Ankara ilçelerinin isimlerinin kökenleri ve ilginç hikayeleri

Ankara’nın ilçelerinin isimleri ve ilginç hikayeleri merak uyandırıyor. İşte Çankaya’dan Keçiören’e, Etimesgut’tan Mamak’a Başkent ilçelerinin kökenleri...

Ankara ilçelerinin isimlerinin kökenleri ve ilginç hikayeleri

Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olan Ankara, genç Cumhuriyet’in simgesi olmasının yanı sıra, köklü bir geçmişe sahip; kültürü ve tarihiyle öne çıkan bir şehirdir. Başkentte yer alan her bir ilçe yalnızca sosyoekonomik yapısıyla değil, ismiyle de kendine özgü bir hikâye barındırır.

Peki, Ankara’nın ilçelerinin adları nereden geliyor? İşte kökenleri ve ilginç hikâyeleriyle Ankara ilçeleri…

AYAŞ İSMİNİN HİKAYESİ

Ankara’nın kuzeybatısında yer alan Ayaş, Hititlerden Romalılara kadar pek çok uygarlığın egemenliğinde kalmıştır. Adının kökeni öz Türkçe’ye dayanır ve “aydınlık gece” ya da “parlak ay ışığı” anlamını taşır. Roma döneminde de aynı adla bilinen ilçe, bazı kaynaklarda “ay ışığı” ifadesiyle anılır.


ALTINDAĞ İSMİNİN HİKAYESİ

Başkent merkezinin çevresinde şekillenen Altındağ, “Eski Ankara” olarak da tanımlanır. İlçenin kökleri, Ankara Kalesi ile iç içe gelişen tarihiyle bağlantılıdır. Paleolitik Çağ’a kadar uzanan izlere rastlansa da kesin bulgular Hititler dönemine aittir. Roma ve Osmanlı dönemlerinde stratejik bir konumda olan bölge, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte “Altın Dağ” adıyla bugünkü görünümüne kavuşmuştur.

ÇANKAYA İSMİNİN HİKAYESİ

Ankara’nın en büyük ve nüfus yoğunluğu en fazla ilçesi olan Çankaya, Hatti’den Osmanlı’ya kadar pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. İlçenin ismiyle ilgili çeşitli rivayetler bulunur. Bunlardan biri, bölgede yosunlarla kaplı bir kayadan akan şifalı sudan dolayı “Can Kaya” isminin verilmiş olmasıdır. Bir diğer rivayet ise, Papazın Bağı çevresindeki kilisede çalınan çanlardan ötürü “Çengikayası” adının kullanıldığı, bu ifadenin zamanla değişerek “Çankaya”ya dönüştüğüdür.

ETİMESGUT İSMİNİN HİKAYESİ

Tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Etimesgut, Hititler döneminde “Amaksis”, Osmanlı döneminde ise “Akmasus” olarak biliniyordu. İlçeye adını veren kişi ise Ankara’da yaşamış olan ahi reisi Ahi Mesud’dur. Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk, Sümer ve Eti adlarının ön plana çıktığı dönemde Ahi Mesud’un ismine “Eti” kelimesini ekleyerek ilçeye “Etimesgut” adını vermiştir. Böylece “mesut insanların yaşadığı yer” anlamına gelen isim, ilçeye kazandırılmıştır.

KEÇİÖREN İSMİNİN HİKAYESİ

Ankara’nın en eski yerleşimlerinden biri olan Keçiören’in ismiyle ilgili farklı rivayetler vardır. En yaygın görüşe göre “keçi” ve “ören” sözcüklerinin birleşiminden türemiştir. Başka bir yoruma göre ise tarihi yolların geçtiği bu bölgede “geçiveren” ifadesi zamanla Keçiören’e dönüşmüştür. Bunun dışında, burada keçe üretildiği için ismin buradan geldiği veya üzüm bağlarının geç olgunlaşmasından ötürü “geçveren” sözcüğünden türediği de söylenir. Osmanlı kayıtlarında 'Küçük Viran' şeklinde geçen adın, zamanla 'Keçiören' halini aldığı ifade edilmektedir.

