Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Bozkurt’tan kayyum uyarısı! “Demokrasi ve adalet olmadan ekonomi düzelmez”

Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Erdal Bozkurt, son dönemde art arda yaşanan belediye yönetimlerine yönelik kayyum atamaları ve sürecin ülke gündemindeki yansımaları hakkında Yeni Ankara’ya özel açıklamalarda bulundu.

Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Bozkurt’tan kayyum uyarısı! “Demokrasi ve adalet olmadan ekonomi düzelmez”

Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (Tüm Bel-Sen) Genel Başkanı Erdal Bozkurt, son dönemde artan kayyum atamaları ve belediye başkanlarının görevden alınmalarının ülke genelinde demokrasi tartışmalarını anlamsız hale getirdiğini belirterek, “Umarım bu konuda bir normalleşme başlar; böylece ülke nefes alır, ekonomisi de rahatlar. Hukuk ve adalet yoksa, doğal olarak ekonomi batağa saplanacaktır. Ekonominin düzelmesi için mutlaka demokrasi ve adaletin olması gerekir.” dedi.

“HALKIN İRADESİ YOK SAYILIYOR”

Birçok belediyede halkın seçtiği yöneticilerin yerine kayyum atanmasının halkın iradesini yok saymak anlamına geldiğini söyleyen Başkan Bozkurt, “31 Mart yerel seçimlerinden bu yana yaklaşık bir buçuk yıl geçti; bu süre içinde 26 belediyeden 13'üne kayyum atandı, 14 belediyede ise belediye başkanları görevden alındı. O zaman soruyoruz: Sandık neden konuluyor, neden var? Çünkü halkın iradesi sandıkla tecelli eder; demokrasinin temel unsuru sandıktır. Halk, yaşadığı yerde kendisini yönetecek kişiyi sandık yoluyla seçer. Belediye başkanlarını ya da milletvekillerini halk tercih eder ve sandıktan çıkarır. Dolayısıyla halkın iradesi sandıkta ortaya çıkar. Ancak kayyum atamaları ve görevden almalar, halkın iradesini yok saymak anlamına gelir. Bu uygulamalar, demokrasiye açık bir darbedir; çünkü hiçbir haklı gerekçeye dayanmamaktadır. 15 Temmuz 2016’daki FETÖ girişiminin ardından, özellikle 2016 sonrası süreçte Belediye Kanunu’na bir madde eklendi. O dönemde, terör tehdidi ve güvenlik gerekçesiyle 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyum atanması uygulaması getirildi. Bu kapsamda, terörle ilişkisi tespit edilen belediye başkanlarının yerine illerde valiler, ilçelerde ise kaymakamlar görevlendirildi. O dönem için böyle bir düzenlemenin gerekçelendirildiği, somut bir durumun olduğu söylendi. Ancak bugün gelinen noktada, ortada somut bir gerekçe olmamasına rağmen benzer uygulamaların sürdüğünü görüyoruz. Oysa kanun açıkça, belediye başkanının yaptığı iş ve işlemlerden sorumlu olduğunu belirtmektedir.” ifadelerini kullandı.

“SANDIK İŞLEVSİZ HALE GETİRİLDİ”

Uygulanan kayyum atamaları ile birlikte sandığın işlevsiz hale getirildiğine işaret eden Bozkurt, “Yapılan iş ve işlemler açısından baktığımızda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasıyla başlayan süreç ortada. Sonrasında diğer belediyelerde de benzer durumlar ortaya çıktı. Böylece sandık işlevsiz hale getirilmiş, halkın iradesi ortadan kaldırılmış oluyor. Bu ne akla ne de mantığa uygun bir durumdur. Kimse yargılanamaz demiyoruz; elbette herkes yargılanabilir. Ancak her şey evrensel hukuk normları içinde yapılmalı ve sürdürülebilir olmalıdır. Vatandaş şöyle düşünüyor: ‘Neden sandığa gidiyoruz?’ O zaman neden oy verdik? Bunu demokrasi ile ya da güvenlik politikaları ile bir arada değerlendirmek bilimsel ve hukuki açıdan doğru değildir. Güvenlik gerekçesi varsa, seçilmiş belediye başkanı adil bir yargılama sonrasında tekrar görevine dönebilir ve kenti yönetebilir. Peki o zaman ne diyeceksiniz?” şeklinde konuştu.

