Dizi sezonu açıldı, toplumsal algıya hücum!
Ekran karşısına oturma zamanı geldi. Yeni sezonla birlikte sadece dizi izlemeyeceğiz, toplumsal algının nasıl yönlendirildiğini de göreceğiz.
Yaz günlerinin sona ermesiyle, diziler akşamlarımızın paydaşı olmak için yeniden bizimle. Diziler, yenileriyle beraber, sadece eğlence sunmakla kalmayacak; toplumun gündelik algısını şekillendiren yenilenmiş bir mecra olmaya devam edecek.
Diziler, sadece hikaye sunmakla kalmıyor, toplumsal davranışları da şekillendiriyor. Bu kurmaca deryaları, toplumsal davranışların, ilişkilerin ve değerlerin öğretildiği bir saha olarak da karşımıza çıkıyor.
İzlerken ekranda gördüğümüz sadece karakterler ve senaryo değil. Giyimden kuşama, konuşma tarzına, aşka bakıştan ikili diyalogların kalıplarına kadar bize geniş bir yelpaze sunuyor.
Sunulan paketin içinde ne düşüneceğimiz, nasıl hissedeceğimiz de var.
Hazır bilgiyi pek seven yeni dünya düzeninin, düşünmeye erinenleri için bulunmaz nimet. Bir “güç” diğer taraftan da....
BİR MAFYA MASALI
Bu güç, elbette kurgularda gördüğümüz maşuk ve yakışıklı “ağa” beylerimiz değil. Onları bize güç olarak sunan senaristler ve prodüksiyon ekipleri.
Bu duruma örnek vereyim; Mafyayı oynayan aktörlerimiz, önce cinayeti işliyor, sonra sevdiceğinin yanına gidiyor, bir de üstüne edebi sözler söylüyor, yanında sınırsız zenginliğini ve geleneksel mütevazılığı sunuyor.
Peki tüm bunları nasıl yapıyor?
Son model arabasıyla, meskun bir mahalde, kız arkadaşıyla kokoreç yiyerek :)
Gel de sevme, gel de beğenme…
Bu kurgular, sadece bireysel haz sunmuyor; aynı zamanda gençler için davranış kalıpları ve ilişki modelleri oluşturuyor.
Hem kahraman hem aşık hem de yakışıklı bu jönlerin, silahlar, cinayetler ve tehditlerle dolu rolleri, topluma “adamlık” göstergesi olarak sunuluyor.
Sonuç olarak da gençlerimiz bu sahneleri ilişki modellerine uyarlıyor. Kıskançlık eşittir aşk; şiddet ve tehdit ise bağlılık olarak içselleştiriliyor. Böylece diziler eğlence olmaktan çıkıp bir davranış modeli haline geliyor ve günlük yaşamın bir parçası oluyor.
TOPLUMUN BELLEĞİ
Türkiye’nin en güçlü kültür fabrikası olan dizi sektörünün etkisi inkar edilemez. Bu dayanağa sığınarak yazılacak senaryolar, empati, dayanışma, adalet, toplumsal eşitlik ve çevre bilincini de işleyebilir; yani ekranın gücü yalnızca olumsuz kodlar üretmek için değil, toplumu dönüştürmek için de kullanılabilir.
Algısı açık toplumumuza, kötünün anlatıldığı kadar iyinin de farkını göstermek mümkün. Ancak tercih edilen yol çoğu zaman kolay reyting; şiddet, entrika ve yasak aşk.
Sürekli didaktik yayınlar olsun demiyorum tabii hatta olmasın. Ama gündüz kuşaklarının içeriğinin gerçekten kadın, aile ve çocuk, sanat ve yaratıcılık olması benim hayalim... O ayrı...
ŞERBO
Yeni sezonla birlikte, konusunun gerçek hayattan alındığına dair hala ikna edilmeye çalışıldığımız Kızılcık Şerbeti de başladı. Sezonun ilk bölümü hala konuşuluyor: senaristleri, oyuncuları, senaryosu…
Sansürlenmesi, senaristinin göz altına alınması gibi gelişmeler yaşandı.
Aile yılı olmamıza gerek yoktu aslında.
Dizi 4. sezonunda ve bugüne kadar toplum hassasiyetine saygısı zaten hiç olmamış bir viral “Şerbo”.
Geçtiğimiz günlerde bu diziyle ilgili okuduğum bir yazıda, bu tarz dizilerin, aileye veya topluma zarar vermeyeceklerini savunan bir bakış açısı vardı. Haklılık payı olabilir elbette. Ama uzun vadede algılar ve davranış kodları üzerinde ciddi etkileri olduğu görmezden gelinemez.
Bu tarz senaryolar, uzun vadede aileyi ve toplumu içten içe dönüştürüyor. Normalleşme süreç ister ve bunu bilen algı profesörleri, tüm dizilerin konularına reyting kaygılı çapraşık ilişkiler serpiştiriyor; şiddet, mafyacılık gibi…
Algı da zaten böyle bir şey: ayar, zaman, yönlendirme.
Bunların en gerçekçi örneklerini, gündüz kuşaklarında TikTok fenomeni olmuş kadınların ve erkeklerin kameraya dimdik anlatımlarında da görebiliriz. Ayarlanmış, algılanmış ve yönlendirilmişler. Bunun farkında olmadan bu olumsuzluğun bir sonucu olarak her geçen gün çoğalıyorlar. Şayet bu durumun önüne geçilemezse ekranın karanlık tarafının malzemesi olmaya devam edecekler.
Ekranın gücü, iyi kullanıldığında toplumu hem düşündüren hem de duygularına tercüman olan bir ayna olabilir.
Sonuç olarak, diziler ve programlar yalnızca eğlence değil; toplumsal normları, değerleri ve ilişki modellerini şekillendiren güçlü bir araçtır. Bu gücü fark etmek, hem izleyici hem de yapımcı için bir sorumluluktur.