MAMAK İSMİNİN HİKAYESİ

Çankaya’ya bağlı küçük köylerden oluşan Mamak, 1983’te ilçe olmuştur. İlçenin adının, 'askeri ve sivil yerleşim alanı' anlamına gelen 'Mamak' sözcüğünden türediği düşünülse de, bölgede yaşamış Ahi Mamak’tan geldiği yönünde rivayetler de vardır.

SİNCAN İSMİNİN HİKAYESİ

Sincan, Osmanlı arşivlerinde 17. yüzyıldan itibaren kayıtlıdır. Cumhuriyet döneminde ise yurtdışından gelen göçmenlerle gelişerek göçmen köyü kimliğini kazanmıştır. Ernest Mamboury adlı Fransız araştırmacıya göre, ilçenin ismi Saint Jean’a adanmış bir çeşmeden türemiştir. Ancak Osmanlı kayıtlarında bir dönem yanlışlıkla “Sıçan Köy” olarak yazıldığı da bilinmektedir.


YENİMAHALLE İSMİNİN HİKAYESİ

1940’lı yıllarda Ankara’da artan konut ihtiyacını karşılamak amacıyla kurulan Yenimahalle, başlangıçta “ucuz arsalar” olarak anılmıştır. Zamanla bölge gelişip mahalle büyüdükçe bu adın yerini “Yenimahalle” ifadesi almıştır.

AKYURT İSMİNİN HİKAYESİ

Ankara’nın kuzeyinde bulunan Akyurt, geçmişte küçük bir köy yerleşimiydi. Eski adı “Ravlı” olan bölge, Cumhuriyet döneminde genişleyerek ilçe kimliğine kavuştu. 1956 yılında adı değiştirilen yerleşime, çevresindeki verimli topraklar ve temiz havasıyla özdeşleşen “Akyurt” ismi verildi.

BALÂ İSMİNİN HİKAYESİ

Bala’nın adı, Osmanlı döneminde “ulu” ya da “büyük” anlamına gelen Farsça kökenli bâlâ kelimesinden türemiştir. İlçenin yüksek rakımı ve çevresini saran geniş düzlükler bu adlandırmada etkili olmuştur. Tarih boyunca konargöçer Türkmen topluluklarının yerleşim alanı olan Bala, bu yönüyle de dikkat çeker. İlçe halkının kökeni, Türkmenistan’ın Daşoğuz bölgesine uzanmakta olup, zaman içinde Erzurum’un Pasinler-Horasan hattı ile Aydın’ın Söke-Koçarlı yöresine dayanmaktadır. Bala ve çevresinde yaşayan topluluklar, Doğu ve Güneydoğu’da konar-göçer yaşam süren Bozulus Türkmenlerinden gelmektedir. Oğuzların Bayındır boyuna bağlı bu Türkmenlerin önemli kollarından biri Tabanlı aşiretidir. Tarihsel süreçte Bala; “Kasaba-i Balâ”, “Bozulus Sancağı”, “Kaza-i Yörükan” ve “Tabanlı Kazası” gibi farklı adlarla anılmıştır. İlçenin bugünkü isminin verilmesinde de Bozulus Türkmenlerinin etkisi olduğu kabul edilmektedir.

Coğrafi konumu yüksek olduğu için ‘yüksek yer’ anlamına gelen “Bala” adını aldığı da söylenen ilçenin ismi aynı zamanda “üst, yüksek, itibarlı” anlamıyla da kullanılırdı.

BEYPAZARI İSMİNİN HİKAYESİ

Ankara’nın tarihi ve turistik ilçelerinden olan Beypazarı; Hitit, Frig, Galat, Roma, Selçuklu ve Osmanlılara ev sahipliği yapmıştır.

Beypazarı’na tarihte ilk olarak Luwi uygarlığı tarafından 'Kaya Doruğu Ülkesi' anlamına gelen 'Lagania' adı verilmiştir. Roma döneminde ise, İstanbul-Ankara-Bağdat gibi önemli güzergâhların geçtiği bir konumda bulunması nedeniyle kentin adı Anastasiopolis olarak değiştirilmiştir; bu durum, döneme ait tarihi eserler ve haritalarla doğrulanmaktadır.

