Oğuz Uçar

Oğuz Uçar

Ne tesadüf değil mi?

Akıllı insan önce okur, sonra araştırır ve öğrenir! Üzerinde düşünüp konuyu değerlendirdikten sonra da “Bu nedir? Neler oluyor?” diye sorgular! Adil bir şekilde yapacağı sorgulama sonunda kendi yanlışlarını fark ettiğinde, hemen o hatalarından vazgeçer. Eğer haksızlık yaptığı biri varsa, onun karşısına geçip “Adam gibi” özür dilemesini de bilir! Herkes bunu yapabilir mi? Bilemiyorum. Ben hayatımın her noktasında böyle davranan biri olduğum için rahatça yazabiliyorum. Çünkü, vicdan sahibi insanlardan beklenen tam da budur! * * * Maalesef okumayı sevmeyen bir toplum olduk! Ne kitap, ne gazete ne de dergi, artık okumuyoruz! Hepsini, elimizin tersi ile bir kenara attık. Milyonlarca kirli bilginin dolaştığı “İnternet çöplüğünde” gördüklerimize inanmak kolayımıza geliyor. Ya da, siyasilerden dinlediğimiz masallara inanmayı tercih ediyoruz. Okuyup, araştırmayınca duyduklarımızı gerçek sanmaya başladık(!)

İşte bu yüzden her konuda her konuda “çok” biliyoruz(!) Akıldan, bilimden uzak boş kafamızla, herkese bir şeyler öğretmeye çalışıyoruz(!) Konfüçyüs, “Yargılamak için bilmek, bilmek için anlamak, anlamak için dinlemek gerekir” demiş olsa da; biz bunların hiçbirini yapmıyoruz. Ama hedef tahtasına kimi oturtursak, onu iyi yargılıyoruz(!) Dinlemeye, anlamaya, öğrenmeye hiç gerek duymuyoruz. İşte bu yüzden de, çıkmaz sokaklarda dolaşıp duruyoruz! * * * Devletler, toplumları bir arada tutan en önemli güçtür. Ama, devlet herkese eşit mesafede olmalıdır. Bu yüzden “Devletin dini ADALETTİR” deniliyor. Aslında, din ve inanç penceresinden bakıldığında; kimin neye ve nasıl inandığı devletleri ilgilendirmemeli. Devletler Anayasa ile yönetilir ve Anayasa ile varlığını sürdürebilir. Anayasalar ise, milletler için ortak bir anlaşma metni olarak kabul edilir. Yasaların Anayasaya, Tüzük ve Yönetmeliklerin de, Yasalara uygun bir şekilde yapılmasının gereği işte bunun içindir. Toplumsal huzur ve barış ancak böyle sağlanmış olur. Hukukun üstün, yargının da bağımsız olduğu ülkelerde insanlar yarınlarından endişe etmezler! Çünkü böyle ülkelere yatırımcı gelir. Herkes çalışabilecek bir iş bulup, karnını rahat bir şekilde doyurabilir. Kimse “Siyasilerin oy hesabı ile yaptığı, erzak yardımlarını” beklemez! Böyle bir memlekette ‘fakir fukara, garip gureba’ olmaz, herkes huzurlu ve mutlu yaşar! * * * Peki ya, bir de bize bakalım; biz mutlu bir toplum muyuz?Anayasal haklarımızı ne kadar biliyor ve kullanabiliyoruz?Düşüncelerimizi ne kadar dile getirebiliyoruz? Bizden farklı düşünen biriyle, tartıştıktan sonra, kucaklaşıp dostça ayrılabiliyor muyuz? Gençlerimiz gelecek kaygısı yaşamıyor mu? Emekliler bir dilim ekmeğe muhtaç değiller mi? Bırakın bunları bir tarafa, adalete ne kadar güveniyoruz? * * * Vatan şairi Namık Kemal yıllar önce “Barika-i hakikat, müsademe-i efkardan çıkar” demişti. Yani; farklı düşünen insanların fikirlerini açık ve net ifade ettiklerinde, gerçeklerin ortaya çıkacağını bundan da toplumun yarar sağlayacağını anlatmak istemişti. Peki ya, bizde durum ne? Bizde her şey kısa ve net!“Aç ağzını, gör gününü!” durumları yaşanıyor! Emekliler, çalışanlar, esnaflar ekonomik kriz içinde inim inim inlerken, “Yeni Anayasa” tartışmaları başlatıldı. Sözüm ona “En Milliyetçi(!)” bir siyasi ağız, hiç sıkılmadan “Sayın Kurucu Önder” ifadelerini kullanabiliyor! Bu durum herkeste şok etkisi yaratsa da, her akşam televizyon kanallarından “Bölücübaşı”nın istekleri seslendiriliyor! Evlatlarını bu vatan için şehit veren aileleri neden hiçe sayılıyor? Muhalif olan Belediye Başkanları “Yolsuzluk" iddiaları ile evlerinden "Tuzluk gibi” toplanırken, insanlar, "İktidar belediyelerinde her şey yasal mı? Neden onlardan biri görevden uzaklaştırılmıyor? Daha önce 'Metal Yorgunluğu' denilerek görevden alınanlar neden yargı önüne çıkarılmadı?" diye soruyor. Hakikaten, ilginç bir ülke olduk. Yaşadıklarımız tam bir kabus sanki!Okumak, anlamak ve sorgulamak diye başlamıştım bu satırlara… Hakikaten düşünüyor ve şimdi sormak istiyorum; Kime ve nasıl hizmet ettiği bir türlü anlaşılamayan “Kanal İstanbul Projesi”ne inatla devam edilirken, bu projeye karşı çıkan İBB Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tam da bu zamanda tutuklanması, CHP’nin de kongresinin iptaline yönelik adımlar atılmasına ne diyorsunuz? Ne tesadüf değil mi?

