Gazze: İhtiyatlı iyimseriz

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

İsrail terör örgütü, nihayet bir çizgiye gelmek zorunda kaldı. HAMAS’la İsrail arasında varılan ateşkes mutabakatının yürürlüğe girmesi bile, başlı başına başarı sayılmalıdır.

İsrail’in, hatta ABD’nin, ‘terör örgütü’ diye nitelendirdiği HAMAS ile masaya oturması ve ateşkes mutabakatına varması, mazlumlar adına büyük bir kazanımdır.

Baksanıza… CHP’nin emanetçi Genel Başkanı Özgür Özel bile, başarıdan pay çıkarmaya çalışıyor. Hepimizi ‘balık hafızalı’ sayarak, ‘Gazze'deki katliamların son bulması için ulusal ve uluslararası her platformda çağrıda ve diplomatik girişimlerde bulunduklarını’ söyleyebildi. Yetinmedi, “Ateşkes önemlidir ancak yeterli değildir. Filistin'de iki devletli çözüme ulaşmak için gereken adımlar da bir an evvel atılmalıdır.” deyiverdi. Yerseniz…

Evet, adımlar atılmalı… Ama an itibarıyla, insanlık için küçük olsa da CHP siyaseti adına fevkalade büyük olan ateşkes adımıyla yetineceğiz.

DİRENİŞ’İN ZAFERİ

Meramımız buradan CHP’ye vuracak malzeme çıkarmak değildir. Sadece, HAMAS’a ‘terör örgütü’ iftirasını yakıştıran bir siyasî yapının, daha düne kadar iftira ettiği, Gazze direnişinin lideri HAMAS’ın başarısını teslim etmesidir.

O muhteşem başarının, en az 50 bin Gazzeli masumun kanı pahasına da olsa, HAMAS’ın ve Filistin halkının… Yani, ‘direnişin’ zaferi olduğunu unutmuyoruz.

Denilebilir ki; “50 binden fazla şehit… 100 binden fazla yaralı… Yaklaşık 200 gazeteci ve bin kadar sağlık personeli, hatta yüzlerce BM yardım görevlisinin, İsrail terör örgütü tarafından bilinçli şekilde katledilmesi… 2 milyon 300 bin Gazzeli sivilin, yerinden yurdundan kovulması ortadayken… Hangi ‘zafer’den söz ediyoruz?”

Tarih; büyük hadiselerin yaşandığı demlerde, minnacık dokunuşların, o hadiselerin yönünü ve neticesini nasıl değiştirdiğine dair milyonlarca örnekle doludur. Kendi kişisel tarihimizi bir an tefekkür edersek, yaptığımız basit tercihlerin, sonrasındaki gidişatı ne ölçüde etkilediğini görürüz.

Gazze’nin masum ve yiğit insanlarının; bizzat kendi canları ve kanları pahasına… Binlerce yıllık yurtlarından kovulma bedeline rağmen… İsrail’in, bütün Batılı yamyamların desteğiyle yürüttüğü soykırımı dumura uğratması… Çağın en gelişmiş silahlarıyla yapılan korkakça saldırılara, büyük bir cesaretle direnmesi… Ve sonunda, İsrail ve cümle destekçilerinin, küçücük bir toprak parçasını işgal ve ilhakına izin vermemesi… İşte, ‘en büyük başarı’ budur… Direniş’in zaferidir…

TÜRK DEVLETİ GERÇEĞİ

Kimsenin kuşkusu olmasın… Bu başarıda, Türk Devleti’nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın payı büyüktür.

Bakmayın siz, ABD’nin eski Başkanı Joe Biden ile yeni Başkan Donald Trump arasındaki ateşkesten pay kapma yarışına…

Biden’in Dışişleri Bakanı Antony Blinken itiraf etti… HAMAS’ı ikna etmek için, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yardım istediklerini ve bu yardım sayesinde ateşkes mutabakatının sağlandığını deyiverdi.

