Vatan sağ olsun... Ama lütfen, şehit evlatlarımızın ruhu da huzur bulsun

Türkiye, son haftalarda bir kez daha derin bir ikilemin eşiğinde duruyor. TBMM'de kurulan "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" namı diğer ‘Terörsüz Türkiye’ Komisyonu.

Komisyon, 24 Kasım 2025'te tarihi bir adım attı. Terör örgütü PKK'nın kurucu lideri ve örgütün elebaşı Abdullah Öcalan'ı İmralı'da ziyaret etti.
Heyette AK Parti'den Hüseyin Yayman, MHP'den Feti Yıldız ve DEM Parti'den Gülistan Kılıç Koçyiğit yer alıyordu.

Bugün, 4 Aralık'ta, komisyon ilk kez bu ziyaretin ardından toplanıyor; tutanaklar masaya yatırılacak, gözlemler paylaşılacak

GÖRÜŞMELER AÇIKLANACAK MI?

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un ifadesiyle, bu görüşme "gizli kalmayacak" ve ele başı Öcalan'ın "federasyon, konfederasyon veya Anayasa'nın ilk dört maddesi gibi taleplerden uzak, yapıcı bir yaklaşım sergilediği" vurgulanıyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli ise bunu "tarihi bir gelişme" olarak nitelendirerek, "Terörsüz Türkiye hedefinin en ciddi muhataplarından biri İmralı'dır" dedi.

Peki, bu adım gerçekten bir dönüm noktası mı? Yoksa, on yıllardır süren kanlı bir hesaplaşmanın yaralarını daha da mı deşiyor? Analizimize, siyasi gerçeklikten başlayalım. Komisyon, Ağustos 2025'te kurulmuş, STK'lar, barolar ve sendikalarla görüşmeler yaparak "rıza odaklı" bir süreç tasarlamıştı.
Bahçeli'nin Ekim 2024'teki "Öcalan TBMM'ye gelsin" çağrısından bu yana, ittifakın (AKP-MHP) DEM Parti ile uzlaşma arayışı hızlandı.

Amaç net: PKK'nın silah bırakması, Suriye ve Irak'taki gelişmelerle eş zamanlı bir "terörsüz bölge" inşası. Kurtulmuş'un dediği gibi, "bütün şartlar olumlu seyrederken" bu fırsat kaçırılmamalı.

ÖRGÜT ELEBAŞI ÖCALAN'IN TUTUMU

Eğer raporlar doğruysa geçmişteki gibi ayrılıkçı talepler içermiyor; aksine, "daha ileri demokratik standartlar" vurgusu yapıyor.
Bu, teoride umut verici: 40 binden fazla insanın kanına giren bir örgütün sonu, kalıcı barış demek olabilir.

Ancak, bu "teori"nin bedeli ne? İşte burada, şehitlerimizin ve yakınlarının hassasiyeti devreye giriyor ve yürekleri dağlıyor.

Düşünün: Dağlarda, karakollarda, köylerde pusuya düşen evlatlarımız; bombalı tuzaklarda, kahpe kurşunlarda toprağa düşen yiğitlerimiz. Onların anneleri, babaları, eşleri, yetimleri... Her 10 Kasım'da, her gaziler gününde "Vatan sağ olsun" diye gözyaşı dökenler. Şimdi, o katillerin başının "muhatap" alınması, "yapıcı görüşme" diye pazarlanması, bu yaraları yeniden kanatmıyor mu? Edirnekapı Şehitliği'nde toplanan şehit aileleri, "Şehitler mezardan kalkmadıkça, gazilerin uzuvları yerine gelmedikçe, terörist başının affı veya ev hapsi kabul edilemez" diye haykırıyor.

Amasya'dan, Afyon'dan, İstanbul'a kadar şehit aileleri tedirgin. "Şehitlerimizi huzursuz etmeyin"
Aileler, "PKK yine silah bırakmaz, yeni şehitler doğar" korkusuyla şüphe duyuyor; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Şehitlerin ruhunu muazzep etmeyeceğiz" sözüne sarılıyor ama tedirgin.

Siyasi hesaplar, stratejik kazanımlar elbette önemli. Terörsüz bir Türkiye, hepimizin hayali. Ama bu hayali, şehit kanları üzerine kurmak? Elebaşı Öcalan gibi bir figürün "fikirleri"ni tartışmak, mağdurları yok saymak değil mi? Komisyonun nihai raporu, 28 Kasım'a kadar teklifleri topluyor; bugün masaya yatırılacak tutanaklar, şeffaflık vaadiyle geliyor.

Lakin, bu şeffaflık şehit ailelerini de kapsamalı. Onların sesine kulak vermeli, yaraları sarılmalı. Yoksa "kardeşlik" lafta kalır.

Ey siyasetçiler, ey komisyon üyeleri: Barışın mimarları olun, ama unutmayın, en büyük mimar şehitlerimizdir. Onların huzurunu bozmadan, adaleti gözeterek yürüyün bu yolda. Yoksa, terörsüz Türkiye değil, vicdansız bir Türkiye doğar. Vatan sağ olsun... Ama lütfen, şehit evlatlarımızın ruhu da huzur bulsun.

SON DAKİKA HABERLERİ

Hasan Taşkın Diğer Yazıları