"İKTİDAR SÖYLEYECEK SÖZ BULAMAYINCA BELEDİYELERE YÖNELDİ”

Güvenlik, yolsuzluk ve terör bağlantısı iddialarıyla belediyelere yönelik başlatılan süreçlerin hukuki dayanaklardan yoksun olduğunu vurgulayan Bozkurt, şunları kaydetti:

“Geçen süre içerisinde güvenlik gerekçesiyle, bazı belediyeler rüşvet, yolsuzluk ve terör bağlantıları gibi suçlarla ilişkilendirilerek bir süreç işletildi. Ancak bu kabul edilebilir bir durum değildir. Vatandaşlar siyasal iktidarın, özellikle Cumhur İttifakı’nın 22 yıldır ülkeyi ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan çok yönlü krizlere sürüklediğini ve artık söyleyecek hiçbir sözü kalmadığını düşünüyor. Bu nedenle, özellikle muhalif belediyelere yönelik saldırıların temelinde, iktidarın söyleyecek sözü kalmaması yatmaktadır. Kendini ve kitlesini yeniden konsolide etmek için bir yol arayan iktidar, belediyelere yönelmiştir. Oysa ortada şu ana kadar hiçbir belediye başkanı hakkında iddianame hazırlanmadı. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer gibi akademik kimliğiyle tanınan ve devletin ilgili kademelerinde görev yapmış, hatta çözüm sürecinde danışmanlık yapmış ve ödüller almış bir belediye başkanı daha yeni göreve başlamıştır. Ortada iddianame yokken, en son tutukluluk halinin sona ermesiyle ilgili bir karar çıktı; ancak hâlâ cezaevinde kalıyor ve bu kez rüşvet iddiaları devam ediyor. Aslında ortada hazırlanan bir iddianame yok.”

“İDDİANAME YOK, TUTUKLULUK VAR”

Hukukun temel ilkelerinin tamamen tersine çevrildiğini bildiren Bozkurt, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Meseleye şöyle yaklaşıyorlar; önce kişiyi alacaklar, kişiyi aldıktan sonra suç getirecekler. Hatırlarsınız, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ‘Siz gidin yıkın dökün, sonradan yasa ve mevzuatı hazırlarız’ demişti. Şimdi aynı yöntem belediye başkanlarına uygulanıyor. Yani önce kişiyi alacaklar, sonra suç teşkil etmesini sağlayacaklar. Cumhuriyet savcıları hazırlıklarını buna göre yapacak. Oysa evrensel hukukta önce suç tespit edilir, savcılık iddianameyi hazırlar, suçlu alınır, sonra yargılama başlar. Bizde tam tersi oluyor. Bu nedenle, ortada olmayan iddianameyle cezaevi süreçleri uzun tutuluyor ve bu cezaevinde kalma süreci cezalandırmaya dönüşmüş durumda; bunun telafisi mümkün değil.”

“SEÇTİKLERİMİZ DELİLSİZ GÖREVDEN ALINIYORSA, SANDIĞIN ANLAMI NE?

İktidarın elinde söyleyecek bir söz kalmadığını ve bu nedenle muhalif belediyeler üzerinden gündem yaratmaya çalıştığını öne süren Bozkurt, “Halk arasında da şöyle bir düşünce var: ‘Seçtiğimiz kişi görevden alınabiliyorsa, hukuki delil olmadan el çektirilebiliyorsa sandığın ne anlamı kalıyor?’ Belki de bunu oturtmaya çalışıyorlar. Demokrasinin en temel ve en uygun aracı sandıktır. Sandıktan asla vazgeçmemek gerekir. Birileri sandıktan uzak kalmak istiyorsa, biz ısrarla sandığı savunmalıyız. Hep derdik ki ‘Bundan ötesi olmaz, daha kötüsü olmaz’; ama bu iktidar her seferinde daha kötüsünü yaşattı. Hukuksuzluk her tarafı sarmış durumda. Yarın kime, nereye dokunacak kestirmek zor; ancak belli ki iktidar bu süreci seçime kadar sürdürecek gibi görünüyor. Ekonomi çökmüş durumda. İşçilerin toplu sözleşmesi beklemede, raylarda ne bekleniyor? Görüştünüz, teklif sundunuz; sonuç ne oldu? Üstüne her şeyi sürece bırakan ama aynı zamanda baskıyı artıran bir yöntemle işleri yürütmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla yarın nereye dokunacak, hangi belediyeye uzanacak, kestirmek çok zor. Çünkü bu durum, demokrasimizi ve ülkemizin dünya ölçeğinde içinde bulunduğu kötü koşulları daha da derinleştiriyor.” dedi.

