Bombaların gölgesindeki direnişin adı: Gazze

Dünyanın her tarafında hayat normal seyrinde devam ederken, Gazze’de her geçen saniyede nefesler duruyor. Bir çocuk hayattan koparılıyor, bir anne-babanın evlatları yetim ve öksüz kalıyor. Savaşın hâkimiyet sürdüğü Gazze toprağında, topraktan çok acı, kan ve çaresizlik var. Siz sessizliğin sağır eden çığlığını bilir misiniz? Gazze biliyor.

Bir zamanlar sokaklarında çocukların, büyüklerin ve araçların sesleri yankılanırken; şimdi bomba ve ağıt sesleri duyuluyor. Paramparça olmuş bedenler, yaşananları adeta Allah’a şikâyet ediyor. Gazze artık yaşamak için değil, hayatta kalmak için çabalıyor. Yine de hâlâ umutları var. Ekmek, su, aş onlar için bir lüks oldu. Bizim sofralarımızda ise kaç çeşit yemek olduğunu düşününce insan yutkunamıyor, yapamadıkları için suçluluk hissediyor. En çok da; kolunu, dalını, her şeyini kaybetmiş olsalar da inançlarını kaybetmeyişleri dokunuyor insana. Bu nasıl bir teslimiyet, Ya Rabbi... İnsan kendini sorguluyor. Ayağımız tökezlese, “Niye hep bana böyle şeyler oluyor?” diye isyan ediyoruz. Oysa Müslümanlığın gereği tam teslimiyet değil miydi? Biz ekrandan izlerken dayanamıyoruz. Birkaç dakika bakıp, gündelik yaşantımıza devam ediyoruz. Oysa orada saatler durmuş, acıda sabitlenmiş akrep ve yelkovan. Evet, bu durumu değiştiremiyoruz ama susmalı mıyız? Elbette hayır. Bir insanlık suçu işlenirken üç maymunu mu oynayalım? Susmak, suçların en büyüğüdür. Hadiste de belirtildiği gibi: “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Bu yaşananlar modern çağın ortasında bir vahşet. Adı diplomasi ama özü ikiyüzlülük. Gazze’de yüzlerce insan ölürken dünya devletlerinin açıklaması hep aynı: “Üzgünüz, kınıyoruz.” Kınama yazılarıyla vicdanlarının sesini bastırıyorlar. Oysa diğer tarafta bebekler paramparça, anneler kanlı gözyaşları döküyor. Bu mu üzgünlük? Bu mu modernlik? Bu mu insanlık?

Her yıkığın altından bir direniş öyküsü yükseliyor göğe. Herkes susuyor, Gazze haykırıyor: “Her şeye rağmen buradayız!” Ve biz, bizler, izlememeliyiz. Sessizlik ihanettir. Tam da bu sebepten, Sumud filosu “Karınca misali gitmesek de yolunda var oluruz.” dedi. Onlar, “Sessiz değiliz biz. Biz diğerlerini temsilen geldik.” dediler.

Ayaklarına taş değmesin. Yerli ve yabancı gönüllüler Nuh’un gemisi gibi dolup gittiler. Varamadılar ama korku saldılar. “Dünya başkaldırıyor.” diye tepkileri üstüne çektiler. Ve tam da yapmak istedikleri buydu. Bence yine toplanıp gidilmeli, Gazze halkına umut olmaya. Bu bir insanlık meselesi. Artık devletimizin de, diğer dünya devletlerinin de bu zulme dur demesi gerek. Birkaç grupla olacak bir mesele değil bu. Tepki, büyük makamlardan büyük olmalı.

Devlet bu noktada devletliğini göstermeli. İnanıyoruz ki bir gün Gazze’nin sokaklarında çocuklar yeniden koşacak. Bu zulüm duracak. Bomba sesleri yerini hayatın normal akışına bırakacak.

Neyi bekliyoruz ey insanlar, ey devlet büyüklerimiz? Ebabillerle mi durduracağız bu zulmü?

SON DAKİKA HABERLERİ

Nazife Mert Diğer Yazıları