AKK’den dikkat çeken panel! Türkiye’nin yoksulluk gerçeği konuşuldu
Ankara Kent Konseyi (AKK) ve Kent Yoksulluğu ile Mücadele Çalışma Grubu iş birliğinde, “Neden Yoksuluz?” başlıklı panel düzenlendi. Panelde, yoksulluğun nedenleri, etkileri ve çözüm yolları kapsamlı bir şekilde ele alındı.
Ankara Kent Konseyi ve Kent Yoksulluğu ile Mücadele Çalışma Grubu iş birliğinde düzenlenen “Neden Yoksuluz?” paneli, yoksulluğun nedenleri, etkileri ve çözüm yollarını kapsamlı bir şekilde masaya yatırıldı. Panelde akademisyenler, Türkiye’de artan yoksulluk sorununu ve bu sorunun toplumsal hayata yansımalarını değerlendirdi.
Panelin moderatörlüğünü Akademisyen-İşletmeci Prof. Dr. Habib Akdoğan üstlenirken, konuşmacılar arasında Akademisyen-İktisatçı Prof. Dr. Mehmet Tomanbay, Sosyal Hizmet Uzmanı ve Hukukçu Prof. Dr. Kazım Karataş ve Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo yer aldı.
“YOKSULLUK SİSTEM KAYNAKLI BİR SORUNDUR”

Yoksulluğun aslında sistem kaynaklı bir sorun olduğunu söyleyen Akademisyen-İktisatçı Prof. Dr. Mehmet Tomanbay, “Yoksulluk her zaman vardı ama son zamanlarda daha da görünür hale geldi. Artık hep birlikte bu sorunu çözmek zorundayız. Bizler bu konuyla ilgili olarak Türkiye genelindeki okullardan gelen talepleri topluca değerlendireceğiz ve bu konuda hep birlikte yoğun bir çalışma yürüteceğiz. Temel mesele şu: İnsanların insanca yaşayabilmesi için belli bir asgari gelire sahip olmaları gerekiyor. Ancak bu şekilde temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam mümkün olabilir. İnsanın insan hakları evrenseldir ve herkesin yaşam hakkı güvence altındadır. Yoksulluk, yaşam standardını olumsuz etkileyerek insanları mutsuzluğa sürükler ve bu durum, insan hakları bildirgesinde belirtilen yaşam hakkına aykırıdır. Yoksulluk, insanların temel haklarının ellerinden alınması demektir. İnsan hakları sözleşmesinin 2. maddesi sosyal güvenlik hakkını garanti altına alır. Sosyal devlet anlayışı, vatandaşlara, özellikle kadınlara, gerekli sosyal hizmetleri ve korumayı sağlamakla yükümlüdür. İnsan haklarının önemli bir maddesi olan üçüncü madde ise çalışma hakkını ve adil ücreti güvence altına alır. Herkesin çalışma işini özgürce seçme ve eşitsizlikten korunma hakkı vardır. Tüm bu haklar yoksullukla yakından bağlantılıdır ve yoksulluk, aslında sistem kaynaklı bir sorundur.” dedi.
"TÜRKİYE’DE YOKSULLUK VE ENFLASYONLA MÜCADELEDE ACİL DÜZENLEMELER GEREKİYOR”
Kapitalist ekonomik sistemlerde serbest piyasanın geçerli olduğunu ancak birçok gelişmiş ülkede yoksulluğun Türkiye kadar yaygın olmadığına işaret eden Tomanbay, “Kapitalist ekonomik sistemde serbest piyasa geçerlidir ve birçok gelişmiş ülkede yoksulluk bizim gibi yaygın değildir. Sosyalist sistemlerde ise devlet sosyal hakları korumuş, ancak sonradan bazıları kaldırılmıştır. Yoksulluk, çoğunlukla sömürü mekanizmalarının sonucu olarak ortaya çıkar ve Türkiye’de bu durum belirgin şekilde yaşanmaktadır. Bugün Türkiye, akademik ve bilimsel olarak gelişmekte olan bir ülke olmasına rağmen, maalesef yönetimde keyfi idare ve rant odaklı uygulamalar hakimdir. Bu durum, vahşi kapitalizmin bir yansıması olarak görülmektedir. Türkiye piyasası, artık Fransız psikolojisiyle bütün izin satıcılar tarafından yıllarca önemsenen yerel engelini kaybetmiştir. Türkiye’nin bir asgari dengesi vardır. Serbest bir piyasa sistemi mevcuttur. Fiyatlar kendine göre belirlenir. Ancak bugün bunların hepsi ortadan kalkmıştır. Bugün hepimizi doğrudan etkileyen bir sonuç vardır; bu, enflasyonla ilgilidir. Türkiye, en yüksek enflasyona ulaşmış bir ülkedir. Bu yoksulluğun temel sebeplerinden biridir. Sorunlar, bir enkaz aralığı gibi karmaşıktır. Avrupa'da ünlü iktisatçıların ortaya koyduğu bilimsel yaklaşımlardan uzaklaşılmaktadır. Birçok şeyin belirlenmesi gerekirken, korku nedeniyle engellenmektedir. Bugün Türkiye için çok ciddi bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.” şeklinde konuştu.