Yazının Devamı

Günün yazısı

Haydi gözünüz aydın, Bahar geldi!.. Hazine ve Maliye Bakanı açıkladı;

Enflasyon hızla düşüyor! Artık, bütün maddi sıkıntılarımız bitiyor! Paramız hızla değer kazanıyor! Hatta kısa bir zaman sonra 1 TL, 5 dolar oluyor! Ülkede yatırımlar artıyor! Her yere yeni yeni fabrikalar kuruluyor! İşsizlik azalıyor! Asgari ücret üç katına çıkıyor! Ama fabrikalar asgari ücrete çalıştıracak işçi bulamıyor! Memur maaşları 4’e katlanıyor! İnsanların gelir düzeyi arttıkça artıyor!

Herkesin bir evi, bir arabası oluyor! Memlekette işsiz insan, aç insan kalmıyor!

Yazının Devamı

Sözlerdeki derinlik

Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idam edildiklerinde ben 1 aylık bebektim.

12 Mart 1971 muhtırası verildiğinde de 10 yaşındaydım!.. O dönemlerde internet, sosyal medya olmadığı gibi, bu kadar çok televizyon kanalı da yoktu. Herkesin evine gazete girerdi. O dönemde yaşayanlar, haberleri okuyarak öğrenirdi. Bu nedenle gazete satışları da yüksekti. Anlık haberler, radyolardan dinlenirdi. Evdeki büyüklerimiz, ülkede olana bitene ilgi duyunca bizler de merak ederdik. Şimdi yazacaklarım bu günün gençlerine “çok eski tarih” gibi gelebilir. Ama geriye doğru baktığımda, bizim yaşadıklarımız da çoktan tarih olmuş. * * *

Yaşı benimle olanlar çok iyi hatırlarlar…

Yazının Devamı

Atatürk bu milletin gönlünde

Bugün 18 Mart… 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi'nin 110. Yıldönümü. Bir başka ifade ile, tarihin yeniden yazıldığı, Türk’ün kaderinin döndüğü gün bugün. İşte böyle önemli bir günde, yedi düvele diz çöktüren, bu toprakları bize “vatan” olarak bırakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnet ile anıyorum. Onların manevi huzurlarında saygı ile eğiliyorum. * * * Malumunuz, ramazan ayındayız. Oruçların tutulduğu, duaların yapıldığı, yardımlaşmanın doruklara ulaştığı bir ay… Biliyorsunuz ki; bizim dinimiz komşusu açken, tok yatanları ve gösterişle yardım yapanları ayıplıyor. Komşu deyince önce ihtiyaç sahibi akrabalarınızın, sonra da diğer yakın komşularınızın karnını doyurun diyor. Yapacağınız yardıma gelince de “Sağ elinizin verdiğinden, sol elinizin haberi olmasın” deniliyor. Peki, bizlere sık sık telkinde bulunan din adamlarımız ne yapıyor?

