İnekleri kim sağa?

Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Tüm Yazıları

Millî Eğitim Sistemimizi, kesintisiz tartışıyoruz. Kaç yıldır bu tartışma, bilmiyoruz.

Önce, bin yıllık harflerimizi değiştirerek başladık.

Etrafımızda, tek alfabe kullanan bir tek ülke yokken… Türk Milleti’ne ikili alfabeyi çok gördük. Sanki bu iş o kadar kolaymış gibi, bir kalemde herkesi ‘okur yazar olmayan cahil sürüsü’ haline getirdik.

Sonra… Yok ‘müfredat’… Yok ‘kesintisiz’… Yok ‘4+4+4 zorunlu’

İmam Hatip Liselerini boğmak uğruna, bütün bir teknik eğitim düzenini perişan ettik.

Bakanlar değişti, eğitimin her dönemki perişanlığından sorumlu bürokratlar defalarca değişti. Lakin bir şey değişmedi: Bu ülkede ‘eğitim sistemi’ diye bir şey yok.

Yani, hana vardık, yağmur dindi… Döndük başa. ‘Kesintisiz 8 yıl’ dayatmasını, ‘kesintili 4+4+4’ dayatmasıyla çözmeye çalıştık.

Sanki ‘eğitim’ denilen kavramın amacı; ülkenin evlatlarını 20-25 yaşına kadar ıvır zıvırla oyalayıp, sonra da “Alın size diploma!...” diye sokağa salmakmış gibi bir ekosistem oluşturduk.

Sanki T.C. Kimlik Numarası olan her fert, öyle veya böyle bir üniversite diploması almak zorundaymış gibi bir iklime tıkıştırdık kendimizi.

NEDİR BUNCA EĞİTİM İŞTAHI?

Allah aşkına!... Bir ülke nüfusunun, daimi surette olmak üzere, en az dörtte biri ‘eğitim hayatında’ olabilir mi?

Yahu, dünyadaki tek gerçek ‘eğitim’ denilen dipsiz kuyu mudur? Tamam, insan dediğimiz varlık, hayatı boyunca öğrenir. Hele ki bizim medeniyetimiz, ilim neredeyse gidip almamızı buyurur.

Orası öyle de, ‘ilim öğrenmek’ dediğimiz şey, memleketin her bir ferdini, bebeklikten başlayıp olgunluk çağına gelinceye kadar, adeta bir kölelik ve beygir yarışı düzenine mahkûm etmek midir?

Kıymetli okuyucu!... Ne ‘eğitim güzellemesi’, ne de ‘gençlik gönüllemesi’ yapmaya niyetliyim. “Okuyucum ne der? Acaba yazdıklarım, akademik veya formasyon bakımından cahilce mi bulunur?” gibi kaygılara düşmeden… Kitabın ortasından gitmeye çalışıyorum.

3 yaşından itibaren kreşti, ana sınıfıydı, ilköğrenimin ilk 4’üydü, son 4’üydü, liseydi ve üniversiteydi… Yani daha kendisinin ne olduğunu tanımamışken, ‘Millî Eğitim’ dediğimiz hamur teknesine döktüğümüz insanımızdan, 20-25 yıllık ‘havanda su dövme’ eylemlerinden sonra ne elde ediyoruz?

Tekrar olsun: Ne eğitime hikmet güzellemeleriyle, ne de gençliğin ateşini teskin edecek gönül alıcı laflar etmekle bir yere varamayız.

KİBİRLİ CAHİLLER ÜRETİM SİSTEMİ

Annesinin kollarından alıp, 20 küsur sene saçma sapan işlerle meşgul ettiğimiz insanları; adını ‘üniversite’ yani ‘bilim yuvası’ koyduğumuz ve yüzde 90’ı hiçbir işe yaramayan değirmenlerde öğüttükten sonra… Karşımızda, ‘haddini bilmez kibir abideleri’ ve ‘cehaletinin farkında bile olmayan cahiller kitlesi’ olarak buluyoruz.

Kimse kızmasın… Bunca ‘insan ve emek israfı’, dünyanın hangi ülkesinde var?

Hayatının en az 20 yılında ‘eğiteceğiz’ diye çalıp, bir de ülke kaynaklarının büyük bir bölümünü tahsis ettiğimiz…

Yine o 20 yılın an az 8-10 yılında sağlayabileceğimiz ‘üretici emeğinden’ feragat ettiğimiz milyonları, içi boş üniversitelerde yıllarca oyaladıktan sonra, cahil ve bir o kadar da kibirli insan kitlesi haline getirmekten ne zaman vazgeçeceğiz?

