Ankaralı Sibel Demiralp, pandemi sürecinde işini kaybetti, şimdi ekmeğini çamurdan kazanıyor

Ankaralı 45 yaşındaki Sibel Demiralp, "Ekmeğini taştan kazanıyor" sözlerini hayata geçirdi. Pandemi döneminde işini kaybetti ama ekmeğini çamurdan kazanmaya başladı.

Ankaralı Sibel Demiralp, pandemi sürecinde işini kaybetti, şimdi ekmeğini çamurdan kazanıyor

Bu tam bir azim hikayesidir…
İnişli çıkışlı hayatta başarı da, başarısızlık da bizler içindir. Ama başarıyı yakalamak için yılmamak, mücadeleyi bırakmamak lazım.

İşte hikayemizin kahramanı 45 yaşındaki Sibel Demiralp…
Pandemi sürecinde işini kaybetti. Yılmadı ve hayata yeniden tutundu.
Halk arasındaki “Ekmeğini taştan çıkarıyor” sözünü yeniden hayata geçirdi.
Demiralp artık ekmeğini çamurdan çıkarıyor.

Bu azim hikayesinin kahramanı Sibel Demiralp, yakaladığı başarının sırlarını yeniankara.com.tr okuyucuları için şu sözlerle anlattı:

“BOŞ KALMAYI SEVMİYORUM”

Lise mezunu olarak çalışma hayatıma 20’li yaşlarımda bir organizasyon firmasında başladım. Rengarenk açılışlar, davetler, süslemeler, balonlar, havai fişekler… Tam bana göre bir işti. Eşimle de burada tanıştık. Evlenmeye karar verdikten sonra bir devlet okulunun kantinini işletmeye başladım. Ancak tatillerin çok olması yüzünden boşa çıktığım zaman çok oluyordu. Ben de boş kalmayı sevmiyorum. Bu süreçte de bir organizasyon firmasında part-time çalışmaya başladım. Pandemi öncesi işletmesini yaptığım okul kantinini kapatmak zorunda kalınca hayatımda yeni bir sayfa açmam gerekiyordu.

“HİÇ BİLMEDİĞİM BİR İŞE GİRDİM”

Promosyon işleriyle ilgilenen abim bir gün karşıma geçip seramik atölyesi kurmaktan bahsetti. Bu işi benim de yapabileceğimi söyledi. Ben sadece kupa bardak imalatını yapacağım o satacaktı. Kulağıma hoş gelmişti. Karar verme sürecim biraz uzun sürdü. Çünkü hiç bilmediğim, aklımda olmayan bir işti. Abim vazgeçmedi. Kütahya’ya gideceğini, kendisine benimde eşlik etmemi istedi. Böylece hiç bilmediğim işe girdim.

“ELLERİ ÇAMURLU TEYZELERDEN ETKİLENDİM”

Kütahya’da, elleri çamurlu fincan yapan teyzelerle dolu atölyeleri görünce etkilendim. Dededen toruna geçen iş yerleri vardı. Birkaç tane yeri dolaştım. Herkes paçalarına kadar çamurun içindeydi. Ama bu ortam benim hoşuma gitti. Ankara’ya dönüş yolunda atölyeyi nereden tutarız planlarına başlamıştık bile.

“KOSGEB DESTEĞİ ALDIM”

Sonra KOSGEB’den kadın girişimci desteği de alabileceğimizi öğrenince cesaretimi topladım. KOSGEB’ten makina desteği aldım. İlk başta işi öğrenmek için bir sene süre koyduk kendimize. Ben tabi çılgınlar gibi çalıştım. Sabahtan akşama kadar fırını doldurmaya çalıştım. Yamuk oldu, ince oldu, kalın oldu. Defalarca bu işlemi yaptık. En son tamam oldu, dedik. Artık seramikleri sırladık, fırından çıkardık. Tam böyle mutlu mesut otururken bardakların içine su koymak aklımıza geldi. Bir anda bardaklara su koyduktan sonra dışında ufak tefek lekeler oluştu. Bardakların sırlamasını yaparken hata yapmışız. Bunlar tabi benim eğitimsiz olmamdan kaynaklı. Malzeme almak için Kütahya’ya gittikçe, orada bu işi başaran insanlarla görüştüm. Onların yanıtlarını not defterime kaydettim.

“İLK YIL KABUS GİBİYDİ”

İlk sene kabus gibiydi. Adeta hüsrana uğradım. Yaptığım bütün bardakları kırdım. Kocaman bir fırın, bir pres makinesi, kilolarca seramik yapım hammaddesiyle, hiç bir eğitimim olmadan bu işi çözmek için resmen debelendim. Şu an üçüncü yılımızdayız. Heyecanım halâ ilk günkü gibi. Sürekli yeni bir şeyler öğreniyorum. Ürünler fırından çıkana kadar neyle karşılaşacağını bilmiyorsun. Oldu diyorsun patlayıp çıkabiliyor. Fırına girmeden kururken kırılanlar, zımpara yaparken elinde kalanlar. Bu yaşadıklarımı, ‘kamera arkası’ görüntülere benzetiyorum.

“TASARIMI BİLE KENDİM YAPIYORUM”

Press makinesine bir parça çamur koyup kupanın gövdesini yapıyorum. Daha sonra kalıplarda yaptığım kulpları bu kupalara yapıştırıyorum. Islak süngerle rötuş yapıp kurumaya bırakıyorum. İlk fırınlamada tamamen kuruyup bisküvi oluyor. İhtiyaç olursa tekrar zımparalıyorum. Sonra sıralayıp ikinci kez fırınlıyorum. Bu işleri yapmak, bir kupayı ortaya çıkarmak 30 gün sürüyor. Bugün verilen siparişi ertesi gün teslim edemiyorum. Bir bardak neredeyse on defa elimden geçiyor. Tasarımı dahil olmak üzere üretimini, satışını, hediye paketlemesini kendim yapıyorum.