İlçe, Germiyanoğullan döneminde Yakup Bey’in veziri Dinar Hezar tarafından Rumlardan alınmıştır. Bu bey, günümüzdeki adıyla Beytepe mahallesinde o döneme göre oldukça büyük bir pazar yeri kurdurur. Bu ünlü pazar, zamanla beyin adının sonundaki Hezar kelimesini unutturur. Bu nedenle kasaba için eskiden Beyhezarı denildiği; buradan da zamanla Beypazarı adının türediği rivayet edilmiştir.

ÇAMLIDERE İSMİNİN HİKAYESİ

Selçuklu dönemine ait izlerin görüldüğü Çamlıdere ilçesinin en eski bilinen adı Kuzviran’dır. Bazı kaynaklarda bu isim Kuzveren veya Kuzucular şeklinde geçmektedir. İlçeye, Şeyh Ali Semerkandi’nin yerleşmesiyle birlikte “Şeyh Ali Köyü (Kuzviran)” ismi verilmiş; sonrasında bu isim halk arasında “Şeyhler” olarak kısalmıştır. İlçe merkezinde Hz. Muhammed'in manevi evladı olduğu söylenen Ömerül Faruk'un 4. soyundan gelen Şeyh Ali Semerkandi'ye ait bir de türbe bulunmaktadır. İlçeye bugünkü adı, bölgedeki yoğun çam ağaçları ve ilçeden geçen dere nedeniyle verilmiştir.

ELMADAĞ İSMİNİN HİKAYESİ

Elmadağ, 1785-1809 yılları arasında Ankara Sancağı’na bağlı 13 kazadan biri olarak yer almıştır. Kasaba-i Bala ve Çukurcak nahiyesine bağlı ve o zamanki ismiyle Yozgat Köyü (Asi Yozgat) olan ilçe 1928 yılına gelindiğinde Küçük Yozgat adı ile Bala kazasına bağlı bir bucak olmuş, 1936 yılında da Bala kazasından ayrılıp nahiye merkezi olarak Çankaya ilçesine bağlanmıştır. 1941 yılında bu isim Elmadağ olarak değiştirilmiştir.

Bölgenin eskiden Asi Yozgat olarak anılması ise şöyle anlatılmaktadır:

Yozgat ilinde Çapanoğlu olarak bilinen bir ağa yaşar, çevresindeki toprakları kendi himayesine katan, nüfusu günden güne artan Çapanoğlu, adamlarını bir gün buraya göndererek halktan kendisine tabii olmalarını emreder. Daha sonra buraya yerleşmeye karar vererek zamanla insanların mallarını gasp etmeye ve halka zulmetmeye başlar. Bu zulme daha fazla katlanamayan köy halkı bir gün Çapanoğlu’na baş kaldırarak adamlarını bölgeden kovar. İşin uzayacağını kestiren ağa, “Bırakın şu asi adamları” diyerek köyü terk eder. O günden beri köyün adı “Asi Yozgat” olarak anılmaya başlar.

GÖLBAŞI İSMİNİN HİKAYESİ

Ankara’nın güneyinde bulunan Gölbaşı, adını hemen yanında yer alan Mogan ve Eymir göllerinden alır. Osmanlı döneminde göl kıyısında kurulan yerleşim, zamanla büyüyerek ilçeye dönüştü. İlçe ismi, doğrudan göl kenarındaki yaşamı vurgulamak için “Gölbaşı” olarak benimsendi.

HAYMANA İSMİNİN HİKAYESİ

Hititlerden Osmanlı’ya kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapan Haymana, özellikle şifalı kaplıcalarıyla bilinir. İlçenin adı Arapça kökenlidir ve “hayman” kelimesinden gelir; bu da “geniş çayır” veya “otlak” anlamına gelir. Bölgenin yaylaları ve geniş meraları bu ismin verilmesinde etkili olmuştur. Bir diğer rivayet ise Hititler dönemine dayanıyor. Bu rivayete göre Haymana ismi, Hititler döneminde bir tanrıça olarak kabul edilen "Haya" ya da "Hava"dan geliyor. Zamanla bu tanrıçanın ismi, bugünkü Haymana ismine dönüşüyor.

Bir başka inanış ise ilçenin adının "Hayme Ana"dan geldiği. Osmanlı ve Oğuz Türk tarihi ile bağlantılı olarak en çok bilinen Hayme Ana, Alp Er Tunga soyundan gelen Oğuz boylarından birinin lideri olarak kabul edilen Ertuğrul Gazi’nin annesidir. Tarihi kaynaklara göre; cesareti, bilge kişiliği ve halkını koruma konusundaki rolüyle tanınır.

