Rüzgarlı Sokak’ın eksilen kokusu: Ankara basınının sessizleşen belleği

Bir şehir düşünün…

Haberin sadece yayımlanmadığı, yaşandığı bir şehir.

O şehirde, yıllarca haberin kalbi Rüzgarlı Sokak’ta attı.

Ankara’nın göbeğinde, Rüzgarlı Sokak’ta yürürken hâlâ o eski gazete kokusunu duyuyor musunuz?

Daha gün doğmadan...

Hatta çoğu kez daha gece saat 03.00’te dağıtım araçlarının yola koyulduğu o zamanları…

Gazetelerin torbalarla gelişini, matbaadan taze inen baskıların sıcaklığını…

Hepsi bir gelenekti.

Bir kültürdü.

Bir bellekti.

***

Rüzgarlı, Türkiye basın tarihinde yalnızca bir sokak değildi.

1950'lerden beri basının kalbiydi...

Hürriyet’ten Milliyet’e, Cumhuriyet’ten Ankara Ulus’a kadar birçok köklü gazetenin Ankara büroları, dağıtım merkezleri, muhabir odaları bu sokaktaydı.

Pres makinelerinin uğultusu, dizgicilerin vuruşları, mürekkebin ağır ama tanıdık kokusu…

O sokaktan yükselen şey yalnızca haber değildi.

Bir kentin, bir milletin hafızasıydı.

***

Ama bugün sokak sessizleşti.

Bayiler birer birer kapanıyor, büfeciler kira yükü altında eziliyor.

Kağıt gazetecilik, teknoloji rüzgarıyla savrulurken, okuma alışkanlıklarımız dijital fırtınada kayboluyor.

O bildiğimiz canlılık yok denecek kadar az; ama hâlâ orada direnen yapılar var.

Ankara Ulus Gazetesi, basılı yayınını sürdürüyor, aynı zamanda Yeni Ankara ile aynı çatı altında dijitale açılıyor.

Bu, geçmişin ve bugünün, kağıdın ve ekranın yan yana yürüme iradesinin güzel bir sembolü.

OKUMA KÜLTÜRÜNÜN ALTIN ÇAĞI: GAZETELER, DERGİLER VE TOPLUMSAL BİR DİSİPLİN

Eskiden gazeteye uzanan el, bir davranıştan fazlasıydı.
Bir kültürdü.
Bir disiplin...
Bir alışkanlık değil, bir hayat sitiliydi.

Sabah kuyrukları, köşe yazılarını tartışan insanlar, ilave eklerin biriktiği pazar sabahları…

Bu, sıradan bir alışkanlık değil; bir toplumsal disiplin, bir kültürel koddu.

***

Dergi kültürü ise bambaşkaydı.
Bilim, edebiyat, mizah, çocuk, gençlik, hobi dergileri…
Sayfalarında hem bilgi büyüdü, hem hayaller.

Bugün ne yazık ki çoğu ya kapandı ya dijitalde kayboldu.

"KAĞITTAN GAZETECİLİK" BİTİYOR

Bayiler bir bir kapanıyor.

Gazete tirajları da geriliyor.

Kimse gazete satışlarını takip etmiyor.

TÜİK ve BİK verileri, 2024’te resmi ilan yayımlayan gazete sayısının 753’e düştüğünü, tirajların son yılların en sert düşüşünü yaşadığını söylüyor.
Okuryazarlık oranı yüzde 97,8 olsa da, gazete okuma oranı aynı ivmeyle gitmiyor.
Bayilerin bir bir kapanması sadece bir “sektör sorunu” değil; bir kültür kaybı riski.

***

Ben bir gazete bayii çocuğuyum.

Gazete kokusu, emek kokusu hala burnumda...

Sakız kokusu da öyle...

Haftalık dergilerin ilk okurlarından olmanın heyecanı da.

Hepsini okudum hepsini ezberledim.

Bilim dergileri, gençlik yayınları, magazin ekleri, çizgi romanlar…
Dikiş, örgü, gelin dergileri…
Bir çocuk için dünya demekti onlar.

