Kitap okumayan çocuklar ülkesine doğru
Bu ülkenin en sessiz ama bir o kadar da tehlikeli krizlerinden biri yaşanmakta: kitap okumamak. Çocukları kitapla tanıştırması gereken biz yetişkinler, görevi çoktan rafa kaldırmış durumdayız. İğneyi de çuvaldızı da kendimize batırma zamanı.
Biz de tembelliği sevdik. Okumuyoruz, örnek olmuyoruz, okutmak için çabalamıyoruz. Kolay geliyor televizyon kumandasını uzatmak, tableti tutuşturmak. Çünkü kitap emek ister, sabır ister, vefa ister. En acısı da toplumca bu emeği göstermeye pek de niyetli değiliz.
Sınav sonuçları ortada… İnsan önce okur, okuduğunu anlar, yorumlar. Peki okumayan çocuklar ne yapar? Son yıllarda yapılan sınavlarda, “Okumazsan olmaz” anlayışı daha bir bastırılarak vurgulandı. Koca koca paragraf sorularını kitap okumayan bir çocuk yorumlayabilir mi? Bakınız, bu durum matematik soruları için bile geçerli: Önce anlayıp yorumlamak, sonra çözümlemek. Formül basit: “Bol bol okumak.”
Kütüphaneler boş, kitapçılar yalnız… Buna rağmen herkes aynı soruyu soruyor: “Çocuğum kitap okumuyor.” Nedenini söyleyeyim: Çocukları kitapla tanıştıracak ortamı sağlamıyoruz. Bu ortamın adı okuma kültürü. Evde başlayıp okulda güçlenmesi gereken bir zincirken, bugün zincirin halkaları kırık durumda.
Evlerde kitaplar dekor; okullarda ise formaliteden konulmuş okuma saatlerinden ibaret. Çocuklarımıza “oku” derken biz hiç okumuyoruz. Telefona gömülmüş bir ebeveynin çocuğuna okuması için baskı kurması trajikomik. Çocuklara sözlerimiz değil, alışkanlıklarımız öğretmenlik yapıyor.
Yapılan bir araştırmada, 0–3 yaş arası çocukların resimli kitaplarla okumaya teşvik edilmesinin dil gelişimini hızlandırdığı görülüyor. Okumayı küçük yaşlarda aşılamalıyız. Okuyan zihinlerin tazeliği, zindeliği, üretkenliği tartışılmaz. Yaradan peygamberine okuyabilme özelliğini vakfetmiş ve ilk ayet olarak “Oku” emrini vermiş.
Bugün çocuklarımız tembelleştiriliyor. Neslimizin düşünmemesi, sorgulamaması, araştırmaması için âdeta beyinleri uyuşturulmak isteniyor. Oysa biz toplum olarak dünyada zekâmız ve çalışkanlığımızla bilinirken, ne ara bu hâle geldik?
Biraz da okulları eleştirmeyelim mi? Kütüphaneleri açmakla övünen ama onları etkin kullanmayan bir eğitim sistemimiz var. “Yapmış olmak için” yapılan okuma etkinlikleri düzenliyorlar, onu da dönem sonuna kadar sürdüremiyorlar. Öğretmenlerimiz ise eline bir kitap alıp vurgulu, tonlamalı bir yazı veya şiir okumaktan kaçınır olmuş.
Evet, durum bu ve gerçek acı. Ancak geç değil. Bir kitap bir insanın, bir insan bir toplumun kaderini değiştirir. Yeter ki biz o kitapların sayfalarını açabilelim.