“KAYNAKLAR YANDAŞLARA PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR, HALKIN MÜLKİYETİ GASP EDİLİYOR”

Sürecin yalnızca demokratik işleyişe değil, halkın doğrudan mal varlığına da müdahale anlamına geldiğini belirten Bozkurt, “Bu süreç ilk olarak Hakkari, Van, Mardin, Batman gibi illerde başlamış, ardından Ankara, Tunceli, ilçeler ve büyük şehirlere kadar yayılmıştır. Kamu kaynakları ve insanların öz varlıkları, yani belediye mülkiyeti, o bölgede yaşayan insanların özel mülkiyetidir; malın sahibi yöredeki halktır. Ancak bu kaynaklar, yandaş şirketlere peşkeş çekilmekte, ihaleler usulsüzce yapılıp istenilen kişilere verilmektedir. Kaynaklar har vurulup harman savrulmaktadır. Nitekim 2016 ile 2019 arasında Diyarbakır ve benzeri illerde ilk atanan 9 belediye kayyumunun görevleri, yaklaşık 9 ay sonra İçişleri Bakanlığı tarafından geri alınmıştır. Tek gerekçe yolsuzluk iddiasıdır, ancak hiçbiri hakkında soruşturma açılmamıştır. Yolsuzluk gerekçesiyle görevden alınanlar yerine yenileri atanmış ve üstü kapatılmıştır. Böyle olunca vatandaşla arasındaki bağ kopmaktadır. Oysa yerel yönetimler, dünya ölçeğinde demokrasinin temel taşıdır; hatta demokrasi okulu olarak tanımlanırlar. Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi ve demokratik yapısı ölçülmek istenirse, yerel yönetimlere bakılır.” diye konuştu.

“DEMOKRASİ TARTIŞMASI YAPMAK ARTIK MÜMKÜN DEĞİL”

Demokrasinin temel taşlarından biri olan yerel yönetimlerde yaşanan tahribatın, ülke genelinde demokrasi tartışmalarını anlamsız hale getirdiğini bildiren Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Bozkurt, “Oradaki demokratik işleyiş ülkenin tamamına yansır. Ancak işler tersine döndü; demokrasiyi siz yerelden baltaladınız, yok ettiniz. Dolayısıyla ülkede artık gerçek anlamda bir demokrasi tartışması yapmak mümkün değildir. Çünkü belediye başkanı yalnız başına seçilmez. Şu anki seçim sisteminde belediye başkanı ile birlikte belediye meclis üyeleri de seçilir; ayrıca belediyenin belediye encümeni bulunur. Belediye başkanı usulsüzlük yaparsa, meclis onu yargılayacak, sorgulayacak ve denetleyecek yetkiye sahiptir. Meclis, her kesimden seçilmiş, farklı siyasi partilerden oluşan bir karar organıdır ve kararlar birlikte alınmalıdır. Meclis feshedildiğinde, belediye encümeni de feshediliyor ve belediye dışarıdan getirilen bürokratlarca yönetiliyor; sorgulayan ve denetleyen hiçbir organ kalmıyor. Siz istediğiniz her şeyi yapma şansına sahipsiniz ve hükümet bunun önünü açmıştır.” ifadelerine yer verdi.

“DEMOKRASİ VE ADALET OLMADAN EKONOMİDE İYİLEŞME BEKLENEMEZ”

Ülkede demokrasinin ve halkın iradesinin alt kademelerde adeta yok sayıldığını dile getiren Bozkurt, “Ülkede hem demokrasi hem de halkın iradesi anlamında, alt halkın kendi varlıklarından mahrum bırakıldığı bir yerde vatandaşın ‘Ya şöyle olsun, ya da böyle olsun’ gibi bir talepte bulunması çok zorlaşmaktadır. Bu nedenle biz emek örgütlerine, siyasi partilere ve sendikalara doğru cümleyi doğru yerde kurmak konusunda öncülük etmek görevinin düştüğünü düşünüyoruz. Umarım bu süreç bir an evvel tamamlanır, sonlanır ve en azından bu konuda bir normalleşme başlar; böylece ülke nefes alır, ekonomisi de rahatlar. Çünkü bu gidişat ekonomiyi ciddi şekilde etkilemektedir. Hukuk ve adalet yoksa, doğal olarak ekonomi batağa saplanacaktır. Ekonominin düzelmesi için mutlaka demokrasi ve adaletin olması gerekir. En güzeli hızlı bir erken seçimdir.” dedi.