SEN AĞA, BEN AĞA; İNEKLERİ KİM SAĞA?

Gidin bakın Organize Sanayi Bölgelerine… Çalıştıracak eleman bulamıyorlar. Çarşıdaki lokantacı, mağazacı, esnaf ve sanatkâr kitlesine bir sorun… 35-40 yaşın altındaki fertleri çalıştırmak mümkün oluyor mu?

Çıkın taşraya… Tarımsal işlerde çalışacak işgücü kaldı mı? Suriyelileri de gönderdikten sonra, sulama ve hasat işçiliğini kim yapacak?

Gitmişken bir de ‘dağdaki çobanların’ ahvalini sorun. Yalanmış mürekkebin verdiği kibirle aşağılanan çobanlar, diyorum… Ya Afgan çobanları da memleketlerine postalarsak, sürüyü davarı kim güdecek?

Herkesin ‘ağa’ olmaya özendirildiği güzel ülkemizde, ‘inekleri kim sağa’?

Sert ifadeler kullandığımın farkındayım.

Devletin okullarında verilen eğitimi beğenmedik; özel okullara sardırdık.

Özel okullar da kesmedi; yok dershaneydi, yok özel etüt merkeziydi, yok bilmem ne kursuydu… Şeytanın bile aklına gelmeyecek tuzaklara düşerek, öz evlatlarımızı Veli Efendi Hipodromu’nda koşan beygirlere döndürdük.

Şimdi oturmuşuz… Yok, 12 yılın son 4’ünün 2’sini seçmeli mi yapalım? Ya da 3’ün birini mi tercih edelim gibi saçmalıklarla uğraşıyoruz.

ÖNERİ Mİ? AHAN DA ÖNERİ!..

Bunca eleştiriden sonra, “Senin önerin nedir?” diye sorulacaktır elbet…

Benim önerim, kabul edilecek bir öneri değil. Yine de özetleyeyim:

5 yıl temel eğitim… Arkasından 3 yıl istidat/eğilim belirleme ve ‘eleme’ eğitimi.

Sonrasında, hayata atılmaya çalışanlara tümden özgürlük… Herkesin mektepli-medreseli olmasına gerek yok.

Eğitime devam etmek isteyenlere 2 seçenek… Aslında seçenekten ziyade, meslek liseleri ile genel liseler arasında, okuma istidadına göre zorunlu yönlendirme… Meslek ve iş sahibi olmak isteyenleri, peşinen o hayatın basamaklarına adreslemek…

Üniversite hayatına heveslenenlere, her yıl sadece 100 bin gencin üniversite sıralarına kabul edileceğini ve bunun da sadece 50 bininin mezun edileceğini, peşinen beyan etmek.

Tabi, böylesi bir eğitim düzeninin içinde, ‘üniversite’ dediğimiz şey de Anadolu’nun ücra kasabalarına kadar zoraki ittirilen bir yapılanma olmamalı.

Hele de 350-400 üniversitenin, doğru dürüst hiçbir bilimsel çalışma yapmamasına rağmen, bu milletin sırtına sarılmasının hiçbir anlamı yoktur.

Yıllık sadece 100 bin gencimizin kabul edileceği ve süreç sonunda sadece 50 bin gencin ‘üniversite mezunu’ yapılacağı bir sistem

Tabi, böylesine daraltılmış bir düzeni…

1.5 milyona yakın ‘personeli’ bulunan Millî Eğitim camiasına kim, nasıl kabul ettirecek? Zira zümrenin yüzde 70’ine ihtiyaç kalmayacak

Dahi, akademik unvanların keyfine varıp da bilim adına kayda değer bir üretim yapmayan o ‘kast sistemi’, böylesine bir budamayı kabullenecek mi? Ki o kast zümresinin yüzde 80’i işsiz ve unvansız kalacak…

Biliyorum… Bizimkisi çok da uygulanması mümkün olmayan ‘düş’lerdir. Ve lakin en azından ‘eğitim’ adı altında, bütün toplumu dipsiz sarmalın içine sokan bir beygir yarışı önermiyoruz.

Allah bizi bugün muhatap olduğumuz ‘eğitimden’ de bu eğitimin ürettiği ‘niteliksiz kibirden’ de kurtarsın.