Acaba Türk Devleti’nin, Gazze’deki zulme set çekme etkisi, ateşkesle mi sınırlı? Asla değil…

Önce şu noktayı bir kez daha hatırlayalım: Merhum Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a atfedilen, muhteşem bir tanımlama vardır: “Siyonistler laftan değil, güçten anlar.”

Peki, ateşkesi mücbir kılan ‘güç’ ne ola ki? Sorunun cevabı, boy aynamızda gizli. Geçelim, o aynanın karşısına… Doya doya ve gururla kendimizi, yani millet ve devlet olarak Türkiye’yi seyredelim.

ARTIK FİİLEN KOMŞUYUZ

Şimdi birileri çıkıp, “Ne alakası var? Türkiye, Katar’daki müzakere masasında bile yoktu. Nasıl oluyor da İsrail’i hizaya getiriyor?” diye çiğlik yapabilir.

Basitçe anlatalım: İsrail ve diğer Batılı yamyamların, Ortadoğu’da tırnak tutturmasını sağlayan bazı devletler ve çadır devletçikleri olduğu malum. Aralarındaki kayıkçı kavgalarıyla, birbirlerine ‘gelgel’ ettikleri gibi, aynı zamanda birbirlerinin ‘varlık sebebini’ teşkil ediyorlar. İsrail ve oyundaşlarından söz ediyoruz.

Mesela İran… Mesela Baas rejimi Suriye’si… Bakınız; Türkiye’nin desteklediği muhalifler Suriye’de devrim yapıp yönetimi devralınca… Suriye’de yüzbinlerce Müslümanı katletmiş bulunan İran, bir gecede ülkeyi terk etti.

Suriye halkının yönetimi ele alması, sadece İran’ı hizaya getirmekle kalmadı. İsrail adlı terör örgütü de kendisine yeni bir ayar verme ihtiyacı duydu. Zira artık Türk Devleti ile komşu olmuştu.

Eğer bugün İsrail terör örgütü; Gazze’yi tümden işgal ve ilhak etmek, HAMAS’ı yok etmek ve bölgedeki 2.3 milyon Filistinli sivili Sina Çölü’ne sürmek amacıyla başlattığı terör saldırılarından vazgeçme noktasına geldiyse… Emin olunuz ki, Suriye’de şartların değişmesiyle birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’yle fiilen ‘komşu’ haline gelmesi, İsrail’i hizaya getiren en güçlü etkendir.

İHTİYATLI İYİMSERİZ

Bunları söylerken, sağlanan ateşkesin pamuk ipliğine bağlı olduğunu unutmuyoruz. Trump’ın ölçüsüz bir çıkışıyla, Filistinli mazlumlara yönelik İsrail saldırılarının yeniden başlama ihtimalini gözardı etmiyoruz. O yüzden ihtiyatlı iyimseriz.

Lakin, askerî veya diplomatik uzman olmasak da, artık hiçbir şeyin İsrail için, eskisi gibi olmayacağını görüyoruz.

İsrail, Gazzelilere yönelik işlediği soykırım suçuyla, geçmişte elde ettiği bütün siyasî-sosyal-iktisadî kazanımlarının temel taşı olan ‘masumiyet karinesini’ yitirmiştir. Batılı ülkelerin yamyam yöneticileri ve entel-dantelleri zulme destek olsa da, vicdanlı halklar, Filistinli mazlumlara yapılanı gördü. Ve destek safında yer tuttu.

Siyonistlerin en büyük sermayesi olan ‘Yahudi Soykırımı’ (Holokost) masalı tüm inandırıcılığını kaybetti.

Diğer taraftan, İsrail halkı içinde derin çatlaklar, görüş ayrılıkları oluştu. Bu kopuşların siyasî yansımaları da olacak. Nitekim kasap Netanyahu’nun koalisyon ortaklarından, Yahudi Gücü Partisi’nin Başkanı ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir ile iki bakanı kabineye veda etti.

Belki hemen dağılmayacak; fakat katil Benjamin Netanyahu’nun hükümeti çatırdıyor.

Daha bunlar, Siyonist Yahudiler ile onları mayın eşeği olarak kullanan Evangelist Hıristiyanların iyi günleri. Bekleyip göreceğiz…