“YOKSULLUK TÜRKİYE’NİN GÖRÜNMEYEN BUZDAĞIDIR”

Türkiye’de yoksulluğun sadece ülke sorunu olmadığını, aynı zamanda buzdağının görünen kısmı olduğunu bildiren Sosyal Hizmet Uzmanı ve Hukukçu Prof. Dr. Kazım Karataş, “Bu mesele sadece ülkemizin sorunu değil, aynı zamanda buzdağının görünen kısmıdır. Zaten yoksulluğa alışığız. Dünya sistemi içinde, zorlu koşullar ve uygulamalar arasında büyük farklar vardır. Çiftçilerin durumu da pek iç açıcı değildir. Susuzluk ve temel ihtiyaçlara ulaşım konusunda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Çoğu zaman bizim gibi ülkelerde bu tür sorunlar yaşanmakta ve haksızlıklar ortaya çıkmaktadır. Doğru tespitler yapabilirsek, huzursuzlukları nasıl düzenleyeceğimizi anlayabiliriz. Ülkemiz büyük bir çocuk nüfusuna sahiptir; nüfusunun dörtte biri çocukluktan çıkmaktadır. 15-64 yaş aralığında çalışan nüfusun oranı, belediyelerin ve sistemlerin gerektirdiği düzeyde değildir. Çocukların eğitimi ve bakımı için gerekli çalışmalar yeterince yapılamamaktadır. Eğer bir ülke nüfusunun yaşlı nüfusu, genç nüfusundan fazlaysa, bu o ülkenin yaşlanma sorunu yaşadığını gösterir ve bu durum doğru değildir.” ifadelerine yer verdi.
“HİÇBİR SOSYAL SORUN BAŞIBOŞ BIRAKILMAMALI”
Türkiye’de sosyal sorunların asla başıboş bırakılmaması gerektiğini vurgulayan Karataş, şunları kaydetti:
“Aslında hiçbir sosyal sorun başı boş bırakılmamalıdır. Türkiye’de halen doğru politikalar uygulanmamaktadır. Ayrıca çocuklar, engelliler, göçmenler, kadınlar ve yöneticiler hakkında konuşmak gerekir. Biz sadece kendimiz için değil, sınırlarımızın dışında da daha aydınlık bir gelecek için çalışmalıyız. Son yıllarda bu konularda yapılan çalışmalar artmakta, özellikle köylü çocuklarının iş bulması sağlanmaya çalışılmaktadır. Ancak bu yeterli değildir. Sosyal sorunların neredeyse tamamı yoksulluktan etkilenir ve bu sorunlardan en fazla etkilenenler, iç göçle devletlere gelenlerdir. Yoksulluk ve yolsuzluk, sosyal sorunların temel nedenlerindendir. Sosyal devlet olmanın gereği olarak, devlet bu sorunları çözmek için üzerine düşeni yapmalı ve anayasa da bunu açıkça hükme bağlamaktadır. Maddi yetersizlikler ve yanlış uygulamalar, şiddetin oluşmasında kuşkusuz önemli bir rol oynuyor. Diğer sorunlara varsayımda bulunmasam da, boşanma oranlarının yükseldiği yerlerde yoksulluk ve kadın-erkek eşitsizliği etkili oluyor. Yoksulluğun olduğu bölgelerde, kadın ve erkekler arasındaki eşitsizlik artarken, bu durum desteklenen bir yükseliş ve fısıltı şeklinde kendini gösteriyor. Çocuklar ise en kırılgan kesimi oluşturuyor. Zenginlerin çocukları ise bu durumdan daha az etkileniyor.”
