Türkiye'de öğretmenlik çıkmazı: "Gölge kadro" olarak ücretli öğretmenlik ve sistemin yarattığı uçurum!

Yüz binlerce atama bekleyen öğretmen varken, kadrolu ile ücretli öğretmenlik arasındaki uçurum derinleşiyor. Aynı işi yapan eğitimcilerin maaş, sigorta ve özlük haklarındaki eşitsizlik, sadece mesleki sömürüyü değil, eğitimin kalitesini de tehdit ediyor. Sistem bu çifte standartla nereye gidiyor?

Türkiye'de öğretmenlik çıkmazı: "Gölge kadro" olarak ücretli öğretmenlik ve sistemin yarattığı uçurum!

Türkiye'de eğitim fakültelerinden her yıl binlerce mezun verilirken, atama bekleyen öğretmen sayısı rekor seviyelere ulaşıyor. Bu arz fazlası, öğretmenlik mesleğini güvencesiz ve parçalı bir yapıya itiyor. Sistem, bir yanda atama stresiyle yıpranmış "atanamayan" yığınları yaratırken, diğer yanda aynı işi çok daha düşük ücret ve özlük haklarıyla yapan "ücretli öğretmenlik" adı altında bir "gölge kadro" oluşturuyor.

KADROLU ÖĞRETMENLİK: GÜVENCENİN BEDELİ

Öğretmenlik devlet kadrolarında mesleki istikrar açısından en çok aranan pozisyonlardan biri. İş güvencesi, mesleki statü, sabit maaş ve ek ders ücretleri gibi temel hakların yanı sıra tam sigorta, emeklilik hakları, yaz ve sömestr tatillerinde maaş almaya devam etme, kadrolu öğretmenliğin avantajları arasında yer alıyor. Bu kadar avantajın yanında ise bu alan için sistemsel zorluklar mevcut. Zorunlu hizmet yükümlülüğü ve atama bölgeleri, bazı öğretmenlerin uzun süreler boyunca ailelerinden uzakta görev yapmasına neden oluyor. Ayrıca, özellikle büyük şehirlerdeki yüksek yaşam maliyetleri, kadrolu maaşların alım gücünü zaman zaman düşürüyor.

ÜCRETLİ ÖĞRETMENLİK: GÜVENCESİZLİĞİN DAYATILMASI VE SÖMÜRÜ

Ücretli öğretmenlik, sistemdeki geçici öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere kullanılan bir model ve istihdam açısından ciddi kısıtlamalar içeriyor. Ücretli öğretmenler, kadrolu meslektaşlarıyla aynı ders yükünü ve sorumlulukları üstleniyor ancak ücretlendirme, girilen ders saati başına yapılıyor. Bu, toplam kazancın kadrolu maaşının altında kalmasına neden olurken diğer yandan da hak kısıtlamaları yaşanıyor. Örneğin, ücretli öğretmenlik yapanlar resmi tatillerde, kar tatillerinde veya hastalık durumlarında ücret kesintisine uğruyor ve yaz, sömestr tatilinde maaş almıyorlar. Sigorta primleri tam yatmayan ücretli öğretmenlerin iş güvencelerinin olmamasının yanı sıra kadrolu bir atama yapıldığında ise iş sözleşmelerine son veriliyor.

SİSTEMİN ÇİFTE DARBESİ: NİTELİK VE PSİKOLOJİ

Türkiye eğitim sistemi, kadrolu ve ücretli öğretmenlik statülerinin bir arada bulunması nedeniyle hem personel yönetimi hem de eğitim niteliği açısından zorlanıyor. Bu ikili yapı, sistemde ciddi aksaklıklara yol açarken, eğitimin geleceğine dair endişeleri artırıyor.

Ücretli öğretmenlik pozisyonlarına, öğretmen yetiştirme programı mezunu olmayan (alan dışı) kişilerin de görevlendirilebilmesi, eğitimde nitelik standardını düşürme riski taşıyor. Uzmanlar, bu durumun öğrencilere sunulan eğitimin kalitesini olumsuz etkilediğini belirtiyor.

FIRSAT EŞİTLİĞİ BOZULUYOR

Özellikle dezavantajlı okullarda sık yaşanan ücretli öğretmen değişimi, eğitimin sürekliliğini ve öğrencilerin başarısını olumsuz etkiliyor. Öğretmenlerin kısa süreli görevlendirmelerle sürekli değişmesi, eğitimde fırsat eşitliğini bozarak dezavantajlı öğrencilerin gelişimini sekteye uğratıyor.

Ücretli öğretmenler, yaptıkları işin önemine rağmen güvence eksikliği, düşük ücret ve eksik sigorta gibi sorunlarla karşı karşıya. Bu olumsuz çalışma koşulları, öğretmenlerin mesleki motivasyonunu ve geleceğe dair kaygılarını önemli ölçüde artırıyor.

Öte yandan, bu sistem atama bekleyen binlerce eğitimcinin yaşadığı psikolojik baskıyı ve hayal kırıklığını da derinleştiriyor.

ADALET TALEBİ VE GELECEĞİN ÇIKMAZI

Türkiye'deki öğretmen istihdam sistemi, adil olmayan ve güvencesiz çalışma koşulları yaratarak mesleğin itibarını zedelemekte ve eğitimde kalıcı eşitsizliklere neden olmaktadır. Ücretli öğretmenlik modeli, bir istihdam çözümü sağlamaktan ziyade, nitelikli iş gücünün hakları açısından yetersiz bir uygulama olarak ele alınmaktadır. Öğretmenlerin hak ettiği statüye ve güvenceye kavuşması, sadece bireysel bir adalet talebi değil, eğitim sisteminin uzun vadeli başarısı ve kalitesi için temel bir gerekliliktir. Sistemdeki bu derin uçurumun kapanması, eğitimin en temel yapı taşı olan öğretmenin emeğinin ve değerinin tam olarak karşılığını bulmasıyla mümkündür.