Eğitim emekçileri MEB önünde ses yükseltti! “Sadaka değil, hakkımızı istiyoruz”
Birleşik Kamu-İş ve Eğitim-İş Sendikası, öğretmenlerin ve eğitim çalışanlarının özlük haklarını savunmak ve 8. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmeleri öncesi taleplerini kamuoyuna duyurmak amacıyla Ankara'da Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) önünde bir araya geldi.
Birleşik Kamu-İş ve Eğitim-İş Sendikası, 8. Dönem Toplu Sözleşme süreci öncesinde Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) önünde düzenledikleri basın açıklamasında, öğretmenlerin düşük maaşları ve güvencesiz çalışma koşullarına dikkat çekti.
“EĞİTİM EMEKÇİLERİ İÇİN KRİTİK SÜREÇ”
Sendika adına basın açıklamasını okuyan Genel Başkan Kadem Özbay, toplu sözleşme sürecinin yalnızca ücret pazarlığı olmadığını söyleyerek, “1 Ağustos itibariyle yaklaşık 4 milyon memur ile 2,5 milyon memur emeklisinin maaşlarına yapılacak zam oranının belirleneceği 2026-2027 yıllarını kapsayan 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri başlayacak. Bu süreç, sadece ücret pazarlığı değildir. Bu süreç, emeği yıllardır görmezden gelinen, sesi bastırılan eğitim emekçilerinin kaderini belirleyecek bir mücadele anıdır.” dedi.
“BU BİR ÜCRET PAZARLIĞI DEĞİL, MÜCADELE ANIDIR”

Özbay, “Eğitim çalışanlarının sesi, bu ülkenin vicdanıdır ve biz bu sesi bastırtmayacağız. AK Parti iktidarının 20 yılı aşkın süredir uyguladığı eğitim politikaları, eğitim emekçilerini açlık ve yoksulluk sınırında yaşamaya mahkûm etmiştir. Bu süreçte Milli Eğitim Bakanlığı, kamu yararına hizmet sunan devlet kurumu olmaktan çıkarılmış, siyasi iktidarın kendisini yeniden üretmek için uygulama sahası haline getirilmiştir. Birleşik Kamu-İş’in Haziran 2025 verilerine göre; açlık sınırı: 27 bin 415 TL, yoksulluk sınırı, 83 bin 859 TL’dir. Eğitim emekçilerinin maaşı ile bizler nasıl geçinelim? Hangi öğretmen kirasını ödeyebiliyor? Hangi memur çocuğunun okul masrafını karşılayabiliyor? Bugün, öğretmen maaşıyla ay sonunu getirmek değil, ayın ilk haftasını çıkarabilmek bile mucizedir. Eğitim emekçilerinin yüzde 90’ı kredi kartı borcuyla, taksitlerle, ek işlerle hayatta kalmaya çalışmaktadır.” şeklinde konuştu.
“SÖZLEŞMELİ VE ÜCRETLİ ÖĞRETMENLİK TARİHE KARIŞMALI”
Güvencesiz istihdam modellerine son verilmesi çağrısında bulunan Özbay, şunları kaydetti:
“Taleplerimiz nettir ve ertelenemez. Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik gibi güvencesiz istihdam modelleri tarihe karışmalıdır. Kadrolu, güvenceli, insanca yaşanabilir ücretli istihdam esas olmalıdır. 14 bin 765 TL kira desteği, 264 TL yemek yardımı, ulaşım ve kreş desteği derhal sağlanmalıdır.
Öğretmenlik Meslek Kanunu yeniden düzenlenmeli, kariyer basamakları uygulaması kaldırılmalı, eşit işe eşit ücret ilkesi yaşama geçirilmelidir.
Üniversite Rektörleri, fakülte, bölüm ve diğer yönetim birimleri ile ve Yükseköğretimin tüm bileşenlerinin katılımı ile yapılacak seçimle belirlenmelidir.
Üniversitelerde mobbing komisyonları kurulmalı, sendika temsilcilerinin de yer alacağı bu komisyonlara çalışanlar doğrudan başvuru yaparak mobbing önlenmelidir.