Hayme Ana’nın adı, cesareti ve fedakarlığı nedeniyle Ankara’nın Haymana ilçesiyle özdeşleşmiş ve bölge halkı arasında efsaneleşmiştir.

Ayrıca "Hayme" kelimesinin "çadır" anlamına geldiği, yani çadırın/obanın anası anlamını taşıdığı da söylenmektedir.


KALECİK İSMİNİN HİKAYESİ

Kalecik ilçesinin ismi, coğrafi yapısından ve tarihsel mirasından doğmuştur. İlçe merkezinde, Kızılırmak’ı gören yüksek bir tepe üzerinde tarihi bir kale yer almaktadır. Bu tarihi kale, Roma ve Bizans dönemlerinde stratejik bir garnizon işlevi görürken, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de kullanılmıştır. İlçenin ismi de “Kale” kelimesi ile birlikte küçültme eki “-cik” birleşiminden gelip, Küçük Kale anlamını taşımaktadır.

KIZILCAHAMAM İSMİNİN HİKAYESİ

Kızılcahamam, şifalı sıcak sularıyla ünlüdür. Adının kökeni “kızıl” ve “hamam” kelimelerinden gelir. Buradaki kaplıcaların kırmızımsı toprak yapısından dolayı “Kızıl Hamam” ifadesi kullanılmış, zamanla birleşerek “Kızılcahamam”a dönüşmüştür.

NALLIHAN İSMİNİN HİKAYESİ

Rivayet odur ki, Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat, avlanmak için sık sık bu bölgeyi tercih ederdi. Alaeddin Keykubat, bir gün avlanırken burada yaralanır ve atının nallarını değiştirir. Bu olayın anısına, bölgeye "Nallıhan" adı verilir. Kuruluşundan 19. yüzyılın sonlarına kadar Karahisar-ı Naallu, Korupazarı Na'llu, Na'lluhan gibi değişik isimler verilen ilçenin adı ile ilgili ikinci efsane ise şöyle: Halk kahramanı Köroğlu buradan geçerken gece handa konaklar, ertesi gün giderken hanın bahçe kısmında atının nalı düşer. Atın nalı yerinden alınarak hanın kapısına asılır ve böylece bölgeye Nallıhan adı verilir.

POLATLI İSMİNİN HİKAYESİ

Polatlı’nın adı, Osmanlı döneminde burada yaşamış olan “Polad” adlı bir beyin ismiyle ilişkilendirilir. Polad kelimesi Türkçede “çelik” anlamına gelir. Zamanla Poladlı olarak anılan bölgenin adı halk dilinde değişerek “Polatlı” hâlini almıştır. İlçe, ayrıca Sakarya Meydan Muharebesi’nin yapıldığı yer olarak da tarihi bir öneme sahiptir.

ŞEREFLİKOÇHİSAR İSMİNİN HİKAYESİ

Şereflikoçhisar, adını “Koçhisar” adlı yerleşimden alır. “Koç” kelimesi gücü, yiğitliği simgelerken, “hisar” ise kale anlamına gelir. İlçenin adı 1980’lerde “Şerefli” unvanıyla onurlandırılmıştır. Bu unvan, ilçeden çıkan çok sayıda asker ve şehidin anısını yaşatmak için resmî olarak eklenmiştir.


KAHRAMANKAZAN İSMİNİN HİKAYESİ

Kazan isminin hikayesi, Oğuz Türkleri arasında adı geçen, destanlarda da yer alan bir Türkmen beyi olan Kazan Bey’e dayanmaktadır.

Yine Sakarya Muharebesi’nde bölgedeki büyük çarpışmalarda çok kan döküldüğü için, halk arasında “kan kazanı” benzetmesi yapıldığı ve ismin böyle yerleştiğine ilişkin bir inanış da vardır.

İlçenin ‘kahraman’ sıfatını kazanması ise 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişiminin ardından gerçekleşmiştir. Kazanlılar, darbecilerin kullandığı Akıncı Üssü önünde toplanarak önemli bir direniş sergilemiştir. Bununla birlikte ilçe, Kahramankazan olarak anılmaya başlanmıştır.

