Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay: "İktidar, çocukları erken yaşta iş gücüne katılmaya teşvik ediyor!"
Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay, MEB’in hazırladığı yeni lise modelinin öğrencileri erken yaşta meslek seçimine zorladığını söyledi. Özbay, "Bugün MEB, adeta çocuk işçi bulma kurumuna dönüşmüş durumda" dedi.

Millî Eğitim Bakanlığının üzerinde çalıştığı yeni lise modeli, eğitim camiasında tepkilere neden oldu. Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) Genel Başkanı Kadem Özbay, MEB’in bu çalışmasını "Çocukları ucuz iş gücü olarak gören bir zihniyet" sözleri ile değerlendirdi.
Yeni Ankara muhabirine konuşan Özbay şunları söyledi:
"İKTİDAR, ÇOCUKLARI UCUZ İŞ GÜCÜNE KATMAK İSTİYOR”
Okul yalnızca çocuklara bilgi aktarılan bir yer değildir; toplumsal yararı çok daha büyüktür. Bunun yanı sıra okul, çocukları koruma görevini de üstlenir. 18 yaşın altındaki her birey, uluslararası ve ulusal anlamda çocuk olarak kabul edilir. Dolayısıyla devletin görevi, bu bireyleri eğitim ortamında hem gelişimlerini sağlayarak hem de koruyarak desteklemektir. Ayrıca, çocukların toplumsal kaynaşmalarını ve ortaklaşmalarını sağlamalıdır.
Ancak, siyasi iktidarın yaklaşımı, çocukları okulda tutmak yerine, erken yaşta piyasanın ucuz iş gücüne katılmalarını teşvik etmektedir. Çocukları ucuz iş gücü olarak gören, onları işçi veya çocuk gelin olarak değerlendiren bir zihniyet, okulda kalmalarını engellemektedir. Yani çocukları iş gücü olarak kullanmaya yönlendiriyor. Buradaki çelişkiyi anlamak için, 23 yıl boyunca iktidarda olan bir yönetimin, liseleri 4 yıla çıkaran 4+4+4 eğitim sisteminin mimarının, o dönemin son müsteşarı ve şu anki MEB Yusuf Tekin’in, aynı gerekçelerle eğitim süresini artırdığını göz önünde bulundurmak gerekir. Liseyi 4 yıla çıkardıklarını, Avrupa’daki örneklerinden bahsederek bunu savunanlar, benzer gerekçelerle hareket ediyorlar.
“MEB, ADETA ÇOCUK İŞÇİ BULMA KURUMUNA DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA"
Ancak açıklamalarında şunları net bir şekilde görebiliyoruz; ‘Ben sana bu diplomayı bir an önce vereyim, git çalış, piyasanın iş gücüne hizmet et' diyor 18 yaşın altındaki çocuklara. Ayrıca, tarikat ve cemaatlerin hedef aldığı zorunlu eğitimin kaldırılmasıyla, çocukların daha erken yaşta bu yapılarla ilişkilendirilmesini sağlayacak bir sistemin önünü açmaya çalışıyorlar. Bugün MEB, adeta çocuk işçi bulma kurumuna dönüşmüş durumda.
"EĞİTİM, TARİKAT VE CEMAATLERİNİN TALEPLERİNE HİZMET EDİYOR"
Bunun yanı sıra, eğitim hakkı gibi temel bir insan hakkının devlet eliyle sağlanma sorumluluğunu terk ederek; tarikatlar, cemaatler ve patronların taleplerine hizmet eden bir yapıya dönüşmüş bulunuyor. Eğitimi eşitlikçi bir şekilde sağlaması gereken bir kurum, bu noktada görevini yerine getirmemektedir. Eğitim, eşitsizliğin kaynağı haline gelmiş durumda ve çocukların eğitim hakkını sağlaması gereken bir bakanlık, bu hakkı gasp eden bir yapıya dönüşmüş. Bu, elbette ki bu ülkenin geleceği açısından çok sorunlu bir bakış açısıdır.
"EĞİTİMDEKİ EŞİTSİZLİK, YOKSULLUK VE İŞSİZLİKLE DERİNLEŞİYOR"
Bugün eğitimdeki eşitsizliğin; özellikle yoksulluğun ve işsizliğin arttığı, kalabalık aile nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde daha da derinleştiğini görüyoruz. Okuldan erken yaşta kopmaların ve okula devamda yaşanan sorunların, özellikle mevsimlik işçi olarak çalışmak zorunda kalan çocukların bulunduğu bazı bölgelerde ciddi boyutlara ulaştığını söyleyebiliriz. 60 kişilik sınıfların bulunduğu, fiziki ve donanımsal olarak yetersiz birçok okulun varlığına şahit oluyoruz. Eğitimde bölgesel eşitsizlikler ise bu tabloyu daha da belirginleştiriyor. Türkiye’nin büyük şehir merkezlerinde, velilerin ekonomik katkılarıyla daha iyi koşullara sahip bazı okullar bulunsa da, devlet desteğinden mahrum kalan ya da devletin ayırdığı kaynakların yetersiz kaldığı bölgelerde yaşayan, işsizlik ve yoksullukla mücadele eden ailelerin çocuklarının gittiği okullarda imkansızlıklar ve eşitsizlikler ne yazık ki çok daha görünür hale gelmiştir.
Eğitim, yalnızca bireysel bir fayda değil, aynı zamanda bir ülkenin geleceğini belirleyen toplumsal bir yarardır. Ortak idealde ve düşüncede buluşmak, birlikte yaşam iradesini güçlendirmek açısından büyük önem taşır. Eğer bugün Cumhuriyet'ten söz ediyorsak, onun ilelebet yaşamasının tek koşulu, Cumhuriyet’i yaşatacak bireyleri, yani Cumhuriyetçileri yetiştirmektir.