Darbeleri bitiren millet
Türkiye’de, meşru yönetimlere karşı yapılan cuntacı darbelerin ‘anası’ sayılan 27 Mayıs 1960 darbesinin yıldönümüydü, dün.
Bu millet için sadece kötü bir anı değil; aynı zamanda, milletin iradesiyle seçilmiş meşru yönetimlere çizilen sınırın ve gösterilen sopanın da adıydı, 27 Mayıs cunta darbesi.
Türk Milleti’nin iradesine indirilen o darbe, tarihimizin ilk cunta darbesi değildi. Son da olmadı…
Hadi biraz filmi geriye saralım.
Yeniçerilerin kazan kaldırması, Patrona Halil gibi sokak serserilerinin ve çapulcuların, devletin zaaflarından yararlanarak, biraz da hasbelkader yaptıkları rezillikleri bir kenara kolayım.
PARANTEZ AÇILIYOR
Eğer asker içindeki gruplaşmaların, cuntalaşmanın geri planda bulunduğu, saray içindeki entrikalarla kotarılan cinsini de dikkate alırsak, darbeler parantezini, 1876’da Sultan Abdülaziz’e yapılan darbeyle açabiliriz.
Zeval dönemini yaşayan Türkiye’yi, gücünün yettiği ölçüde kalkındırmak için çabalayan Sultan Abdülaziz, asker içindeki ‘ağaları’ da arkasına alarak, devlette hâkimiyet sağlayan devşirme paşalar tarafından tahttan indirildi. Sonrasında, intihar süsü verilerek katledildi.
Bir sonraki, doğrudan asker üzerinden yapılan 1909 darbesi oldu.
13 Nisan 1909’da (Rumî takvime göre 31 Mart) İstanbul’da yaşanan ayaklanmayı bastırmak bahanesiyle, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne bağlı subaylar tarafından Selanik’ten İstanbul’a gönderilen, Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu, Sultan İkinci Abdülhamit Han’ın ‘kan dökülmesin’ hassasiyetinden de yararlanarak, yönetimi ele geçirdi. 33 yıldır Türk Devleti’ni ayakta tutmaya çalışan Abdülhamit Han, yine devşirmeler marifetiyle tahttan indirildi.
Sonrası; Trablus, Birinci ve İkinci Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşlarımız… Ayrıntıya girersek çıkamayız.
CHP’SİZ DARBE OLMAZ
Cumhuriyet tarihimizin ilk ve darbeler tarihimizin ‘anası’ 27 Mayıs 1960 darbesi, 10 yıl boyunca millet iradesiyle iktidar olan Demokrat Parti ve Başbakan Adnan Menderes’e karşı, muhalifliğin ‘zalim yüzünü temsil eden’ CHP’nin kışkırtmasıyla yapılmış, alçak ve şerefsiz bir darbe olmuştur.
Kendisini, mevcut Genel Başkan Özgür Özel’in ‘Jöntürk’ nitelemesinde olduğu gibi, İttihat ve Terakki’nin devamı sayan CHP, 1909’da olduğu gibi; yine yalan, iftira, abartı, siyasî çarpıtma ve sokak hareketlerini kışkırtma gibi eylemlerle, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki darbe heveslilerini cesaretlendirmiştir.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye atfedilen, “Şartlar tamam olduğunda ihtilal meşru bir haktır…” söylemi, TSK içindeki cunta yapılanmalarını harekete geçirmiştir.
Menderes yönetimimin, muhalif gençleri öldürüp, kıyma makinelerinde kıydıktan sonra, yola dökülen asfaltların altına serdiği şeklindeki inanılmaz iftiralar da dâhil, birçok yalan-yanlış bilgi, CHP mahfillerince kamuoyuna pompalandı.
Sonuçta, milletin seçtiği Demokrat Parti iktidarı, cunta darbesiyle yıkıldı. Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan düzmece mahkemenin kararıyla idam edildi.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü de Cumhurbaşkanlığı makamından sonra Başbakanlığa tenezzül eden siyasetçi olarak iktidara oturtuldu.
İKTİDAR OLMANIN GAYRİMEŞRU FORMÜLÜ
Türk Milleti’nden iktidar vizesi alamayan CHP, denklemi; ‘CHP+Ordu=İktidar’ şeklinde formülleştirdi.
Bir sonraki ‘yarım darbe’, 12 Mart 1971’de geldi. Aslında CHP ve şürekâsı, 1971 darbesini, doğrudan kendisine biat etmiş cuntalar marifetiyle yapmaya çalışıyordu. Fakat nasıl olduysa oldu, darbe fırsatı, kısmen de olsa CHP’nin elinden kaydı.
