Gerçek zafer: Devlet-Millet kaynaşması
Dikkatinizi çekmiş olmalı; 26-30 Ağustos Zafer Haftası ve Silahlı Kuvvetler Günü, son birkaç yıldır, deyim yerindeyse ‘hakkını vererek’ kutlanıyor.
Son 200 yıldır bir travma yaşadı, Türk Milleti. Tanzimat’la başlayan Batılılaşma macerası, ‘millete karşı devlet eliyle’ yürütüldü. Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan ‘otoriter devlet anlayışı’, maalesef Türkiye’ye de sirayet etti.
Rusya merkezli Komünist devrim, Almanya-İtalya-İspanya ekseninde gelişen faşizan devlet anlayışı, sonraki yıllarda Çin’de hayata geçirilen Maocu devrim, ister istemiz bizim ülkemizi de etkiledi.
İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki atmosfer ise, ülkelerin daha liberal bir yapıya evirilmesini beraberinde getirdi. Sovyetler Birliği ve uydusu olan ülkeler hariç, tüm dünyada demokrasi rüzgârları esmeye başladı.
Bu rüzgâr, devlet yapılarını, üzerinde yükseldikleri toplumlarla uyumlaşmaya zorladı. Elbette bunun bize de bazı yansımalar oldu. En azından CHP’nin tek parti diktatörlüğünü sonlandıracak çok partili siyasî hayata geçebildik.
HALKA YABANCI DEVLETLULAR
Bununla birlikte, hürriyetleri sadece kendi toplumları için münasip gören Batılı müttefiklerimiz, Türkiye gibi ülkeleri, keskin bir bürokratik yapılanmayla kontrol altında tutmasını bildi.
İşte, 27 Mayıs 1960 ve sonrasındaki cunta darbeleri, Türkiye’yi güdümleri altında tutmaya çalışan o çok demokrat müttefiklerimizin bizlere hediyesiydi.
Evet, Tanzimat’la başlayan ‘devlet-millet ayrışması’, Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren yürütülen ‘toplumu dönüştürme’ çabalarına paralel olarak derinleşti.
Batılılaşma adına yürütülen otoriter uygulamaların bir kısmı belki isabetli ve millet yararınaydı. Hal öyleyken, başta kılık kıyafet ve harf devrimi olmak üzere, birçok baskıcı-dayatmacı uygulama, devletimizle milletimizin arasına aşılmaz duvarlar ördü.
Mesele öyle bir noktaya vardı ki; toplumsal bilincimizde, sanki devletin ‘öyle’ olması, milletin ise ‘böyle’ olması gerektiği şeklindeki tuhaf algı normalleşti.
Bu ayrışma; resmî bayramlarımız ile dinî bayramlarımızın kutlanışında ete kemiğe büründü. Bir de, başta başörtüsü, sakal ve bazı kılık kıyafetle ilgili kabul veya ret şeklindeki algı da bu ayrışmanın bariz bir görünümü oldu.
Hadi bir örnek daha verelim: İlçelerde, kasabalarda ‘halk’ denilen ve ‘devletin elemanı olmayan’ sade vatandaşlarla, devlete kapılanmış memur-amir takımının oturup kalktığı toplumsal mekânlar dahi ayrıştı. ‘Şehir Kulübü’ denilen ucubeler, işte bu ayrışmanın heykelleşmiş haliydi.
AYRIK BAYRAMLAR
Sade vatandaşlar, her yıl ‘bayram’ olarak Ramazan ve Kurban bayramlarını samimi katılımlarla kutlarken; 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim resmî bayramları ve 10 Kasım’da Atatürk’ü anmak üzere icra edilen törenler, kamu görevlilerinin mecburî katılımıyla hayat bulurken; okullardaki öğrencilerin zorla tören alanlarına sürüklenmesi de sivil halkın kutlamalara katılması hanesine yazıldı.
İsterseniz bu devlet-millet ayrışmasını tezahürlerini; kamusal alandaki kıyafet kısıtlamalarından tutup, kamu çalışanlarının ‘lojman kültürüyle’, sade vatandaşlardan uzaklaştırılması gerçekliğine kadar uzatabilirsiniz.
Maalesef geride kalan 102 yıllık Cumhuriyet uygulamalarımızın en az 80 yılı, devlet ile milletin birbirine mesafeli duruşuyla gelip geçti.
Şükürler olsun, son birkaç senedir, resmî uygulamaların kibir dozajı sıfırlandıkça, Türk Milleti’nin kendi öz devletiyle arasındaki soğukluk ve mesafe azaldı.
Bunda, Türk Hakanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli’nin büyük emeği ve etkisi oldu.
DEVLET-MİLLET KAYNAŞMASI
Dikkat buyurunuz!... Son yıllarda Ağustos’un son haftası, yani Malazgirt Zaferimizin yıldönümü olan 26 Ağustos ile Kurtuluş Savaşımızın zafer yıldönümü olan 30 Ağustos arasındaki kutlamalar, çok daha samimi bir tarzda yürütülüyor.
Aynı şekilde, ‘devlet katındakiler’, 26 Ağustos’u ‘yadırgamadan’ kutlamaya başladı. Vatandaşlar ise; geçmişte ‘devlet dayatmasıyla’ katılmak zorunda kaldıkları ve ilçelerdeki Jandarma Komutanlıklarının fener alaylarıyla görünürleşen 30 Ağustos’u, gönüllü ve samimi katılımla kutlama kıvamına geldi.
Hatırlayınız… Son birkaç senedir, Zafer Haftası kutlamaları, Ahlat ve Malazgirt’te başlayıp, Ankara’da ve Kurtuluş Savaşımızın zafer cepheleri olan mekânlarda dolu dolu icra ediliyor.
Türk Hakanı Erdoğan ve Bilge Lider Dr. Bahçeli, kutlama törenlerinin neredeyse tamamına bizzat iştirak ediyor.
Devletin zirvesinin Türk zaferlerini böylesine sahiplenmesi, vatandaş nezdinde de karşılık buluyor.
İşte, zaferin en gerçek ve anlamlı hali; Türk Milleti ile onun öz devleti arasındaki buzların erimesi ve devlet-millet kaynaşmasının hayat bulmasıdır.
Hadi, hep birlikte keyfini çıkaralım bu güzelliğin.