Bana CHP'yi anlat

Terörsüz Türkiye sürecine neden katılmadınız?

Demiyorum elbette.

Bazı şeyleri zaman gösterir.

Eleştirim şu ki; elinizde bir politika varsa arkasında durun...

Varsa...

Varsayıyorum...

*

Yolsuzlukla mücadelede duruşunuz nedir?

Her gün bir soruşturma, her mahkeme, binlerce yıl ceza...

Ama buna rağmen yolsuzlukla mücadele ediyorum diyorsanız;

onun da arkasında durun.

Yoksa tutarsızlık, güven kaybı ve sonunda siyasetin ayağa dolanması kalanlarınızı da yakacak.

*

CHP okumakla bitmiyor.

Nereden okusam, Anadolu'yu özlüyorum.

*

Bu arada 39. Kurultay 28-30 Kasım'da.

Özgür Özel yine aday.

O da değişik bir durum, başka aday yoksa onca masraf niye, oylama niye...

Seçilmeme hakkı mı?

Seçilecek isim bu kadar netken..

Tüzük falan diyeceksiniz şimdi...

Tamam.

Yine de kurultayı yakından takip edeceğim.

ERDAL İNÖNÜ’DEN 1991’E, SHP’DEN CHP’YE

80’lerin sonu ve 90’ların başı.

Türkiye’de “Kürt meselesi”nin siyasi temsilde farklılaşmaya başladığı dönem.

Erdal İnönü’nün genel başkanlığındaki SHP...

1989’da hazırlatılan ve 1990’ta parti içinde tartışılan raporlarla, kapsayıcı bir yaklaşımın gerekliliğini tartışmaya açtı.

Kürt siyasetçilerinin Meclis’e kendi listelerinden girmesine kapı araladı.

Bu süreç, sadece bir siyasi manevra değildi.

SHP içinde “kapsayıcı sosyal demokrat” eğilimiydi.

1991 genel seçimlerinden sonra Kürt kökenli siyasetçilerin Parlamentoda adımları kolaylaştı.

Bu adımlar, partinin geleneksel Kemalist söylemiyle bağdaştırıldığında şaşırtıcıydı.

Ancak 2 Mart 1994'te TBMM'de dokunulmazlıklarının kaldırılması ile akamete uğradı.

DENİZ BAYKAL KÖPRÜDE DURAN LİDERDİ

SHP’nin Kürt siyaseti hamlelerinden sonra CHP’nin başına geçen Deniz Baykal, partiyi tamamen yeni bir çizgiye taşımadı.

Baykal, raporu hazırlayan ekiplerin cesur çıkışlarını tamamen sahiplenmedi.

Ama meseleyi tamamen reddeden bir çizgiye de yerleşmedi.

Yani ne tamamen kapsayıcıydı, ne de tamamen devletçiydi; iki çizgi arasında bir denge siyaseti yürüttü.

Bu, kişisel bir tutarsızlık değil.

CHP’nin o yıllarda kendi içinde kurmaya çalıştığı yapısal dengeydi.

Bir yanda sosyal demokrat damar, diğer yanda devletçi refleksler...

Baykal, bu iki hattı aynı potada tutmaya çalışan geleneksel CHP siyasetinin temsilcisiydi.

*

Zamanla CHP, Baykal’ın denge siyasetiyle yürüttüğü çizgiden çıktı.

Yeni bir döneme girdi.

Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde, “yeni siyaset” söylemi başladı.

Eski alışkanlıkların hesaplaşması yıllarca gündemi yedi bitirdi.

Çelişkiler de büyüdü.

GELGELİM KILIÇDAROĞLU'NA...

Olaylar, olaylar...

Gelmeler, gitmeler...

CHP yeni nesil politikaya geçtiğini,

O yeni politikanın kurucusu Kılıçdaroğlu'nu dirsekleriyle iterek gösterdi.

Yenilikçi olayım derken toptan yol kaybettiler.

*

Hani iş yerlerinde ayak kaydırma operasyoncuları vardır ya...

Sırf bu yüzden o iş yerinde çalışır...

