10 Kasım 1938'den ölümsüzlüğe... Mustafa Kemal Atatürk'ün hastalık süreci, son günleri ve son sözleri

Atatürk, hastalığının en ağır döneminde bile ülkesinden ve görevinden kopmadı. 10 Kasım 1938’de 09.05’te aramızdan ayrıldı, ancak fikirleri hâlâ yaşıyor.

10 Kasım 1938'den ölümsüzlüğe... Mustafa Kemal Atatürk'ün hastalık süreci, son günleri ve son sözleri

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 57 yıllık yaşamının büyük bölümünü cephelerde, savaş meydanlarında geçirdi. Bitmek bilmeyen yorgunluğa, cephelerde yakalandığı hastalıklara rağmen ülkesini yeniden ayağa kaldırmak için mücadeleden vazgeçmedi. Ancak 1938 yılına gelindiğinde karaciğerindeki hastalık artık onu geri dönüşü olmayan bir yola sokmuştu.

SON ZEYBEK

Atatürk, 1938 yılının başlarından itibaren ağırlaşan bir karaciğer hastalığıyla mücadele etti. Tıp literatürüne göre teşhisi “siroz”du. Ancak dönemin doktorları, kamuoyunda endişe yaratmamak için bu hastalığı uzun süre “yorgunluk” ya da “karaciğer rahatsızlığı” olarak duyurdu.

Hastalığının ağırlığını hissetmeye başladığı günlerde bile yaşam sevincini kaybetmeyen Atatürk, 2 Şubat 1938’de Bursa’da katıldığı bir baloda, çok sevdiği zeybeğini son kez oynadı. O an, hem “ayaktayım” mesajıydı hem de bir milletin liderinin direncinin simgesiydi.

TEŞHİS: SİROZ

Tedavi için 27 Mayıs’ta İstanbul’a giden Atatürk, bir süre deniz havası almak için Savarona yatına geçti. “Buranın bana hastane olacağını bilemezdim” diyerek durumunun farkındaydı.

DOLMABAHÇE SARAYI'NDA SON GÜNLER

1938 baharında Atatürk, ilerleyen hastalığı nedeniyle Dolmabahçe Sarayı’na çekildi. Sarayın üst katında özel bir hasta odası hazırlandı. Karaciğer büyümesi ve karında su toplanması tespit edildi. Doktorları sık sık ponksiyon işlemleriyle rahatlatmaya çalıştı.

Bu dönemde Atatürk’ün yanında yalnızca en yakın isimleri vardı: manevi kızı Sabiha Gökçen, başyaver Ali Kılıç, yaverleri Salih Bozok ve Rusuhi Savaşçı ile doktorları Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp ve Dr. Nihat Reşat Belger.

HASTA YATAĞINDA ÜLKESİNİ YÖNETMEYE DEVAM ETTİ

Hastalığının son aylarında bile devlet işlerinden kopmayan Atatürk, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mesut Çapa’nın aktardığına göre, “Bir yandan hastalığıyla uğraşırken diğer yandan memleket meseleleriyle yakından ilgileniyordu.” Doktorlar onu yormamak için konuşmasını sınırlamaya çalışsa da o, ülkesinin geleceğiyle meşguldü.

SON ARZUSU: CUMHURİYET BAYRAMI’NI GÖRMEK

26 Eylül 1938’de ilk kez komaya giren Atatürk, Cumhuriyet’in 15'inci yıl dönümüne katılma umudunu hiç bırakmadı. Ancak doktorları yatağından kalkmasının bile tehlikeli olduğunu söylüyordu.
29 Ekim sabahı Dolmabahçe’nin önünden geçen Kuleli Askerî Lisesi öğrencileri, vapurdan 10'uncu Yıl Marşı’nı hep bir ağızdan söyledi. Atatürk, odasının penceresinden onları izledi. Duygulandı, ama artık ayağa kalkacak gücü kalmamıştı.

SON GÜN, SON NEFES

Kasım ayına gelindiğinde hastalığı artık son aşamadaydı. Karnındaki sıvı kalbine baskı yapıyor, nefes almakta güçlük çekiyordu. 6 Kasım günü son kez yatağından doğruldu. 1,5 gün süren komanın ardından, yanındakilerin “Geçmiş olsun Paşam” sözlerine gözlerini hafifçe açarak sadece “Aleykümselam” diyebildi. Bu, Ulu Önder’in son sözü oldu.

ÖLÜMSÜZLEŞTİĞİ AN

10 Kasım 1938 sabahı saat 09.05’te, Dolmabahçe Sarayı’nın odalarından biri derin bir sessizliğe büründü. Atatürk’ün kalbi durdu. O an, bir ömrün ve bir çağın vedasıydı ama fikirleri, düşünceleri ve devrimleri yaşamaya devam etti.