Engelli memurlara bir derece verilmelidir.
Doğum sonrası analık izin süresi 24 aylık ücretli izin hakkı olarak düzenlenmelidir.
Emeklilik hakkının emekçiler için bir çalışma hakkı olduğu gerçeğinden hareketle, yoksullaşma kaygısıyla emeklilik hakkının kullanılamaz duruma gelmesinin önündeki mali engeller kaldırılmalı, emeklilikte de insan onuruna yaraşır bir ücret hakkı sağlanmalıdır."
“BU ÖFKE, KARANLIK EĞİTİM POLİTİKALARINA KARŞIDIR”

Eğitim emekçilerinin biriken öfkesinin sadece düşük maaşlara değil, ülkenin geleceğine yön veren karanlık politikalara karşı olduğunu vurgulayan Özbay, “Bu meydanda biriken öfke; sadece düşük maaşlara değil, aynı zamanda bu ülkenin geleceğine yönelen karanlık politikalara karşıdır. Bu öfke; yandaş vakıf protokollerine, eğitimin dinselleştirilmesine, mülakat kılıfı altında yürütülen siyasi kadrolaşmaya karşıdır. Bugün eğitim sistemimiz, bilim dışı uygulamaların, kadrolaşmanın, liyakatsizliğin, tarikat ve cemaat protokollerinin, sermayenin esiri haline gelmiştir. Mülakat adı altında eşitsizlik üretilmiş, ÇEDES gibi projelerle öğrencilerin zihinlerine ideolojik prangalar vurulmuş, MESEM’lerle çocuklarımız sermayeye ucuz iş gücü haline getirilmiştir.” ifadelerini kullandı.
“SADAKA DEĞİL, HAKKIMIZI İSTİYORUZ”
Eğitim emekçilerinin yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunlara dikkat çeken Özbay, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Sizler saraylarda, korumalarla, yüksek maaşlarla sefahatte yaşarken, bizler emekçinin sesi olmaya devam ediyoruz. Eğitim emekçileri barınamıyor, beslenemiyor, çocuklarına bakamıyor. Kreş yok, lojman yok, ulaşım desteği yok. Ama hamaset dolu reklamlarınızda “Yeni Yüzyıl, Yeni Müfredat” diyorsunuz. Bizim bu yalanlara karnımız tok. O masaya oturan memur temsilcilerinin elini değil, yüreğini görmek istiyoruz. Grevsiz bir toplu sözleşme, emekçinin iradesini yok saymaktır. Grev hakkı olmadan toplu sözleşme olmaz. Biz, sadaka değil, hakkımız olanı istiyoruz. Bu mücadele yalnızca bizim değil, çocuklarımızın, halkımızın aydınlık geleceğinin mücadelesidir.”
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım ise 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinin diğer 7. dönem gibi olmayacağını bildirdi.
“EĞİTİMDE GERÇEKLİK DEĞİL, TİYATRO VAR”
Son 23 yılda eğitim sisteminin siyasal iktidarın ideolojik çizgisine göre şekillendirildiğini belirten Yıldırım, “Son 23 yılda eğitim sistemi, siyasal iktidarın ideolojik yönelimine göre şekillendirilmiş; laiklik ilkesinden uzaklaşılmış, kamusal kaynaklar özel sektör ve dini vakıflar eliyle yeniden dağıtılmıştır. Eğitimin tüm alanlarında bilim dışı, liyakatsiz ve piyasacı uygulamalar yaygınlaştırılmış; öğretmenlik mesleği itibarsızlaştırılmıştır. Bu tablonun içinde öğretmenler, bütçesiz bırakılan okullarda görev yapmaya çalışırken; milyonlarca kamu emekçisi yoksulluğun pençesinde yaşam mücadelesi vermektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Memur-Sen’in 30. Yıl programında “En düşük memur maaşı 43 bin 726 lira” açıklamasını bir başarı olarak sunması; yaşanan ekonomik gerçekliğin üzerinin örtülmesi anlamına gelmektedir. Aynı programda karşılıklı methiyelerle sahnelenen bu tiyatronun.” diye konuştu.