Sizin de içiniz yanmadı mı?

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

Meselenin gerçekten bir ihtiyaç mı olduğunu takdir edecek mevkide değiliz. Uluslararası güç denklemlerinde neyin neye tekabül ettiği de uzmanlık alanımıza girmiyor.

Fakat… Daha 2019’da S400 füzeleri alındığı zaman dâhil, dışarıdan tedarik ettiğimiz savunma sanayisi ürünlerine karşı içimde hep bir soğukluk oldu.

Hele de tüm dünyaya büyük bir propaganda faaliyetiyle ‘itelenen’ F35 savaş uçaklarının zihnimde oluşturduğu intiba ise; ‘ocak söndüren’ oldu. Evet, o uçakların hem satış fiyatları, hem işletme giderleri, orta sıkletteki ülkelerin ekonomilerini ve savunma sistemlerini peşinen çökertecek düzeyde.

Bir de, tam lazım olduğu anda tetik düğmelerinin çalışacağına duyulan kuşku, zaten F35 gibi pahalı oyuncaklardan uzak durmayı gerektiriyor.

İşte, dünyanın İHA/SİHA pazarını elimize aldığımız bir zaman diliminde İngiltere, Katar ve Umman’dan 44 adet Eurofighter Typoon savaş uçağı tedarikine dair anlaşmalar, içimi acıttı.

Yanlış anlaşılmasın; yerli ve millî savaş uçağımız KAAN’ın envantere gireceği zamana kadar öngörülen ‘savaş uçağı açığı’ konusunu takdir edecek değiliz. Silahlı Kuvvetlerimiz ve Millî Savunma Bakanlığımız o ihtiyacı tespit etmiş, Cumhurbaşkanımız da takdir etmiş.

RAKAMLAR ÇOK BÜYÜK

Lakin ortada konuşulan rakam 20 milyar dolar… Bütün bir yıl boyunca 60-70 milyon yabancıya hizmet ederek elde ettiğimiz turizm gelirinin 55-60 milyar dolar olduğunu… Bunun da net kâr değil, ciro olduğunu düşünürsek… Ülkemiz tarımının yıllık üretimden elde ettiği net kazancın bile ancak 20-30 milyar dolar düzeyinde olduğunu aklımıza getirirsek… Daha da acı olanı, bu uçakları bize satanların, son birkaç yıldır hepimize pösteki saydırdığını, tuz atıp yalattığını unutmazsak… O uçaklara karşı bir seçenek sayılan F35 için ABD’deki kravatlı eşkıyaların bize karşı takındıkları tavırları da akıl edersek…

İşte tüm bunlar bir araya gelince, genzimde bir yanma, burun direğimde bir sızlama ve yüreğimde bir cızlama hissediyorum.

Evet, ülke savunmasının sorumluluğunu omuzlayan makamlar, “KAAN envantere girinceye kadar, bu uçaklara ihtiyacımız var…” diyor ki, sonuna kadar haklılar.

Lakin yine de 44 uçağın bize en az 20 milyar dolara patlayacağı aklıma gelince, boğazıma bir düğüm daha atılıyor.

Duygularla meseleye yaklaştığımızda, “Bırakın dağınık kalsın. Yunan, Siyonist veya sığır çobanı bize saldırırsa, 100 küsur sene önce yaptığımız gibi, kendimizi yine kazma, kürek, yaba ve dirgenle savunuruz. Yeter ki paramız bu namertlere nasip olmasın…” diye haykırasım geliyor.

Ama duyguları bir kenara koyup, aklı öne aldığımızda; “Evet, demir leblebi gibi bir hakikatle muhatabız. Bütün bir milletin, dahi ümmetin, dahi dünya mazlumlarının beka ve selametini riske atamayız. Sorumluluk taşıyanlar, KAAN’a kadar geçecek 3-5 yıllık açığı kapatmak için, gâvura 20-30 milyar dolar baç ödemek zorundayız. Sonrasında daha fazlasını tahsil ederiz…” yargısına varıyoruz.