En iyi yerlere gelirler...

Kimse onların verdiği zararı görmez.

Sorarsın sorarsın...

Günlerce aylarca...

Sonra cevap gelir...

Çanak tutan da aynı imiş ya!..

Aydınlandık devam edelim...

DENİZ BAYKAL SONRASI SÜREÇ

Kılıçdaroğlu...

Deniz Baykal döneminin en kuvvetli yankılarından biriydi.

Partinin eski usul siyasetiyle, modern rekabeti arasındaki meşruiyet tartışmasıydı.

Kılıçdaroğlu dönemi...

“Yeni siyaset” söylemiyle eski alışkanlıkların hesaplaşmasını öne çıkardı.

Ancak bu hesaplaşmanın ortasında kişisel rekabetler, dosyalar ve iddialar vardı.

Mustafa Sarıgül örneği bunlardan sadece bir tanesi...

En tipik olanıydı.

*

O dönemin yolsuzlukları da şimdikiler gibi kamuoyunda uzun süre tartışıldı.

Bazıları takipsizlikle sonuçlandı.

Ama lekeler kaldı, şimdi ise travmalarımız tetikte...

Temiz siyaset diyen olursa kulaklarımız kirlenecek kadar...

VE EN GÜNCEL KIRILMA NOKTAMIZ: KILIÇDAROĞLU ULUSA SESLENDİ

Kılıçdaroğlu’nun CHP'yi eleştiren video mesajı...

16 eski CHP milletvekilinin “Partiyi yolsuzluktan temizleyin” çağrısı, CHP'de gerilimi alevlendirdi...

Kılıçdaroğlu, partinin müteahhit çevreleri ve yolsuzlukla anılmaması gerektiğini...

Hesap verilebilirlik ve şeffaflığın öncelenmesi gerektiğini vurguladı.

Bu çağrı, sadece bir ahlaki uyarı değil.

Kurultay öncesi siyasi bir hamle olarak okuyabilirsiniz.

Ancak burada kritik olan nokta şu:

Eğer bir lider “temiz siyaset”ten söz edecekse, bunun arkasında somut süreçler, disiplin mekanizmaları ve şeffaf denetim varsa inandırıcı olur.

Şu an için bu çağrının kurultay sonrası somut olarak unutulacağını söyleyebilirim.

Kılıçdaroğlu ne geleneksel ne de yeni nesil CHP olamadı yine...

YOLSUZLUK AYAĞA DOLANAN BİR CEHALET

CHP’de yolsuzluk iddiaları bir türlü kurumsal olarak temizlenemiyor.

Sürekli ayağa dolanan bir ağ gibi.

Dosyalar, medyada dolaşan kayıtlar, parti içi hamleler…

Bunlar sadece dava veya fezleke değil; partinin kendi içinde güven bunalımı yaratan bir sorun.

Kılıçdaroğlu “temiz siyaset” diyor ama içeride mekanizmalar net değil.

Disiplin süreçleri eksik, şeffaf denetim yok.

Sonuç: söylemle pratiğin birbirine uymadığı bir çelişki, seçmenin gözünde güven kaybı.

Kurultay bu nedenle sadece koltuk paylaşımı olarak görülmemeli.

PM ve MYK değişiklikleri, partinin iç işleyişini denetleyecek mekanizmaları da güçlendirmeli.

Hesap sorma” süreçleri, kişisel intikam aracı değil, kurumsal bir temizlik süreci olmalı.

*

Ama unutmayın!

CHP’nin içinde sadece çelişkiyi tetikleyenler yok.

Gönülden seven, Atatürk’ün partisine sadık, koşulsuz sevgisiyle siyasete devam eden insanlar hâlâ var.

Onların çabalarına ve temiz niyetlerine haksızlık etmeyin.

Eleştirim, partinin yapısal çelişkisi ve uygulamadaki boşluklar için.

Anadolu'nun iyi niyetli CHP’lilerine değil.

SON DAKİKA HABERLERİ

Sima Güleser Polat Diğer Yazıları