Kuralsız ilkesiz habercilik
Dünyada muaf bir ülke kalmadı, küresel bir kuralsız ve ilkesiz meslek haline geldi habercilik. Yularından tutanı olmayan sosyal medya, çamura buladı mesleği. Kural ve ilkeleriyle onlarca yıl mesleğin içinde pişen tecrübeyi de kendine uydurdu, dünyanın en güvenilmez meslekleri arasına soktular haberciliği.
Güvenilmeyen bir iş olan mesleğin, kuralsızlık ve ilkesizlikle eğitim-öğretimi olabilir mi?
Ben yaptım oldu haberciliğinin yolu, 1990 yılında ilk özel televizyonun kurulmasıyla açıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’yle ülkeye zerk edilen neoliberalizm zehri, basın-yayın camiasında özel televizyonla başladı damarlarda dolaşmaya.
Çok dikkat edilmesinin nedenleri olan ses tonu, giyim-kuşam, el-kol hareketleri ile mimikler kaygısı taşıyan meslek, 1990’da bar taburesinde mini eteklerle sunulan laubali haberciliğe sıçradı. Meşrebi uygun ülkelerde işi, çıplak haber sunmaya vardıranlar oldu.
Ne verenin ne alanın haber, bilgilendirme-bilgilenme derdi kaldı, sayfaya ya da ekrana bakmak yeterli oldu. Dijital teknoloji hakim olunca da ‘tık’lamak!
OYALAMA HABERCİLİĞİ
Ne kadar boş, sığ, yetersiz olmak, hiç dert değildi artık; bu boş ve sığlıkla ne kadar adamı oyalıyorsun, onun adı habercilik oldu. Azıcık kalan kırıntıların üzerinden de sosyal medya geçti, pudra kıvamında her rüzgara savrulan taneciklere bölündü habercilik.
Nerede çokluk orası tezek yığını; dijital teknolojiyle ucuzlayan teknik araçlar, herhangi bir medya mecrası oluşturmayı kolaylaştırdı. Youtube sayesinde milyarlarca tv kanalı, web sayesinde milyarlarca haber sitesi kurmak kolaylaştı.
Acımasız rekabet demek aşırı kalabalık. Ezici çoğunluğu köpük medyanın bu boş ve sığlığını parayla ödüllendiren sosyal medya şirketleri, bütün insani muhakeme yetimizi zil kör ve sağır etti. Ne sunan ne sunulanın umurunda, beyni otomatik pilota verdik, kullanılmadığı için de yalana yanlışa bakmadan yormuyoruz artık kendisini.
HABERCİ GAFLETLERİ
Haberi sunarken yorumluyor hatta eleştiriyor spiker. “Şunu da merak ediyorum” diye soru soruyor, “yanıtlamanızı istiyorum” diye buyuruyor. Sen kimsin de yorum yapıyor, merakını gideriyor, buyuruyorsun? Senin işin haberi aktarmak, o kadar. Yorum haddin değil, merakın kamuoyunu değil seni ilgilendirir, Amerikan filmi diyaloğu ‘istiyorum’ buyurman da terbiyemizde yok.
Yangın, deprem, savaş bölgesi ya da herhangi bir canlı bağlantıda muhabir, 3-4 kez aynı lafları tekrarlayarak 1 buçuk dakikalık bilgiyi 15 dakikaya uzatıyor, kurumu da bu gereksizliğe her gün göz yumarak, kıt aklımızı genişçe işgal ediyor.
Spiker anonsunda haberin bütün bilgilerini veriyor, haberi okuyan ses aynı bilgileri tekrarlıyor, muhabirin anonsuyla aynı cümleler üç ya da dört kez daha yinelenmiş oluyor 1 dakika içinde. Mantığı ve usulde olmayan bu haber yazımıyla daha ne kadar aşağılanabilir izleyici?
Güllaç yapımı ya da Adana kebabın incelikleri için bülten içinde ‘canlı yayın’a bağlanıyor tv kanalı. Ne kadar acil ve önemli, canlı yayına bağlanmasa telafisi olmayan bilgiler! Hafifliğini daha da hafifletiyor büyük hizmeti ve haberleriyle kanal!
BOŞBOĞAZLIK VE GÜNÜ KURTARMA HABERCİLİĞİ
En fazla 3-4 ciddi haberin ardından üçüncü sayfa polis-adliye haberlerine zor atıyor kendini kanallar. Dünya yanmış, ülkenin köklü dertleri var, hiç daha önemli değil bunlardan. Muhabirlerin girdiği yol gösterici, cahil adama akıl veren tehlikeli ayrıntıları ballandıra ballandıra anlatan anonsları, kadın cinayetlerinin de çocuk cinayetlerinin de körüğüdür. Kurumu, hem de her gün, yayınlıyor bu boşboğaz muhabirlerinin ayrıntılı tasvirlerini.
Sabahtan akşama aynı konuyu aynı laflarla yineleyen uzmanları konuşturarak geceyi 4 saatlik laf salatasıyla dolduran kanallar, belki birkaç gün süren gündemle algımızı nasırlaştırıyor, vahim konulardan bile soğutuyorlar bizi. Yayın saati doldurmakla vehamet arasındaki ölçüyü kaybediyor, günü kurtarmak belirliyor asli gündemlerini.
O günkü haber kotasını doldurmak için hiç gündemde olmayan bir tıbbi haberi ülkenin gündemine sokan acemi muhabir, kotasını doldururken aklımızı da dolduruyor. Zaafı gören meslektaşlarımız, cümleten zihnimizi kirletmekte beis görmüyor bu yapay gündemin arkasından gelerek.
Siyaset bilimci, ekonomist, uzman konuşturuyorlar, mesleğinin penceresinden değil de tarafgirliğinin yandaşlığından değerlendiriyor konuyu. Profesör, doçent, mesleki örgüt başkanlığı ya da üyeliği var adının önünde. Bizim üzerimizden kendine bir saadet kapısı açmaya çalışan adamın yandaşlığını, uzmanlık olarak bize satıyor basın-yayın kuruluşu.
HABERCİLİĞİN CEHENNEM ÇUKURU
Bunlar ciddi haber kanallarından birkaç örnek. Sosyal medya işin cehennemi. Yıllarını haber dairelerinde geçirmiş ustalarımızı tuzağa düşüren bir cehennem. Yalanın doğruyla eşit gücü bulduğu, ahlak, kural ve ilke filtresi olmayan saf zehir alanı. Kuralsız, ilkesiz, ahlaksız haberciliğin rahmi, cehennem çukuru.
Doğruyu ayıklamaktan bitkin düştük. Kuralsız, ilkesiz haberciliğin toplumsal faciasında bizi boğuyor kendini haberci sananlar. Aklımızı kirletiyor, muhakememizi köreltiyorlar. Bilgilendirmemek için bilgilenme kanalımız ve anlayışımızı cızırtılarıyla sabote eden haber mecra ve kaynakları, bizim olamaz.
Bu haberciliğin bize faydası yoksa mutlaka bilerek ya da bilmeyerek, birilerine hizmet ediliyor.