Süreci sulandırmanın kimseye faydası olmaz
MHP Genel Başkanı Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te yaptığı çağrı sonrasında, PKK ve bileşenlerinin kendini fesih ve silahlarını teslim etme süreci, önemli bir eşiğe geldi.
Bahçeli’nin çağrısına, Terörist başı Öcalan 27 Şubat 2025’te karşılık vermiş; PKK ve tüm müzahir grupların silah bırakarak kendisini feshetmesi çağırısında bulunmuştu.
Geride kalan 8.5 aylık süreçte, Ankara-İmralı-Kandil arasında sıkı bir trafik gerçekleşti. DEM Parti heyeti, Terörist başı Öcalan ile PKK ve kendi parti yönetim kademeleriyle çok sayıda görüşme ve değerlendirmelerde bulundu.
Heyetin, başta AK Parti ve MHP olmak üzere, tüm partileri ziyaretle, fikir alışverişinde ve bilgilendirmede bulunması, Terörsüz Türkiye sürecine önemli katkı sağladı.
Bu meyanda, merhum Sırrı Süreyya Önder’in samimi gayretlerini de teslim etmek bir vicdan borcudur.
GÜLLÜK GÜLİSTANLIK DEĞİL
Elbette Terörsüz Türkiye süreci çok kolay yürümüyor. DEM Parti ve PKK’nın bazı unsurları, epeyce ayak sürüdü.
Beri tarafta, MHP’den rol kapma hevesindeki küçük partiler, güya milliyetçi tavırdan taviz vermiyormuş gibi bir tavır aldı. Hatta daha ileri giderek, sanki başlatılan süreç, PKK’lılarla bir ‘barış anlaşması’ içeriyormuş ve fesih/teslim kararı mukabilinde tüm teröristler affedilecekmiş gibi bir algı çalışması yürüttüler.
Bazı kötülük kâhinleri ise; PKK’nın asla silah bırakmayacağı ve kendini feshetmeyeceği kehanetiyle, milletin maneviyatını bozmaya çalıştı.
Neticede terör örgütü PKK, 5-7 Mayıs 2025 tarihlerinde 12. kongresini topladığını ve Öcalan’ın çağrısına uyarak, ‘silah bırakma ve kendini feshetme’ kararı aldığını, 12 Mayıs’ta açıkladı.
Son olarak Kandil Baronları, 20-30 kişilik bir terörist grubun 10 Temmuz’a kadar ‘törenle’ silah bırakacağını duyurdu. Tabi bu ‘tören’ vesaire gösterileri, ‘kuyruğu dik tutma’ çabalarına verip geçiyoruz.
Her şey böylece tamam oldu mu? Elbette olmadı.
KÖPEK BALIKLARI RAHAT BIRAKMAZ
Başta İsrail olmak üzere, bazı Batılı emperyalistler, Türkiye’nin terörü bitirmek üzere başlattığı yeni süreci sabote etmek için yoğun çaba gösterdi, gösteriyor.
Bilhassa PKK’nın Suriye kolu PYD üzerinde etkili olan sömürgen/kemirgenler, yarım asır boyunca yaptıkları yatırımın çöp olmasını engellemek üzere, örgüt üzerindeki etkilerini kullanma yoluna gitti.
İsrail adlı terör örgütünün İran’a saldırmasını ve zaman zaman da Suriye topraklarında giriştiği işgal ve saldırılar da Terörsüz Türkiye sürecini olumsuz etkileyen gelişmelerdi. İsrail, ‘Vadedilmiş Topraklar’ safsatası doğrultusunda, Suriye üzerinden İran sınırına kadar bir koridor açma ve uzun vadede buraları işgal etme hayalinden vazgeçmiyor.
Hal böyle olunca, başta Suriye’deki teröristler olmak üzere, bazı PKK unsurları, fesih ve silah teslimini ötelemeye ve sulandırmaya gayret ediyor.
Durum halen pek değişmiş değil. Ortadoğu’da İsrail’in oraya buraya saldırmasının doğurduğu bulanık ortamı fırsata çevirmeye; böylelikle Suriye’deki varlık ve güçlerini korumaya hevesli PKK unsurları, işi olabildiğince ağırdan alıyor. Bu unsurlar, bölgedeki muhtemel bir karmaşanın, Türkiye’nin gücünü ve iradesini kırabileceği umuduyla hareket ediyor.
SÜREÇ HEDEFİNE VARACAK
Türk Devleti, başlattığı süreci sabır ve kararlılıkla yürütüyor. Şunun bilinmesi lazım: Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli tarafından yapılan çağrı, yalnızca kendi görüş ve çözüm önerisinden ibaret değildir. Bu noktada alınmış bir ‘Devlet kararı’ vardır ve bu karar, yüzlerce yıllık devlet tecrübesi ışığında, aylarca ve hatta yıllarca üzerinde çalışıldıktan sonra olgunlaştırılmış ve hayata geçirilmiştir.
Türk Devleti, altını doldurmadığı bir projeyi beyan etmez. Terörsüz Türkiye sürecini; hem kendi gücünü, siyasî şartları, uluslararası zemindeki gelişmeleri, bölgede değişen dengeleri ve daha birçok veriyi değerlendirdikten sonra başlatmıştır.
Nitekim süreç, hem sessiz-sedasız hem de kesin bir kararlılıkla yürütülmektedir. Bu mevzuda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Lideri Devlet Bahçeli, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler’in yaptığı açıklamalar, gündeme eklemlenen basit söylemler değildir. Söyledikleri her sözün, defalarca düşünülüp, sonuçlarının iyi hesap edildiğinden emin olabiliriz.
NE PAHASINA OLURSA OLSUN
Diğer taraftan, Terörsüz Türkiye sürecini, bir ileri aşamada Terörsüz Bölge hedefine taşıma yönünde bir irade olduğunu da unutmamalıyız.
Suriye, Irak ve İran’la yürütülen sıkı temasların bu hedefe yönelik olduğu gayet açıktır.
Ve nihayet Türk İstihbaratı, süreci sessiz-sedasız fakat kesin bir kararlılıkla yönetiyor. MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın hâlihazırda sınır bölgelerimizde ve Irak-Suriye hattında yürüttüğü temasların, bu manada verdiği görsel mesajların da gözden kaçmaması gerek.
İşin özeti; Türk Devleti, iç ve dış tüm gelişmeleri, değişen dengeleri, kendi ulaştığı gücü ve çok sayıda başka verileri hesaba katarak, Terörsüz Türkiye yolunda çok önemli ve kesin bir karar almıştır.
Türkiye Yüzyılı hedefinin kilit taşı da Terörsüz Türkiye’dir.
Dolayısıyla, bölücü terörü sonlandırmak, Türkiye’nin iç cephesini sağlamlaştırmak, toplumsal fay hatlarındaki gerilimleri azaltmak amacıyla başlatılan bu süreç, ‘ne pahasına olursa olsun’ sonuna kadar yürütülecektir.
Bu ‘ne pahasına’ kaydı; dünyanın süper güçlerinin ‘maskesiz müdahalesi’ de dâhil olmak üzere, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tüm tehdit ve dayatmaları ifade etmektedir.
Türkiye Yüzyılı’nın işaret fişekleri görünmeye başlamıştır. Tüm Türk Dünyasına, İslam Âlemine ve mazlum milletlere hayırlı olsun.