Şimdi sıkı durun!.. Yaptıkları yardımların basın aracılığı ile reklamını yapıyor! İşte basına yansıyan o haberde, “Türkiye Diyanet Vakfı (TDV), ramazan ayı dolayısıyla Etiyopya'da ihtiyaç sahibi 35 bin kişiye gıda kolisi, iftarlık ve bayramlık kıyafet desteği sağladı” diye yazıyor. Haberin devamında da şöyle deniliyor: “Addis Ababa Din Hizmetleri Müşaviri Yaşar Cuhadar da yaklaşık 15 yıldır Etiyopya'da Diyanet İşleri Başkanlığı ve TDV olarak insani ve hayır hizmetlerini yerine getirdiklerini belirtti.

Etiyopya'nın başkenti başta olmak üzere, Beni Şangul, Oromia, Amhara, Afar, ve Tigray bölgelerine yardım yapıldığını anlatan Cuhadar, mülteci kamplarında, yetimhanelerde ve Kur'an kurslarında da 5 bin kişiye iftar desteği sağladıklarını kaydetti.

Yazının Devamı

Yaşadıklarımızı nasıl anlayacağız?

Sevgili Yeni Ankara okuyucuları, beni sizlerle buluşturan değerli üstadım Ali Çetin beye teşekkür ediyorum. Başkentimiz Ankara’dan bütün ülkeyi kucaklamayı hedefleyen bir haber portalında Haber Müdürü olarak görev yaparken, köşe yazılarımla da huzurlarınızda olacağım.

Gazetecilik mesleği son yıllarda iyice yıprandı. Çünkü meslektaşlarımız, takım tutar gibi parti tutmaya ve o partinin “Basın Sözcüsü” gibi hareket etmeye başladı. Herkesin kendisine göre bir gazetecilik anlayışı oluştu. Bu durumu gerçekten anlayamıyorum. Eleştiri yapmak, bu mesleğin doğasında var! Ama eleştirirken hakaret etmek de moda oldu. Bana göre hiç hoş bir durum değil. Gazeteci, doğruya doğru, eğriye eğri derken karşısındaki kişi kim olursa olsun hakaret etmemeli.* * *Son yıllarda hayatı anlamayı, anlayarak yaşamayı unuttuk. Ne okuduğumuzu, ne de yaşadıklarımızı anlayamaz olduk! Çünkü hepimizin kafası çok karışık! Ben bu durumu bizi yönetenlere ve onların yarattığı iklime bağlıyorum. Onların dün “kara” dediklerine, bir gün sonra “ak” demeleri yüzünden doğru ve yanlış kavramlarını karıştırmaya başladık. Çok gerilere gitmek istemiyorum. Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk “Silahlı Terör Örgütüne üye olmak ve Örgüt Propagandası yapmak” suçlaması ile görevden alınmadı mı? Peki şimdi “barış elçisi” gibi İmralı’ya nasıl gönderilebiliyor? Mezuniyet törenlerinde “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyen pırıl pırıl Teğmenlerimiz ordudan ihraç edilirken, bölücübaşı neredeyse “milli kahraman” ilan edilecek! Hepimizin kafası gerçekten karışık! * * * Siyasilerin çelişkilerini şimdilik bir tarafa bırakırken, alın size bir başka çelişki: Yaşamak için temiz ve sağlıklı gıda önemli mi? Önemli!.. Tarım ve Orman Bakanlığı bunun için piyasayı denetliyor. Sık sık “Taklit ve Tağşiş Ürünler Listesi” yayımlıyor. Ama bakanlığın bu listesinde yer alan markalar hala market raflarında nasıl durabiliyor? O market sorumluları hakkında neden işlem yapılmıyor? Anlamakta zorlanıyorum. Hayatı anlamayı, gülerek anlayarak yaşamayı unuttuk. Daha da kötüsü öfkeli millet olduk! Niğde’de bir adam, kendisini ameliyat eden doktoru bıçaklıyor. Saldırgan yakalanıyor. “Neden yaptın” diye sorulduğunda “Suçunu itiraf etmiyor. Bana yapay zeka yerleştirdi. Başımda onun cihazları var” diye karşılık veriyor. Yani yapılan ameliyatı anlayamamış! Kendisine yapay zeka yerleştirildiğinden şüphelenip doktoru bıçaklamış! Güler misin? Ağlar mısın? Ne hale geldik? * * *

Şimdi size Nasrettin hoca'dan bir hikaye paylaşmak istiyorum. Timur, Nasrettin Hoca ile sohbet ederken hocalığına laf ediyor. Hoca da altta kalmamak adına “Hünkarım, ben öyle hocayım ki, sizin şu yanınızdaki eşeği bile okuturum” diye ortaya bir söz atıyor.

Yazının Devamı