Sınıfta silahla, masada ayakkabıyla poz veren öğretmenden ne olur?

Eskiden "Eski Türkiye" dedikleri memlekette öğretmen okulları vardı. Öğretmen liseleri vardı. Bu okullarda öğrencilere yalnızca ders değil, hayat öğretilirdi. Köy yaşamı, şehirdeki görgü kuralları, toplumsal sorumluluk... Her şey bir ders, her konu bir uygulama olurdu. Öğretmen adayları sadece akademik olarak değil, insani olarak da hayata hazırlanırdı.

Bugünse durum çok farklı. Artık öğretmen okulu mezunu genç, önce torpilin yollarını öğreniyor. Hangi partiden referans alırsa devlet okuluna sınavsız atanabileceğine bakıyor. İlk adımı sosyal medyada iktidarı övmekle atıyor. Sonrası mı?

Liyakat yerini biata bırakıyor. Anne-babasının partiye üye olmasından, mahallesinde “bizim çocuk” algısı yaratmaya kadar tüm PR süreci başlıyor. Aile, iktidar partisinin bir parçası gibi görünmeye başlıyor. Bu kadar tanıtımdan sonra sadece öğretmen değil, hukuk mezunuysa hâkim, iktisat mezunuysa maliye memuru oluveriyor.

KPSS mi? Boş verin. Kursmuş, çalışmaymış gereksiz. Sadece sınava gir, sonra sözlüde partili biri seni tavsiye etsin yeter. Bu tavsiye, o sınavı kazanmanın garantisi oluyor zaten.

İşe başlar başlamaz en yakın okula tayin, ardından birkaç gün içinde müdür yardımcılığı, sonra başmuavinlik... Derslere girmeye bile gerek yok. Eğitim mi? Bilgi mi? Birikim mi? Hepsi ikinci planda. Önemli olan makam, ünvan, güç.

Sosyal medyada gün boyu iktidar propagandası yap, muhalefeti karala. Sınıfta silahla poz ver, öğrenciye giyimiyle müdahale et, Andımız okuyanı tehdit et, Atatürk ilkelerine bağlı olanı dışla. Milli Eğitim Bakanlığını tarikatlarla doldur, laik eğitimi yok say, gençleri inanç karmaşasında yalnız bırak.

Sonuç? Bilgiye aç, yönsüz, hayalsiz bir nesil. Ve sizler: Eğitim sistemini bu hale getirenler. Eserinizle övünebilirsiniz.