Sayfaların gücü, ekranların pratikliği

Kitap… En kıymetli dostlarımızdan birisi. Yüreğini açar bize, kalbimizden yakalar ve içine hapseder. Hiç üzmez bizi; bazen çantamızda alır yerini, bazen de bavulun bir kenarında yol arkadaşlığı yapar. Ama eninde sonunda kitaplığın en güzel rafında yerini alır.

Kitabın herkes için manası farklı. Kimi, kırıştırmadan çizmeden adeta kristal bir küre taşırcasına özenle kullanır; kimileri ise kelimelerin altını çizmeyi, küçük notlar yazmayı tercih eder. Herkesin bir okuma tarzı var. Bazıları okumayı boş zamanları değerlendirme olarak görür, bazıları ise okumak için zaman ayırır.

Okuyucularda da durum böyle: Aktif okuyanlar, ara sıra okuyanlar, kitap alma alışkanlığı olup hiç okumayanlar. Aslında biz, biriktirmeyi seviyoruz. Okuduklarımızdan çıkardığımız dersleri, sırf almış olmak için satın aldığımız, paylaşmadığımız, kutularda sakladığımız kitapları biriktirmeyi seviyoruz. Bir kesim var ki, kitaplarını kıyamadığı için kimseye vermek istemez.

Kitabın karşısındakini etkisi altına almak gibi bir özelliği var. O kâğıda dokunmak, koklamak, sayfalar arasındaki geçişler adeta hipnoz etmiyor mu? Tabii bu ince dokunuşlar, okumayı sevenler için geçerli.

Kendi raflarımıza bakarken aslında her bir kitapta yapmış olduğumuz ruh yolculuğu bir film şeridi gibi geçer gözümüzün önünden. “Ne zaman okudum, nerede okudum, bana ne hissettirmişti?” gibi sorular bir anda zihnimize yüklenir. Kıymetini bilen için çok eski basım kitaplar çok heyecan verici. O yıpranmışlık, bilmem kaç kez, kaç kişi tarafından okunmuştur düşüncesi; kitabın gözümüzdeki değerini, antika bir parçanın müzayededeki konumu gibi eşsiz kılar.

Hayatta her şey, kıymetini bilenin yanında vezir; bilmeyenin yanında rezil değil mi? Kitap da işte böyle.

Birde dijital kitaplarımız var. Ulaşılabilirliği kolay, taşıma zahmeti yok. Günümüz temposunda telefondan, tabletten okuyabilme özgürlüğü de çok güzel. Otobüste, iş molasında, kuaförde… Kitabına kaldığın yerden devam edip merakını gidermek ne hoş. İşte boş zamanı değerlendirmek tam da bu. Teknoloji yerinde kullanıldığında ne kadar da kaliteli oluyor.

Dijital kitabın en iyi tarafı ise, görme engelli vatandaşlarımızın sesli kitap olarak rahatça yararlanabiliyor olması. Sesli kitaplar, iç dünyalarında yeni bir yaşam kapısı aralayarak, onlara arkadaşlık ediyor.

Bu iki kitap türü için farklı görüşler var. Kimi, dijital sayfaların haz vermediğini, dokusunun hissedilmediğini ve aynı tadı vermediğini savunuyor, kimileri ise ekranın pratikliğinin yaşamı kolaylaştırdığını ve ulaşılabilirliğinin daha kolay olduğunu söylüyor. Neden bu ikisinden birini tercih etmek zorundayız ki? İmkân dâhilinde elimizin altındaki basılı kitapla bağ kurabiliriz, hızlı yaşam telaşı içindeyse dijital kitaptan yararlanabiliriz. İkisinin de sağladığı faydalar aynı.

Benim aklım basılı kitaplarda olsa da dijital kitaba da ihtiyaç ortamında yeşil ışık yakarım. Neticede ister basılı, ister dijital olsun; asıl kıymeti, okuduğumuzda yüreğimiz ve beynimiz belirleyecek. Zaman ayırıp yeni hayallere yelken açmak, kendimize yeni şeyler katmak için onlara ihtiyacımız var.

Ne dersiniz? Bu günlerde dostumuza, arkadaşımıza, sevdiklerimize bir kitap hediye edelim ya da dijitalde takip ettiğimiz bir kitabı tavsiye edelim.

SON DAKİKA HABERLERİ

Nazife Mert Diğer Yazıları