İhracatçının kur hesabında kar mı, zarar mı?
Eskiden bazı firmaların ürettiği hesap makineleri vardı, bir hesap yapacaksanız çok da güvenmemeniz gereken ve ekranda bazen basit işlemlerde hatalar yapan makinelerdi ve hatta farklı farklı makinelerde aynı işlemin sonucunu farklı gelirdi. Elbette en az biri hatalı idi. Belki sizlerde denk gelmiş bile olabilirsiniz. İşte ihracatçılarımızın şu sıralar yaşadığı durum tam da buna benziyor. Fabrikasında gece gündüz üretim yapan sanayicilerimiz, ürettiği malı yurtdışına zar zor satıyor ama kasasına giren döviz, içerideki hesaplara bir türlü uymuyor çünkü kurlar bir türlü gerçek değerini bulamıyor. Peki, bu karmaşık tablo nasıl ortaya çıktı, hangi sonuçlara yol açabilir? Gelin birlikte bakalım.
SANAYİNİN TEMELİ: HAM MADDE VE ARA MALLARIN GÜCÜ
Türkiye’nin sanayi gücü, üretimdeki çeşitliliğinden gelir ancak bu üretimin omurgasını oluşturan ara mal ve ham madde üretimi hâlâ büyük ölçüde ithalata dayalı. Bir otomobil fabrikasında kullanılan çipten, tekstildeki özel ipliğe kadar pek çok ürün dışarıdan geliyor. Döviz kuru düşük kaldığında bu ithalat görece ucuzluyor, ilk bakışta belki cazipmiş görünüyor ama işin diğer yüzü var: Kurlardaki baskı ihracatçı için ciddi bir yük oluşturuyor. Çünkü yurtdışına mal satan bir şirket, döviz kazanıyor ama TL cinsinden gelirinin değeri düşüyor. Adeta bir “ters makas” ortaya çıkıyor. Üretici, bir yandan ithalat maliyetlerinin görece düşük olmasına seviniyor, diğer yandan ihracat gelirinin erimesine üzülüyor. Bu durum, dış ticaret dengemizi de olumsuz etkiliyor.
KUR BASKISI VE MERKEZ BANKASI’NIN ADIMLARI
Son dönemde Merkez Bankasının kur üzerindeki müdahaleleri sıkça gündemde. Türk lirası, piyasadaki doğal değerinin üzerinde tutuluyor. Bu durum, bazı göstergelerde “başarı” gibi görünse de uzun vadede riskler barındırıyor. Örneğin, gayri safi milli hasılamız (GSMH) son açıklanan rakamlara göre 1,8 trilyon dolara kadar yükseldi. Kulağa etkileyici geliyor değil mi? Ancak bu yüksek rakamın önemli bir kısmı, TL’nin aşırı değerli olmasından kaynaklanıyor. Gerçekte ekonomimizin üretim gücü bu kadar hızlı artmadı ki. Görünüşte büyük ama en ufak bir baskıda patlama riski var. Üstelik aşırı pahalı olan otellerimiz sayesinde turizm gelirlerimizdeki düşüş de tabloyu zorlaştırıyor. Turizme dayalı sektörlerde büyüme beklentileri düşük, bu da döviz girişini sınırlıyor. Kısacası kur baskısı, ekonomideki doğal akışı bozuyor ve ihracatçıların işini daha da zorlaştırıyor.
BİR KISIM GÜÇLÜ, BİR KISIM YORGUN: SEKTÖRLER ARASI FARK
İhracat yapan şirketlerin durumu tek tip değil. Bazı sektörler, özellikle madencilik gibi döviz kazancı yüksek olanlar, bu ortamda güçlü durabiliyor. Önceki yazılarımda da değindiğim gibi, maden şirketleri satılan malın değerli olması ve yüksek döviz gelirleri sayesinde kur baskısına karşı daha dayanıklılar. Ancak tekstil, gıda, mobilya gibi yüksek oranda ithal ara malı kullanan sektörler için tablo iyi diyemiyorum maalesef. Ürünlerini yurtdışına satarken düşük kur nedeniyle kârları azalıyor, içeride ise maliyet baskısı artıyor. Bu da şirketleri zor kararlar almaya sürüyor: ya üretimi kısmak ya da yeni pazarlar aramak. Her iki yol da çok zahmetli ve riskli.
GELECEĞE DAİR UMUTLU AMA GERÇEKÇİ BİR NOT
Türkiye, büyük ve dinamik bir ekonomiye sahip ancak dış ticaret politikalarımızı, üretim yapımızı ve kur stratejimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Kurun baskılandığı bir ortamda, ihracatçı uzun vadeli plan yapamıyor. Merkez Bankasının adımlarını daha şeffaf hale getirmesi, üretimde yerli ara malı üretimine teşvik verilmesi ve turizm gelirlerinin yeniden canlandırılması, bu sürecin kilit noktaları olabilir. Unutmayalım, güçlü bir ekonomi yalnızca rakamlarla değil, dengeli ve sürdürülebilir politikalarla inşa edilir. İhracatçılarımızın yaşadığı sıkıntı, aslında bize dezenflasyon politikaları için artık yumuşama zamanının artık geldiğini adeta bağırıyor. Tabii duyanlar olur mu? Orasını pek bilemiyorum.
Hakikate yakın, yalana beri kalın, hoşçakalın.