Fincandan kalbe uzanan gelenek

Bazı kokular vardır ki sizi geçmişe götürür. Mutfakta kaynatılan cezveden yükselen kokuyla ya da dost meclisinde içilen kahvenin telvesiyle hafızalarda yer eder. İşte Türk kahvesi, yalnızca bir içecek değil; bizi geçmişimize bağlayan, gelenekle modern yaşam arasında köprü kuran nadide bir kültürel miras.

Kahve, Türk toplumunda sadece susuzluğu gideren, enerji veren bir içecek değil; birlikteliğin, sohbetin, zarafetin ve misafirperverliğin sembolü aynı zamanda. Osmanlı'dan günümüze uzanan bu gelenek, saray mutfaklarından en mütevazı evlere kadar ulaşmış ve her ortamda farklı bir anlam kazanmış.

Hazırlanışı adeta bir ritüel. Kahvenin ölçüsü, pişirme şekli, kullanılan suyun kalitesi ve köpüğü… Her bir aşaması özen gerektirir. Sade, az şekerli, orta şekerli ya da şekerli gibi seçenekler kişisel zevklere göre ayarlanır. Yanında sunulan lokum, su ya da küçük ikramlar da bu kültürün inceliklerini yansıtır. Küçük bir fincanda sunulsa da, anlamı büyük, mesajı derin.

Özellikle kız isteme törenlerinde sunulan kahvenin ayrı bir anlamı var. Tuzlu kahve, geleneksel bir sınav gibi kabul edilir. Espriyle karışık bu sınavda damat adayının sabrı ölçülür. Kahve, burada sadece bir içecek değil; iki ailenin geleceğe dair attığı ilk sembolik adım.

"Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" sözü, kahvenin sadece damakta değil, gönülde de iz bıraktığını gösterir. Kahveden sonra fincanın kapatılması ve fal bakılması da kahve kültürünün eğlenceli tarafı. Falın gerçekliğinden çok, samimi anları paylaşmak daha kıymetli.

Günümüzde çeşit çeşit kahve türleri hayatımıza girse de Türk kahvesinin yeri her zaman ayrı. Bol köpüklü, ağır ateşte pişirilmiş bir Türk kahvesi, hâlâ dost sohbetlerinin vazgeçilmezi. Türk kahvesi, sadece içilmez; yaşanır, paylaşılır ve hatırlanır. Hele ki ehil ellerde bol köpüklü pişmişse... Bir bakmışsınız, kırk yıllık hatıralar yeni anılara karışmış bile.

SON DAKİKA HABERLERİ

Nazife Mert Diğer Yazıları