OYUNBOZAN

İşte tam da bu noktada, son 15-20 yılda Savunma Sanayisinde aldığımız mesafe, ürettiğimiz dünyanın en kalitelisi silahlar… Füzeler, İHA/SİHA’lar, Kızılelma, Bayraktar, ANKA… Sadece isimlerini yazmak için en az 2-3 yazı hacmine ihtiyaç duyduğumuz saldırı ve savunma sistemleri…

Ve nihayet Altay… Yüz yıllık hayalimiz olan, yerli ve millî ana muharebe tankımız… Bir mucize gibi… Mucizeye imza atanlar, ‘dünyanın en iyilerinden’ diye tevazu gösterse de, biliyoruz; dünyanın en iyisi

Rahmetli dedem, Kayseri’nin Tomarza ilçesinde kalaycı idi. Herkes onu Kalaycı Ahmet diye bilirdi. Kendi dönemine göre, eh birazcık ‘teknik adam’ sayılırdı. Kayınbabası olan Demirci Hüseyin dedemiz de yörenin namlı bir metal ustasıydı ki, model uçak yapıp uçurarak, tekmil Tomarza ahalisine gösteri yapmışlığı anlatılırdı. Dikkat buyurunuz; 70-80 yıl öncesinden söz ediyoruz…

İşte o Kalaycı Ahmet, 1980’lerdeki üniversite yıllarında ne zaman memlekete varsam, sofra muhabbetimizin ana konusu, “Türkiye motor bloğu dökebiliyor mu?” olurdu. Dedem o soruyu her soruşunda, önünü arkasını fazlaca bilmesem de, “Döküyordur herhalde. Belki daha da fazlasını yapıyordur…” diye, işin içinden sıyrılmaya çalışırdım.

KÖPRÜYÜ GEÇENE KADAR

Elhamdülillah… Bugün dedem hayatta olsa ve aynı soruyu sorsa… Herhalde dedeme birkaç saatlik bir Türk Savunma Sanayisi ve Teknolojisi brifingi verebilirdim.

Dikkat buyurun, kıymetli okuyucularım… Bir yandan Savunma Sanayimizin eriştiği düzeyden mutluluk duyuyor, anlatırken bile heyecanımızı zapt edemiyoruz… Öbür yandan, ‘müttefik’ kisvesiyle yanımıza sokulan ezelî ve ebedî düşmanımıza, sadece birkaç yıllık savunma boşluğunu doldurmak amacıyla vereceğimiz milyarlarca doların acısını burun direğimizden kalbimize kadar sert bir şekilde hissediyoruz.

Zor… Hazmetmesi çok zor… Fakat elden bir şey gelmez. Birkaç sene daha dişimizi sıkacağız. Zira bizim bu alandaki takvimimiz 2028-2030 dönemine ayarlı… O zaman kadar, ister ‘köprüyü geçmek’, ister ‘dereyi geçmek’ deyin, hak etmeyenlere ‘dayı’ demek zorundayız.

Bir de olumsuzundan bakalım… Ya Türk Hakanı ve Bilge Lider himayesinde, Türk Savunma Sanayisi bunca gelişmeye imza atmasaydı… Hadi, içimizi biraz daha yakalım; onca ASELSAN mühendisi, FETÖ itlerinin tuzaklarıyla şehit edilmesi birer ‘hiç’ uğruna kalsaydı… Yani onca bedel ödenmesine rağmen sonuç elde edilememiş, savunmadaki yerlilik oranı yüzde 20’lerden yüzde 80’lere yükselmemiş olsaydı…

KAHRAMANLARIMIZA SELAM, CUMHURİYETİMİZ KUTLU OLSUN

Yunanistan’ın şımarıklıkları, İsrail’in alçaklıkları, Avrupa ülkeleri ve ABD’nin ikiyüzlü tavırları karşısında, bugün ne hallere düşmüş olurduk?

O eski Türkiye olsaydı, Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, koşa koşa Ankara’ya gelip, önüne aldığı anlaşmayı böylesine iştahla imzalar mıydı?

Ya da yarın Ankara’da resmî temaslarda bulunacak olan Almanya’nın kibirli Şansölyesi Friedrich Merz’in burnu havadan iner miydi?

Tekrar edelim: Evet, gâvura ödeyeceğimiz milyar dolarlar yüreğimizi sızlatıyor. Ama o meziyetsizlere ödediklerimizin ‘son diyetler’ olacağı umudu da içimize su serpiyor.

Nuri Demirağ’dan Nuri Killiğil’e, Vecihi Hürkuş’tan Şakir Zümre’ye, Necmettin Erbakan’dan Özdemir-Selçuk-Hakan Bayraktar’a ve nihayet Alparslan Türkeş ve Dr. Devlet Bahçeli’den Recep Tayyip Erdoğan’a… Savunma Sanayimize omuz veren, yol gösteren, kol kanat geren, himaye eden ve dahi bu uğurda şehit olan tüm vatan evlatlarına selam olsun!..

Cumhuriyetimizin 102. yaşı kutlu ve uğurlu olsun!..