“SABRETMEYİ ÖĞRENDİM”

İlk yılın sonunda kupalar tutmayınca kendi halime bırakıldım. Ne yapacağım ben? Defalarca bu soruyu sordum kendime. Sabah geldim, vazgeçtim, çalışmadan atölyeyi kapattığım günler oldu. Ancak ertesi gün yine geldim. İki gün çöktüm, üçüncü gün yeniden ayağa kalktım. Her şeye baştan başladım. Bazen çok yoruldum. Hiç başaramayacakmışım düşüncesine kapıldım. Her defasında bir deneme yanılma dönemi. Sabırsız biriyken inanılmaz sabır etmeyi öğrendim.

“SONUNDA BAŞARDIM”

Fırını baştan doldurdum. Şimdilerde yaptığım bardakların içlerine çiçek ekiyorum. Mum da yapmaya başladım. İlk önce başka birine yaptıracaktım mumu. Bir de şöyle bir huyum var, yaptığım işlerin hepsini kendim yapıp hakim olmak istiyorum. Bu işin hangi boyutu bilmiyorum ama kontrol ne kadar bende olursa kafam daha çok rahat oluyor. Bu düşünceyle mumu dışarıdan yaptırmaktan vazgeçtim. Şöyle dedim; Ben bu kadar iş yaptıysam o mumu da yapmak kolaydır. Mumluklar, sukulent, duvar süsleri, mutfak gereçleri gibi çeşitlere yöneldim. İstediğim renklere boyadım. Sonunda başardım. Çalıştığım organizasyon firmasıyla iş birliğim devam ediyor. Türk Hava Yollarına bile özel iş yaptım.

“YAPTIĞIM İŞTEN KEYİF ALIYORUM”

En büyük motivasyonum günün sonunda el emeği göz nuru yaptığın bir bardaktan bir şeyler içmek. Sevdiklerine onu hediye etmek. Bu çok başka bir duygu. Bazı işleri hissetmek gerek. Üzerinde kar odaklı düşününce hiçbir adım atamayız. Kocaman fırınlarda üç bin beş bin adet kupa bardak üreten fabrikalar var. Direkt düşününce rakiplerim bu fabrikalar. İğneyle kuyu kazmak gibi benimki. Hem hayat felsefesi hem de iş anlayışımda, daha fazla kazanma duygusu yok. Ben daha çok yaptığım işi keyifle yapmaya ve o işe emek harcamaya bakıyorum.

“KAYGILARIMI BİR KANARA BIRAKTIM”

Sistem küçük işletme sahiplerine, baştan kaybettin, hiç başlama duygusu veriyor. Ben bunun hiç esiri olmadım. Kaygılarımı bir kenara bıraktım. Ne zaman çalışmak içimden geldiyse o zaman gelip atölyeyi açtım. Çünkü yaratıcılık gerektiren işler sabah sekiz akşam beş mantığıyla olmuyor. Bazen sabahın yedisinde bazen gecenin on ikisinde atölyemi açıp çalışırım. Bence insanı robot olarak görüp seri makina gibi çalıştırmaktansa yaratıcı yeteneklerine değer verilmeli. Bu sayede insanın bu yönünden daha çok fayda sağlarken insanların daha mutlu olduğunu da görebiliriz. Her gün aynı işi yapacağını bilen insan ne kadar mutlu olabilir ki. En azından ben olamam. Şu an kendi yağımda kavrulmaya devam ediyorum. Bu ekonomik krizde nereye evrilir ben de herkes gibi önümü göremiyorum. Ama el yeteneğime, emek vermenin sonuçlarının güzelliğine inanıyorum.

“YAPTIĞIM İŞLER FARK EDİLDİ”

Zaman içinde yaptığım işler çevrem tarafından fark edildi. Etiketinden çamur karmasına her şeyini ben yaptığım için arkadaşlarım hatta beni tanımayan komşularım ek işlerinde biz yardım ederiz dediler. Atölyeye gelenlerle workshop tarzı faaliyetlerimiz oldu. Bu dayanışma ve birlikteliktelik çok kıymetli. Üretmek insana birliği, beraberliği ve dayanışmayı da öğretiyor.

“KISA VADEDEKİ HEDEFİM”

İşimin gidiş yönünü çevirdim. Mesela bu sukulent işini Ankara’da en iyi ‘Sibel Demiralp Seramik’ yapar, dedirtmek istiyorum. Milyon liralar kazanmak gibi hedefim yok. Tekne dönsün yeter. Küçük paralarla da mutlu olunacağını biliyorum.

“GİRİŞİMCİLERE ÖNERİM”

Kesinlikle, sabır öneririm. Ama bu sevmedikleri, kendilerini ‘ait’ hissetmedikleri işlerde ısrarla durmaları gerektiği anlamına gelmez. İşten vazgeçmesinler ama işin yönünü değiştirmeyi düşünsünler. Ya da, herkesin yaptığı değil de farklı bir düşünce, ürün ortaya koymaya çekinmesinler. Özellikle kadınlar için destek paketleri oluyor. Araştırmayı eksik bırakmasınlar. ‘Hayallerinin peşinden koş’ cümlesini ‘Hayallerinin peşinden koşarken ayakların yere sağlam bassın’ şeklinde değiştirdim.