“TÜRKİYE’DE ÇOCUK YOKSULLUĞU DERİNLEŞİYOR”

Çocuk yoksulluğunun Türkiye’de önemli bir sorun olduğuna dikkat çeken Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo, “Sosyal hayatta sosyal etkinliklere ve ulaşıma erişememek, yoksulluk sınırının çok geniş olduğunu gösteriyor; nüfusumuzun büyük bir kısmı bu sınırın altında yaşıyor. TÜİK verilerine göre, 7 milyonun üzerinde çocuk yoksulluk sınırı altında bulunuyor. Çocuk yoksulluğu çok önemli çünkü çocuklar yoksullaşıyorsa, bu durum yetişkinlikte de devam ediyor ve onların çocukları da yoksulluk içinde büyüyor. Türkiye’de kuşaklar arası devam eden bir yoksulluk sorunu var. Ayrıca çocukların yüzde 10’u kronik beslenme riski taşıyor; bu oran, çocukların dörtte birinin beslenme yoksulluğu yaşadığını gösteriyor. Eğitim yoksulluğuna bakarsak, çocukların evde ders çalışabilecek uygun bir odası olmayanlar var. Okul gezilerine katılamayan çocuklar da bulunuyor. Tüm bunlar, öğrenme yoksulluğunun hem okullardaki hem de evdeki imkanlarla ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Sosyalleşme ve sosyal katılım eksikliği, çocukların özgüvenini ve arkadaşlık kurma becerisini olumsuz etkiliyor. Sosyal güçlenme, aslında bu anlamda çok önemli. Bu nedenle çocuklara yönelik sosyal yardımlar sadece gelir desteği değil, eğitim, beslenme, oyun ve sosyal katılım olanaklarına da odaklanmalıdır.” diye aktardı.
“YOKSULLUK, ÇOCUKLARIN SOSYAL GELİŞİMİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR”
Türkiye’de çocukların sosyal ve kültürel yoksunluk yaşadığını bildiren Foggo, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Çocukların sağlığı yerinde olabilir ancak arkadaşlarıyla oyun oynayacak güvenli bir alanları yok ve bu yüzden onları eve davet edemiyorlar. Bu durum, çocukların sosyo-duygusal, zihinsel ve kültürel açıdan yoksunluk yaşamasına neden oluyor. Bayram gibi özel günlerde bile, çocuklar dışarı çıkıp arkadaşlarıyla dolaşıp bayram sevincini yaşayamayabiliyor. Hedefimiz, iki yıl içinde çocukların ailelerinden ve çevresinden destek görerek bu yoksunlukları azaltmak. Sosyal yardımlar çoğunlukla gıda destekleriyle sınırlı kalıyor, oysa çocukların durumu daha kapsamlı. Yoksulluk içinde olan annelerin yaşadığı stres de çocukların beslenmesini ve gelişimini olumsuz etkiliyor. Örneğin, okul beslenme programlarından yararlanamayan çocuklar, arkadaşlarıyla okul bahçesinde dolaşıyor ve bu durum onların sosyal gelişimini etkiliyor. Devleti tek boyutlu bir bakış açısıyla sadece yoksulluk üzerinden değerlendirdiğimizde, her gün karşılaştığımız bir çocuk, bir kadın, bir yaşlı veya bir gencin sorunlarını tam olarak anlayamayız. Anlamadığımız şeyi düzeltemeyiz. Ancak şu anda insanlar, artan fiyatlar yüzünden zor durumda. Ayrıca, barınma giderlerinde kiralar en yüksek seviyede ve biz kira yükü bakımından Avrupa ülkeleri arasında ilk sıradayız. Bu durum, gelir yetersizliği, sosyal hizmetlere erişim eksikliği ve insan odaklı bir modelin bulunmadığını gösteriyor.”