Gösterişten uzak, zarafetini zinde: Ankara'nın sade güzeli Zincirli Camii

Ankara’nın tarih kokan sokaklarında sessizce duran Zincirli Camii, sade mimarisi ve zarif süslemeleriyle 17. yüzyılın inceliklerini günümüze taşıyor. Kubbesiz ve mütevazı görünümünün ardında, dönemin ruhunu ve ustaların sabrını yansıtan detaylar gizli.

Gösterişten uzak, zarafetini zinde: Ankara'nın sade güzeli Zincirli Camii

Ankara'da Ulus’un tarih kokan sokaklarında yer alan Zincirli Camii, Anafartalar Caddesi’nin kalabalığı içinde bir köşe başında sessizce duran bir yapı olarak biliniyor. Ne heybetli kubbeleriyle göğe uzanıyor, ne de görkemli taş süslemeleriyle göz alıyor. Ancak dikkatle bakan, bu mütevazı yapının her tuğlasında, her tavan kirişinde bir zarafet, bir zamanın inceliğini fark ediyor.

ZARAFETİN MİMARA TAŞINDIĞI GÖRÜLÜYOR

Taş bir kaide üzerine oturan, tuğla gövdeli ve kiremit çatılı cami, ilk bakışta sade görünüyor. Fakat yaklaştıkça, bu sadeliğin ardında gizli bir görsel kararlılık hissediliyor. Aynı zamanda geçmişle bugünü birbirine bağlayan ince bir zaman çizgisi gibi görünüyor.

SADE CAMİ ANLAYIŞI

Kasetleme tekniğiyle bezenmiş tavanı, işçilerin zarif izlerini taşıyor. Her bir motifte, dönemin ruhunu anlatan bir sabır, bir dua gizli oluyor. Yapılış tarihine dair kesin bilgi bulunmasa da mimarî özellikleri 17’nci yüzyılın ortaları ya da sonlarını işaret ediyor. Caminin kuzeyindeki tek kapıdan girilen harem, tek sahınlı planıyla dönemin sade cami anlayışını yansıtıyor.

Duvarında asılı duran bir levhaya göre Zincirli Camii, 1879–1880 yıllarında dönemin Ankara Valisi Hurşit Paşa tarafından Şeyhülislam Ankaralı Mehmet Emin Efendi’nin mamuresi olarak tamir ettiriliyor. Bu bilgi, yapının sadece bir ibadethane değil aynı zamanda bir dönemin ruhunu, idari ve sanatsal anlayışını da taşıdığını gösteriyor.

GÖSTERİŞTEN UZAK, ZARAFETİYLE YAKIN

Zincirli Camiinin mimarîsinde bir tevazu hissediliyor. Dikdörtgen planlı, kubbesiz yapısı, sade çatısının kiremitleriyle zamana meydan okuyor. Taş ve tuğlanın yan yana duruşu, adeta insanın içsel dinginliğini hatırlatıyor.

Caminin mihrabı, sade bir niş olmanın ötesinde oluyor, adeta ışıkla yazının bir araya geldiği bir anlatı gibi görünüyor. Alçıdan yapılmış mihrapta, rumiler ve dualar altın rengiyle parıldıyor. Yağlı boya tekniğiyle işlenen desenler kabartma etkisi yaşatıyor, karşınıza sanki duvar değil de bir dua yükseliyor.

Yazı panolarında “elif” ile “lam”ın birbirine yaklaşan çizgileri, Selçuklu hat sanatının inceliğini hatırlatıyor. Her ne kadar zaman içinde yapılan onarımlar bazı yazıları değiştirmiş olsa da caminin dili hâlâ geçmişten fısıldıyor.