Kur Korumalı Mevduat: Bitti mi, bitmedi mi?
Türk ekonomisi bazen bana bir tiyatro gibi geliyor, bir komedi skeci oynanıyor sanki. Hatırlayın: bir dönem gözleri ışıldayan eski Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile bu tiyatronun sahnesine çıkmıştı. Hatta takip edenler hatırlayacaktır, Güldür Güldür ekibi de bu “ışıltılı gözleri” bir skeçle hicvetmişti. O yüzden tiyatro benzetmesi bana daha uygun geldi. KKM gelince döviz kuru sert düştü, alkışlar koptu. Ama perde kapandığında hükümete yakın çevrenin söylemleri ile sahne arkasındaki gerçek aynı değildi: bugün KKM hesapları azalıyor ama zarar başka kapılardan içeri sızmaya devam ediyor.
REZERVLER ARTIYOR MU, EVETSE NE İÇİN?
Merkez Bankası rezervleri artıyor, evet. Fakat asıl mesele şu: yüksek faiz, dolar karşısında bile “iyi kazanç” sunduğuna göre, bu sistemin faturası geleceğin omuzlarına yüklenmiş olmuyor mu? Bir nevi kredi kartıyla alışveriş yapıp borcu çocuklara bırakmak gibi. Üstelik üretimden çok faiz gelirine yaslanan bu tablo, ihracatçı şirketlerin yükünü ağırlaştırıyor. Vergilerin yükseltilmesi ve Mehmet Şimşek’in sert mali disiplini, iş dünyasında “kazancımız değil, sabrımız eriyor” dedirtiyor.
FEAR IN, TRUST OUT: HALKIN DÜŞEN GÜVENİ, YÜKSELEN KAYGISI
Ekonomide sadece para değil, güven de sermayedir. Ancak bizde bu sermaye hızla eriyor ve özellikle israfa harcanıyor malesef. Sahte diploma skandalını gözünüzün önünde tutun: diplomalar bile şaibeli olunca, alın teriyle çalışan, ekmeği helal olan insanların devlete güven duygusu nasıl ayakta kalacak? Neden üniversitelerde okumak için emek versinler ki? Başkaları satın alıp akademisyen bile olabiliyorken. Hatta belki okuyacağı okuldaki hocası olan kişi bile böyle olabilir artık. Bu bir devletin başına gelebilecek en kötü şeylerden biri. İşte bu güven kaybı, memura ve emekliye “enflasyonu kontrol ediyoruz” diyerek zam vermemekle birleşince toplumda en hafif ifadelerle şu his pekişiyor: “Bazıları bedel ödemiyor, faturayı hep biz ödüyoruz.” Okuyucular bilecektir, bunu önceki yazımda da işlemiştim zaten.
https://www.yeniankara.com.tr/yazarlar/mustafa-ozver/memura-zam-hayal-mi-gercek-mi-ruya-mi-masal-mi-121906
YÜK HAFİFLEMİYOR, YÖN DEĞİŞTİRİYOR
Bugün bu yaşananlar bize gösteriyor ki Türkiye’de ekonomi yönetimi sadece rakamlardan ibaret değil ki, aynı zamanda vicdan meselesi. KKM bitti, yüksek faiz geldi; sorun çözülmedi, sadece şekil değiştirdi. Biz bu sorunlarla daha uzun yıllar mücadele ederiz bu kafa aynı giderse. İnsanlar üretim yerine faizden geçinmeye başladılar, şirketler ihracat yapamaz hale geldi, gençler işsizliğin gölgesinde umut tüketiyor. Fatura hep aynı kesime çıkıyor: sıradan vatandaşa. İyisi mi hükümet enflasyonu değil, bari işsizliği çözmeye çalışsın. TÜİK enflasyonuna göre fiyatlar artık çok yükselmiyor ama işsizlik çok yüksek. İnsanlar fiyatların yükselmesi ile artık ilgilenemiyorlar çünkü artık para kazanamıyorlar. İnsanlara iş bulun fırsatlar üretin de fiyatlar yükselse de olur.
Ek olarak şunu da belirtmek isterim ki işsizlik, yalnızca işsiz kalan kişinin dramı değildir; bütün toplum için bir emek ve eğitim israfıdır. Devlet yıllarca o gencin eğitimi için yatırım yapar, aileler alın teriyle onu büyütür, ülke kaynak ayırır… Ama o kişi çalışmazsa, bütün bu emek boşa gitmiş olur. Enflasyonu düşürmek güzel olabilir; fakat işsizliği azaltmadığınız sürece bu tablo, susuz bir tarlayı boyamaktan öteye geçmez: parlak görünür ama kimseyi doyurmaz.. İşte asıl mesele de burada: doyuran bir ekonomi mi, sadece gözleri parlayan bir ekonomi mi?