Her şeyden herkese kadar vardı.

O dönem caddedeki herkesin hangi gazeteyi okuduğunu bilirdik.
Bir gün bile şaşmadı.
İlaveler, iadeler…
Matbaa boyasıyla boyanan eller, bir milletin nabzını tutardı.

TUNALI VE BAHÇELİEVLER’DE BAYİ OLMAK: KİRA YÜKÜ ALTINDA NEFES ALMAK

Tunalı Hilmi Caddesi’nde, Bahçelievler 7. Cadde’de büfe kiraları bugün 50 bin TL’nin üzerinde.
Kar marjı düşük.
Gazete satışı günün sonunda kasayı doldurmuyor.

Büfeciler artık içecek, tütün, atıştırmalıkla ayakta durmaya çalışıyor.
Ama o da çözüm değil.

Çünkü bu iş, sadece satış değil; küçük bir mekanın kültürel işlevini ayakta tutmak demek.

Çoğu büfe küçücük bir alanda, hiçbir sosyal hakkı olmadan çalışıyor.
Genişletse kaybetme korkusu var, ses çıkaramıyor.

Kirayı ödemek için belki hep çalışılıyor ama kazanç, uzun vadede esnafın maliyetlerini karşılamakta zorlanıyor.

Bu tek başına bir ekonomik zorluk değil; aynı zamanda bir kültürel kayıp riski.

İzmir'de büfe kiralarına yüzde 20 indirim uygulanıyor.

Ankara Büyükşehir Belediyesi ise bu tür bir destek sağlamıyor maalesef.

TAPU MESELESİ ÇÖZÜLMEZSE ESNAF NASIL AYAKTA KALIR?

Birçok gazete bayiinin bulunduğu dükkanlar belediye mülkünde ya da geçici kullanım hakkıyla çalışıyor.

Tapu sahibi olmayan bu esnaf, bir imar değişikliğinde, bir encümen kararında, bir sabah “kaldır” diyebiliyorlar.
Gazeteyi almak belki dijitalde mümkün, ama o gazetenin sokakla kurduğu görünür bağ koparsa, bir toplumsal ritüel de silinmiş olur.

Ki inceden silinmeye başladı.

Son yıllarda Ankara’da yüzlerce büfe, imar değişikliğiyle yerinden edildi.

Tapu Kanunu’na göre, belediye arazisi kiracıysan hakların sınırlı; mahkemelik olunca süreç yılları buluyor.

Bayilerin emekleri bir gecede yok olma riski taşıyor.

DİJİTAL DÖNÜŞÜM VE KAĞIDIN DİRENCİ

Haber artık hızla telefon ekranlarında akıyor.

Gençler bir bildirimi okuyor, sosyal medyada paylaşıyor, yorumluyor.

Dijital haber pratik ve erişilebilir.

Ama kağıt gazetede bir fizikilik var.

Sayfayı çevirmenin çıkardığı ses, mürekkebin verdiği ağırlık, bir koltuğa yayılıp derginin sayfalarını bir bir okumanın yarattığı dinginlik…

Bunların hiçbirini ekran tam olarak veremez.

Ankara Ulus gibi bir gazetenin hem kağıtta hem dijitalde yaşama kararı, aslında bu gerçekliğin en cesur kabulü.

Teknoloji düşmanlığı değil; beraber yaşam iradesi.

AMA YİNE DE...

Rüzgarlı Sokak’ın o mürekkep kokusu zayıflıyor olabilir,

ama tamamen kaybolmadı.

Tunalı’daki, Bahçelievler’deki bayiler nefes alabilirse,

tapuda güvenceleri sağlanırsa,

küçük yayıncılığa destek verilir ve gelenek dengeyle sürdürülürse…

Ankara sabahları hâlâ bir gazete sayfasıyla uyanabilir.

Ve biz, o sayfanın yok olmaması için yazmaya devam edeceğiz...

SON DAKİKA HABERLERİ

Sima Güleser Polat Diğer Yazıları