Ankara’da akran zorbalığı can aldı! Psikolog Aydaş'tan ailelere uyarı
Ankara’da bisikletiyle duramayarak sekiz metre yükseklikten düşüp hayatını kaybeden Yiğit Cem Altınok’un ölümünün arkasından akran zorbalığı çıktı. Aileleri uyaran Psikolog Sera Aydaş, "Çocuk eve gülümseyerek gelse bile, içinde bir fırtına kopuyor olabilir" dedi.
Ankara Keçiören’de bisikletiyle 8 metre yüksekliğindeki duvardan düşerek hayatını kaybeden Yiğit Cem Altınok’un (11) annesi Nazlıcan Aygün, oğlunun ölümünün arkasında akran zorbalığı olduğunu ifade etti. Akran zorbalığına ilişkin Yeni Ankara'ya konuşa. Psikolog Sera Aydaş, anne babalara düşen görevleri anlattı.
"ÇOCUKLARIN YALNIZCA NOTLARI DEĞİL KAYGILARI DA TAKİP EDİLMELİ"

Ebeveynlerin çocuklarının duygu durumları ile yakından ilgilenmeleri gerektiğini söyleyen Aydaş, "Akran zorbalığı dediğimizde, bu sadece bir çocuğun trajedisi değil. Toplum olarak gözümüzün önünde büyüyen, ancak çoğu zaman önemsemediğimiz bir yarayı da gösteriyor bize. Bu mesele yalnızca 'kötü çocuk' ya da 'mağdur çocuk' meselesi değil aslında. Toplum olarak hepimizin sessiz kalmasıyla, sessizliğimizle beslenen bir döngüyle karşı karşıyayız. Ailelere düşen en büyük görev ise şudur: Çocuk eve gülümseyerek gelse bile, içinde bir fırtına kopuyor olabilir. Bu yüzden anne-babaların görevi sadece çocuğun notlarını takip etmek değil; onun hislerini, korkularını ve kaygılarını da fark edebilmektir. Çocuk 'İyiyim' dediğinde, gerçekten iyi olup olmadığını anlamak için gözlerine bakmak, onunla derin bir bağ kurmak cesaret ister. Çocuğa sadece kuralları öğretmek değil, kırıldığında sesini nasıl duyurabileceğini de öğretmeliyiz" açıklamasında bulundu.
"ÖĞRETMEN HER BİR ÖĞRENCİNİN VARLIĞINI FARK ETMEKLE YÜKÜMLÜDÜR"
Akran zorbalığını önlemekte eğitimcilere aileler kadar görev düştüğünü vurgulayan Aydaş, "İyi dokunuş-kötü dokunuş ayrımını anlatmak da çok önemli. Çünkü zorbalık yalnızca sözel değil; fiziksel olarak da yaşanabilen bir süreçtir. Eğitimcilere geldiğimizde ise şunu söyleyebilirim: Sınıfta zorbalığa uğrayan çocuk çoğu zaman parmak kaldırmaz ve sessizce kaybolur'. Bu noktada öğretmen yalnızca ders anlatmakla değil, her bir öğrencinin varlığını fark etmekle yükümlüdür. Sessiz kalanın sessizliğini, kaygı duyanın kaygısını görebilmek gerekir. İyi bir eğitimci, bu gözlem yeteneklerine sahip olmalıdır" ifadelerini kullandı.
"AİLE ZORBALIK YAPTIĞINDA ÇOCUK BUNY SOSYAL ORTAMA TAŞIYOR"

Aydaş, çocukların anne babalarının bir yansıması olduğuna değinerek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ders programlarının yanında, duygusal dayanıklılık ve empati eğitimi de müfredatın bir parçası olmalıdır. Çünkü zorba olan çocuk da aslında yardıma ihtiyacı olan bir çocuktur. Bu nedenle onu sadece cezalandırmak ya da dışlamak değil, anlamak ve davranışlarını dönüştürmek gerekir.
Toplum açısından baktığımızda ise zorbalık sadece okullarda karşımıza çıkmıyor. Trafikte, sosyal medyada, iş hayatında da bu tutumlar yeniden üretiliyor. Çocuklar, bizden gördüklerini akranlarına yansıtıyor. Anne-baba çocuğa zorbalık yaptığında, çocuk da bunu okula ya da sosyal ortamlara taşıyor.
'Çocuk daha küçük' dediğimizde, aslında onun acısını da küçümsemiş oluyoruz. Zorbalığı önlemenin ilk adımı, yetişkinlerin kendi davranışlarını gözden geçirmesinden geçiyor. Çünkü çocuk ilk olarak ailede öğrenir; ailede ne oluyorsa, çocuk onu bir ayna gibi topluma taşır. Gerçek önlem, ders kitaplarına birkaç sayfa eklemekle değil; günlük hayatımızda küçümsemeyi, öfkeyi ve hoyratlığı normalleştirmemekle başlar. Toplum olarak bir çocuğu kaybediyoruz belki, ama başka çocukların sessiz çığlıklarını duymak için artık daha fazla geç kalmamalıyız."