balkan ülkeleri… Güneyimizde Irak, Suriye ve Libya başta olmak üzere, emperyalistlerin bataklığa çevirdiği coğrafya…

Acaba yeryüzünde, bizzat Batılı emperyalistler tarafından dört tarafı ateş çemberine dönüştürülmüş ikinci bir ülke var mıdır?

Şimdi bu tabloya, zaman ve olaylar planında bakalım:

Yazının Devamı

Ermenistan’ı ancak Türkiye kurtarır

Ermenistan’a, birlikte Türk Dünyası araştırmaları yaptığım gazeteci arkadaşım Hasan Yılmaz’a birlikte, 1999’da gitmiştik. Karabağ’daki işgal ve Azerbaycan Türklerine yönelik Ermeni katliamının acısı henüz dinmemişti. Bir milyonu aşkın Karabağ Türkü ‘kaçkın’ olmuş, kendi ülkelerinde mülteci durumuna düşmüştü. Rusya ve Batının arkaladığı Ermeni şımarıklığı zirvesindeydi.

Diğer taraftan, bu ülke ile Türkiye arasında en küçük bir diplomatik ilişki yoktu. Böylesine sert bir atmosferde, Ermenistan’dan vize ve basın akreditasyonu almanın yolunu arıyorduk. Yürüteceğimiz araştırma çalışmasının ülkemiz menfaatlerine olduğuna dair, Kültür ve Turizm Bakanlığı’mızdan aldığımız yazıyla, Dışişleri Bakanlığı’mıza başvurduk. Dışişlerimiz, Moskova Büyükelçiliğimize resmî yazı yazdı. Moskova Büyükelçiliği’miz, Ermenistan’ın Moskova Büyükelçiliği’ne ‘nota’ vererek, bizim vize ve akreditasyon başvuru evraklarımızı iletti. Ermenistan Moskova Büyükelçiliği, başvurumuzu Erivan’a, kendi Dışişleri Bakanlığı’na iletti.

Gürcistan üzerinden yola çıktığımızda, henüz Ermenistan’ın bizim taleplerimize ne cevap verdiğini bilmiyorduk. Tiflis’teki Ermenistan Başkonsolosluğu’nu ziyaret ettiğimizde, bizi bekleyen sürpriz, vize ve basın akreditasyonlarımızın oraya ulaştığı ve bizi beklediği oldu.

Yazının Devamı

Muhafazakâr ezikliğin anatomisi

Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında patlayan lağım, ortalığı berbat etti. Bu devletin, bu milletin maddî manevî desteğiyle semiren ve kendini ‘sanatçı’ diye pazarlayan bir güruhun, her türlü imkânlarıyla beslendiği devletin ve milletin sakalını yolması, bir kez daha gözümüze gözümüze sokuldu.

Senelerdir bu vatan-millet düşmanlığına çanak tutan devlet kurumları ve başındaki etkili-yetkili zevat, sanki ilk defa böylesine bir abukluk yaşanıyormuş gibi şaşkın pozlarına yatıyor. Milletin parasıyla desteklenen festival-panayırların, aynı zamanda devlet-millet düşmanlığına zemin yapıldığını ilk öğrendikleri anda tepki gösterip de gereğini yapmayan bakanlıklar ve ilgili kuruluşlar, lağımdan taşanlar tümden sokaklara dağıldıktan ve kamuoyunun öfkesi burnuna geldikten sonra destek çekme ve salon tahsislerini iptal etme gibi ‘zorunlulukları’ yerine getirmeye koyuluyor.

200 YILDIR DEĞİŞMEYEN KÜLTÜREL İKTİDAR

Yazının Devamı

Esnaf, çiftçi ve emekli çantada keklik değil

Siyaset, yerel seçimler zeminine doğru hızla ilerliyor. Mayıs seçimlerinde Millet İttifakı adı altında bir araya gelen 6+3 masası dağılmış ve masa bileşenleri birbirine düşmüş vaziyette.

Doğal olarak bu durum, AK Parti ve MHP’nin ana omurgasını oluşturduğu Cumhur İttifakınca önemli bir avantaj olarak değerlendiriliyor. Öyle ki, Cumhur İttifakı, hem Mayıs seçimlerini kazanmanın verdiği özgüven, hem de karşı tarafın birbirine düşmüşlüğünün etkisiyle, Mart 2024 seçimlerini açık ara kazanmayı, hatta CHP’nin elindeki 11 büyükşehir belediyesinin de çoğunu almayı hesaplıyor.

Bu sütunda, Başkan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakının ülkeyi genel anlamdaki yönetiş şeklini ve uygulamalarını, kendi dünya görüşümce ‘doğru’ gördüğüm sürece desteklediğim tüm okuyucuların malumu. Bilinen bir diğer husus ise hatalı gördüğüm politikaları yazmaya veya özellikle tabanda, halkın arasında sürekli bulunuyor olmamdan dolayı tespit ettiğim tepkileri de dile getirmeye gayret ediyorum.

Yazının Devamı