Böylece CHP; adam öldürmek ve banka soymak da dâhil bazı suçlara bulaşmış birkaç aşırı solcu militanın da darağacına gitmesi gibi ‘fireler’ yaşadı. Ama yine de darbenin tadını almaktan mahrum kalmadı.
Sonraki darbe, 12 Eylül 1980’de, bu kez ordunun emir-komuta zinciri içinde geldi. Tabi yine ‘tesadüf’ (!) olarak, Süleyman Demirel’in Başbakan olduğu sağ bir iktidara karşı yapılmıştı cunta darbesi.
Her ne kadar o dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit aksini söylese bile, 12 Eylül darbesine giden yolun taşlarının döşenmesinde, CHP’nin üstün gayretleri inkâr edilemez. En azından 6 ay boyuncu Cumhurbaşkanı seçimini tıkamasıyla ve ‘devrimci gençlik terörünü’ kışkırtmasıyla, 12 Eylül’ün en temel gerekçelerini oluşturmada hayli katkısı oldu.
DARBELER ÇAĞI BİTTİ, DERKEN…
Tam da darbeler döneminin kapandığını sandığımız bir vasatta, bu kez darbenin ‘postmodern’ olanı karşımıza çıktı: 28 Şubat 1997…
Sahne yine CHP’nindi. Emekli olunca CHP’deki milletvekilliği kontenjanları hazırda bekletilen yüksek yargı mensupları, bazı sendika ve meslek odalarının ağaları (Mesela Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral ve TESK Başkanı Derviş Günday gibi), Türkiye’nin iki yakasını bir araya getirmek için çırpınan, Necmettin Erbakan’ın başında bulunduğu RefahYol Hükümeti'ni yıkmak için, kitleleri sokaklara döktü.
Bugün ‘yargı bağımsızlığı’ diyerek, millete ve iktidara parmak sallayan hukuk baykuşları ve gazeteci müsveddeleri, o dönemde gidip Genelkurmay Karargâhı’nda ‘brifinglenerek’, darbenin temel ve ayaklarını gönüllü olarak kurguladılar.
Sonuçta meşru hükümet yıkıldı. Türkiye, başta meslekî ve teknik eğitim olmak üzere büyük kayıplara uğradı. Daha da beteri, devletin İmam Hatip Liseleri tırpanlanarak, mütedeyyin vatandaşların evlatları, FETÖ’nün kucağına itildi. Bunun da ayrıntısı uzun sürer…
PARANTEZİ MİLLET KAPATTI
Nihayet, 15 Temmuz Darbe/İşgal Girişimi…
Darbelerin ‘babası’ olmayı ve Türk Devleti’ni, Batılı emperyalistlerin oyuncağı haline getirmeyi amaçlayan, TSK içine sızmış FETÖ’cü vatan hainleri tarafından uygulamaya konulan 15 Temmuz, kafasını Türk Milleti’nin çelik iradesine çarparak darmadağın oldu.
Bu cesur ve kahraman millet, 15 Temmuz 2016’da sadece bir darbeyi çıplak elleriyle durdurmakla yetinmedi. Aynı zamanda, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde bahsettiği, devletin içeriden ele geçirilmiş olması gerçekliği karşısında, sahaya bizzat inmek suretiyle hem darbecilere haddini bildirdi hem de ‘devletini sokaktan topladı’.
Çok daha önemlisi de şudur: 15 Temmuz Darbe/İşgal Girişimine direnen Türk Milleti, her hal ve şart altında bağımsızlık ve özgürlüğünü kimseye kaptırmayacağını ve dahası 1876’dan beri süregelen 140 yıllık ‘darbeler parantezini’ kapattığını dünyaya ilan etti.
Elbette, sırtını emperyalistlere dayamış ve onlar tarafından devşirilmiş bazı vatan hainleri, milletin vermediği iktidarı, sokak hareketleri veya silahlı müdahalelerle ele geçirmek isteyeceklerdir. Fakat 15 Temmuz’a çıplak elleriyle müdahale eden Türk Milleti’nin, bir dahaki hain girişime, bu defa ‘eli-beli dolu’ şekilde müdahale edeceğini, tüm niyeti bozukların akıldan çıkarmaması gerekiyor.
Tekrar olsun: Türk Milleti, 15 Temmuz 2016’da sadece ABD, Almanya, İngiltere ve sair emperyalistlerin arkaladığı NATO/FETÖ darbe/işgal girişimini paçavra yapmakla kalmadı; aynı zamanda 1876’da açılan darbeler parantezini de kapattı.