CHP’yi feda etmek
Biliyorum; CHP’yi konuşmaktan, tartışmaktan bütün Türkiye yorgun düştü.
Ne var ki, ülkenin Anamuhalefet Partisinde yaşananları yok saymak, futbol tabiriyle, topu taca atmak olur.
Son yapılan yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkmış… Şimdilik 2028 yılı Mayıs ayına tarihlenen bir sonraki Cumhurbaşkanlığı Seçimi için iddialı… Ve kendi içinde, ölüm-kalım meselesi boyutunda tartışmalara gebe bir siyasî yapıyı görmezden gelmek doğru olmaz.
Kendisini ‘iktidar adayı’ konumunda gören CHP, üzücüdür ki, sırtına kambur gibi sarılmış siyasî muhterislerin ihtirasına feda ediliyor.
Bırakınız Türkiye’nin kendi tarihini, dünya tarihinde dahi görülmemiş büyüklükte yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, terör bağlantısı gibi ağır suçlamaların konusu olan bir soruşturma/dava süreci yaşanıyor.
Böylesine bir davanın ana öznesi olan şahsın ‘nasıl Cumhurbaşkanı yapılabileceği’ sorunsalı üzerinden siyaset devşirmek isteniyor.
BUNCA DAVA ORTADAYKEN
Bir kere, anılan şahsın Cumhurbaşkanı yeterliliği, en azından ‘diplomasızlık’ sorunuyla malul.
Hakkında yürümekte olan, hatta hüküm tesis edilip temyiz aşamasında bulunan davalar var.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi üzerinden yapıldığı iddia edilen düzinelerce yolsuzluk, rüşvet, irtikâp, görevi kötüye kullanma, zimmet, teröre finans sağlamak gibi iddialarla yürüyen bir soruşturma söz konusu…
Bir de üstüne üstlük, CHP’nin son olağan kurultayının iptali, hatta bu kurultayı ‘temize çekmek’ adına yapılmış olağanüstü kurultayın da iptali için, bizzat CHP’liler tarafından açılmış davalar yürüyor.
Kurultay iptali yönünde bir karar çıkması halinde, CHP’ye kayyum atanması dahi gündemde…
Güya partinin İstanbul İl Başkanlığı için alınan binanın bedelinin ‘gayri resmi/gayrimeşru ödenmesi’ bahanesine bağlanan para kuleleri mevzusu da orada taş gibi duruyor.
CHP yönetimi, tüm bunların hiç birisi yaşanmıyormuş gibi, yatıp kalkıp Ekrem İmamoğlu’nu aklama/paklama gayretleri sergiliyor.
SEÇİMİ BOŞVER, ADAYA BAK ADAYA
Ortada ne seçim var ne adaylık süreci var; ama ‘Hapishaneden Ekrem Kaçırma’ tiyatrosu oynanıyor.
Olmayan seçim için, gayri resmi/gayrimeşru önseçim mizansenleri sergileniyor.
İş iyice abartılıp, 500 oy kapasiteli seçim sandıklarının her birine 5-6 bin zarf sığdırılıyor.
Hakkındaki soruşturma ceza davasına dönüşmesin diye, bir siyasî muhteris ‘Cumhurbaşkanı Adayı’ ilan ediliyor.
Mevzu o kadar sırıtıyor ki, adeta göstere göstere, “Ne yaptıysa yaptı… Bizim Cumhurbaşkanı Adayımızı yargılayamazsın…” zorbalığında tepkiler sergileniyor. Partili kitle, partiyle alakası olmayan marjinallerle birlikte sokaklara, meydanlara çekiliyor.
Bunca ısrarın sebebi ne olabilir? Elbette CHP, iktidara karşı bir seçenek parti olarak, zamanı geldiğinde Cumhurbaşkanı Adayını belirleyip, meydana çıkacaktır.
Peki, bu aculluk niye? Selden kütük mü kapıyorsunuz? 100 küsur yaşındaki, Cumhuriyeti kurma iddiası taşıyan bir parti, her yerinden şaibe fışkıran bir muhteris için feda edilebilir mi?
Ya da böyle bir feda edişin nasıl bir mantığı olabilir?
AHTAPOTUN OYUNU GÖRÜLDÜ
Hadi, şunu da soralım: Geri planda nasıl bir siyasî güç var ki, ‘olmazları oldurmak için’ bunca zorluyor?
Yani CHP için başka aday seçeneği kalmadı mı?
Herhangi bir ‘sır bilgiye dayanmadan’, sadece açık kaynaklardan edindiğim izlenim ve kanaate dayalı olarak söylemek isterim… Anılan muhteris üzerinden CHP’yi ele geçiren ‘ahtapot’, aslında gözünü ‘Türkiye’yi ele geçirmek’ hevesine dikti.
Ve Türk Devleti, elde ettiği bilgi/belge/istihbarat ve sair tüm unsurları değerlendirerek, sert bir refleks gösterdi.
Normal şartlarda, herhangi bir belediyede yaşanan/yaşanabilecek bazı yolsuzluk/suiistimal mevzularına takılmayan Türk Devlet Aklı, İBB üzerinden kurgulanan ‘büyük oyunu’ gördü ve bunu bir ‘beka sorunu’ olarak değerlendirdi. Tıpkı 19 Mayıs 1919’da olduğu gibi…
Son cümleyi şöyle kuralım: Mızrak o kadar büyük ki; CHP’yi tümden feda etseler dahi çuvala sığmaz.