Bitsin artık bu kara günler…
Türkiye’nin en büyük zenginliği, aynı bayrak altında birleşmiş farklı kültürlerdir. Bu topraklarda Türk de yaşadı, Kürt de yaşadı, Alevi de Sünni de Çerkes de Laz da… Fakat hepsinin ortak adı, ortak kimliği, ortak kaderi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı oldu.
Kurtuluş Savaşı’nda Mehmetçiğin yanında omuz omuza çarpışanların etnisitesi değil, vatan sevgisiydi. Bu ülkeyi işgal eden emperyalizme karşı verilen destansı mücadeleyi kazanan irade, millet olma bilinciyle kuruldu.
Cumhuriyetimizin kurucu iradesi olan eşit yurttaşlık ilkesi, yüz yıldır bu topraklarda barışın, huzurun ve kardeşliğin temelidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözü, etnik üstünlük değil, ortak vatanda birleşme çağrısıdır.
PKK’nın 1981’den 2024’e uzanan silahlı kalkışması Türkiye’ye sadece can kaybı değil, akıl almaz büyüklükte ekonomik bir bedel de ödetti.
Devletin resmî verilerine göre terörle mücadeleye harcanan toplam kaynak 1,8 trilyon doları buldu. Bu rakam, bir iç çatışmanın değil, bir ülkenin geleceğini kemiren devasa bir kaybın adıdır.
Bu 1,8 trilyon dolar boşa gitmeseydi bugün nerede olurduk?
Bu parayla 200’den fazla şehir hastanesi yapılabilirdi.
Bu parayla 10 bin kilometrelik hızlı tren ağı kurulabilirdi.
Bu parayla milyonlarca gence ücretsiz üniversite eğitimi sağlanabilirdi.
Bu parayla Türkiye’nin deprem dönüşümü büyük ölçüde tamamlanırdı.
Bu parayla bugünün Avrupa’nın en güçlü ekonomilerinden biri haline gelmiştik.
Daha çarpıcı bir hesap yapalım:
Bugün kişi başına düşen milli gelir yaklaşık 13 bin dolar civarında.
Bu kaynağın refaha yansıması hâlinde kişi başına en az 20 bin dolar eklenirdi.
Türkiye’nin kişi başına geliri 30 bin dolar bandına yükselirdi.
Bu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik seviyesine ulaşmış olması demektir.
Bu, emekli maaşlarının bugün 35–45 bin TL aralığına çıkması demektir.
Bu, milyonlarca insanın çok daha güçlü bir sosyal devlete kavuşması demektir.
Bu ülke enerjisini kalkınmaya değil, teröre karşı verilen mücadeleye harcamak zorunda kaldı.
PKK terörünün faturası ise en çok da yoksul halka çıktı. Bugün yapılması gereken açıktır: kimlik siyasetini değil eşit yurttaşlığı, ayrılıkçı dili değil kardeşliği büyütmek; silahı değil hukuku, kavgayı değil adaleti savunmak; Cumhuriyet’in laik ve demokratik hukuk devleti ilkesine dört elle sarılmaktır.
Bu millet Çanakkale’de birlikte yattı. Sakarya’da birlikte direndi. Dumlupınar’da birlikte zafere yürüdü. Bu vatanı birlikte kurduk, birlikte yaşadık, birlikte büyüttük. Bugün hâlâ aynı gökyüzünün altında nefes alıyorsak bu kardeşlik sayesindedir.
1921’den bugüne yaşanan tüm kalkışmalardan, bölücü örgütlerin silahlı başkaldırılarından ders alarak artık şunu söyleme zamanı gelmiştir:
İsyan edeceksek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne değil, bu milleti yoksullaştıran sömürgeci emperyalist güçlere karşı topyekûn isyan edelim.
Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bozuk düzene karşı isyan edelim.
Ve laik, demokratik, sosyal hukuk devletimize dört elle sarılalım.
Gelin bu milleti ayrıştırmak isteyenlere inat yeniden el ele yürüyelim.
Birlikte güçlü, birlikte huzurlu, birlikte büyük Terörsüz Türkiye’yi kuralım.