Gülcemalin soldu Ankara...
Bizler Ankara’yı dalından düşmeden sevenleriz.
Dalında, nazik, kendi halinde salınan haliyle.
Oysa ki; gülcemali düştü bu kentin trafik keşmekeşine...
***
Ankara o dingin sonbahar sabahlarını bıraktı artık. Yeni bir yüzüyle tanışıyoruz.
Ya pes etti ya da uydu kaosun düzenine.
Ankara'yı sevmek için gerekenlere sabır da eklendi ki bu, en zorudur.
Sabahı ayrı, akşamı ayrı, gecesi apayrı...
Tabii size şiir yazmayı çok isterdim Cemal Süreya tadında, amma velakin o romantizm için gereken materyaller elimde yok.
Ankara trafiği desem, Ankara'da park yeri sorunu desem ya da Ankara yol güzergahları desem...
Bana dersiniz ki “Yokuşları da ekle, olsun sana Yeditepeli...”
Ama değil.
Biz artık kucağımızda sazan sarmalına dönen bir dolaşığı açmanın yollarını arıyoruz.
Yola çıkmaya iki saat, yoldan dönmeye iki saat… etti mi sana dört saat.
Günden fedamız ortalama dört saat.
Sabah dokuzda işinin başında olmak isteyen yedi gibi evinden çıkıyor.
Akşam, en memur saatiyle söylüyorum, altıda çıkan sekizde evine varıyor.
Ankaralı artık "arta kalan zamansız" yaşıyor.
Yeditepeli bir dosta sorsak bu durumu, “Ne yapalım hacı?” diye...
O da yapıştırır hemen cevabı:
“Bizim denizimiz var en azından.”
Bakacağız artık başımızın çaresine...
***
ŞEHRİN SESİ, VATANDAŞIN SABRI
Sabah saat yedi.
Kızılay yönüne giden otobüs durağı kalabalık; yüzlerde aynı ifade: “Yetişemeyeceğiz.”
Bir vatandaş anlatıyor:
“Otobüs tam önümden dolu geçti, arkadakine bindim ama o da ring hattına döndü. İşe varmam iki saat sürdü.”
Bir başka şikayet ise şöyle:
“Dolmuşlar artık durakta durmuyor. Kimini yoldan alıyor, kimini hiç almadan geçiyor. Evim Çayyolu’nda, sabah sekizde çıkıp dokuz buçukta hala yoldayım.”
Aynı saatte Keçiören’den bir ses:
“Kızımı okula bırakıyorum, sonra işe gidiyorum. Trafik bitmiyor, park edecek yer yok. Arabayı her gün başka sokağa bırakıyorum, dönüşte yerinde bulursam şükrediyorum.”
Bir vatandaş ise şöyle diyor:
“Otobüsler dolu geçiyor, akşam eve dönmek eziyet. Her durakta dolu otobüs görmekten bıktık. Çözüm istiyoruz.”
Bu satırlar bir iki kişinin değil, on binlerce Ankaralının ortak hikayesi.
Çünkü bu şehirde artık sabah işe varmak, akşam eve dönebilmek, bir mücadeleye dönüştü.
Bir zamanların “memur şehri” olan Ankara, şimdi bir “bekleme şehri”ne dönüştü.
ULAŞIMDAKİ DÜĞÜMLER VE TRAFİK MAGANDALARI
Bu yıl içinde, EGO filosunda yeni araçlar devreye alındı. Ancak gelen otobüs sayısı, artan nüfusun hızına yetişemiyor.
Bazı hatlarda saatlerce bekleyen vatandaşlar sosyal medyada sesini duyurmaya çalışıyor.
Ankara bültenlerinde, aktarma sistemine geçileceği, ring hatlarının artırılacağına dair bir çok açıklama var. EGO'nun resmi sayfasında da görünüyor. Hayata geçmiş olsa bile yeterli değil. Çok daha fazlasına ihtiyaç var.
Kampanya değil çözüm lazım.
Yapılan ve yapılacak olan bu düzenlemeler gündelik hayatta hala görünmüyor.
Ve bir başka sorun daha...
Trafik artık sadece yoğun değil, tehlikeli de.
Kırmızı ışıkta duran araca arkadan yaklaşan, omuz atar gibi şerit değiştiren, korna ile sabrı tüketen bir magandalık kültürü var Ankara yollarında.
Artık trafikte herkes birbirine öfkeli.
Yol vermek lüks oldu, sabır da yok.
Trafik cezalarının artması da yeterli gelmiyor.
Ankaralı bu konudaki sınavından maalesef sınıfta kaldı.
ANKARA’NIN SORUMLULUĞU VAR...
Deprem sonrası birçok vatandaş Ankara’ya yerleşti.
Bu şehir, her zaman kucak açmayı bilen bir şehir oldu; bu tartışılmaz.
Ama nüfus artışıyla birlikte altyapı ihtiyacı da arttı. Yeni mahalleler, genişleyen konut alanları...
Ama değişmeyen yollar…
Nüfus arttı ama ulaşım aynı kaldı.
Bütün bu tabloyu yönetmek elbette kolay değil; ancak planlama eksikliğinin bedelini Ankaralı ödüyor.
PARK YERİ VE TRAFİK KISKACINDAKİ BAŞKENT
Sokak araları dolu, otopark ücretleri yüksek, boş alanlar yetersiz.
Bazı vatandaşlar “İş yerine arabayla değil, metroyla gitmeye çalışıyoruz” dese de her yere metro hattı ulaşmıyor.
Özellikle sabah ve akşam saatlerinde Eskişehir Yolu, Mevlana Bulvarı, Etlik, Ostim yönleri kilitleniyor.
Kimi zaman dakikalarca aynı kavşakta kalınıyor.
Bir vatandaş şöyle diyor:
“Arabayı koyacak yer bulamıyorum, dolmuşa biniyorum o da geç geliyor. Evimle işim arası 12 kilometre ama her gün iki saatim yolda geçiyor.”
ANKARA’YA YAKIŞAN
Bu trafik, bu bekleyiş, bu sabırsızlık Ankara'ya yakışmıyor.
İstanbul hızın şehridir; hazırlıksız yakalansa da alışkındır kaosa.
Önüne geçemez ama kabullenir.
Ankara ise kabullenmek yerine düzen arar işte fark da buradadır.
Ankara "bile bile lades" demeyi seçmemeli.
YOL YAKINKEN...
Hala düzeltilebilir, hala önlem alınabilinir ve hala güzergahlar yeniden düzenlenebilir.
Yerimiz var çok şükür.
Keklikpınarı’ndan Oran Şehri’ne gidecek vatandaş neden önce kilometrelerce aşağı Kızılay’a insin, sonra neden kilometrelerce yukarı tırmansın?
Malum, yokuş...
Bir güzergâh bin güzellik demek.
Bize plan ve düzen yakışır.
Ankara’nın gülcemali yeniden gülsün.