EVREN İSMİNİN HİKAYESİ

Ankara’nın en genç ve en küçük ilçelerinden biri olan Evren, adını yakın tarihte almıştır. İlçenin bilinen en eski adı Çıkınağıl’dir. “Çıkınağıl” kelimesi, bölgedeki küçük hayvan barınaklarından (ağıl) ve kırsal yaşamdan türemiştir ve bölge uzun süre bu isimle anılmıştır. 1983 yılında, 2963 sayılı kanunla ilçe haline getirildiğinde adı Evren olarak değiştirilen bölgenin adlandırılması, doğrudan dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’den gelmektedir. Tarihi veya coğrafi bir unsura değil, siyasi bir tercihe dayalı olan bu isim değişikliği zaman zaman tartışma konusu olmaktadır.


GÜDÜL İSMİNİN HİKAYESİ

Güdül ilçesi, Anadolu Selçuklu hükümdarlarından I. Mesut’un eniştesi ve Ankara Emiri Şehabüldevle Güdül Bey tarafından kurulmuştur. İlçe, adını kurucusundan almış olup tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır.. Güdül’ün kelime kökeni Osmanlıca kaynaklarda “güde”, yani sürü ve hayvan gütmek, otlak yerler anlamına gelmektedir. Tarih boyunca hayvancılıkla uğraşan Türkmenlerin yerleşim alanı olan Güdül, otlakların bulunduğu bir bölge olarak anılmıştır. Dolayısıyla “Güdül” yani hayvan otlatılan yer, sürülerin gütüldüğü bölge anlamına gelmektedir.


ÇUBUK İSMİNİN HİKAYESİ

Çubuk ilçesi, adını ilçeden geçen Çubuk Çayı’ndan almış ve tarih boyunca Ankara’ya su temin etmiştir. İsimle ilgili rivayetlerden biri, çayın kıyılarında yetişen kamış ve sopaların halk arasında “çubuk” olarak anılmasından gelir. Bir başka görüşe göre ise Selçuklular döneminde bu bölgeyi, Selçuklu komutanlarından Çubuk Bey ele geçirmiştir. Buna bağlı olarak, Çubuk’un ilk adının 'Çubukabad' olduğu aktarılmaktadır.

PURSAKLAR İSMİNİN HİKAYESİ

Pursaklar adının kökenini, hakkında türeyen çeşitli efsaneler ile açıklanmaktadır. Bunlardan ilki Pürsaklar’dır. İlk yerleşim yeri olan “Eski köy”ün etrafının meşelik olması, yapraklarının köyü saklaması sebebiyle “Pür”(yaprak) ve “Saklar” kelimesinin birleşmesiyle köyün adının Pürsaklar olarak ortaya çıktığı söylenir. Pursaklar isminin ortaya çıkışıyla ilgili en yaygın ve efsaneleşmiş anlatımlardan biri de Filsaklar’a dayandırılmaktadır. Yıldırım Beyazıt ve Timur arasında geçen Ankara Savaşı’nda Timur’un yanında getirdiği filleri burada sakladığından hareketle Pursaklar isminin buradan kaynaklandığı bir başka rivayettir. Pursaklar adı, 1463 tarihli tahrir kaydı başta olmak üzere, 1522, 1530 ve 1571 yıllarına ait tahrir defterlerinde 'Busaklar' şeklinde geçmektedir. Bugün Devlet Arşivleri Başkanlığında muhafaza edilen Rumi 1309 (1901) tarihli Arazi ve Emlak Defterlerinde “Busaklar” ismi ilk defa olarak bugün kullanıldığı haliyle “Pursaklar” olarak yer almıştır.

Selçuklu ve Osmanlı döneminde timar adı verilen bir sistemle atlı askerlere maaş geliri olarak ayrılan köylerin bazıları timar sahiplerinin ikamet ettiği köyler olması sebebiyle, timar sahiplerinin adıyla anılmışlardır. Karacabey, Esenboğa ve Turasan (Turhasan) köyleri, bu duruma verilebilecek örneklerdendir. Busaklar da araştırmaya göre Busak (pusak:boğa) adından gelmektedir. “Lar” çoğul eki de sonradan ilave edilmiştir.