Ankara'nın Milli Mücadele dönemindeki rolü nedir?
Eski dönemlerde henüz küçük bir Anadolu kasabası olan Ankara, milli kuvvetlerin askeri ve siyasi başarısı sayesinde hızla güçlendi ve 1922’nin sonlarına doğru zaferle taçlanarak yeni devletin başkenti oldu.
Başkent Ankara, Milli Mücadele sürecinde oldukça önemli bir rol oynadı. Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye'nin 1919 yılında Sivas’tan Ankara’ya geçişiyle birlikte Milli Mücadele’nin merkezi hızla İstanbul’dan Ankara’ya kaydı. O zamanlar minik bir kasaba halindeki Ankara, ulusal kuvvetleri başarısıyla yükseldi ve zafer kazanarak yeni devletin başşehri seçildi.
Yirminci yüzyılın başlarında Anadolu’nun ortasında çorak, bakımsız ve nüfusu sadece 20 bin civarında olan bu şehir, birinci dünya savaşında çıkan büyük yangının izlerini hâlâ taşıyordu. Kerpiç evler, dar sokaklar ve mütevazı yaşam biçimi Ankara’yı, Milli Mücadele’nin başlangıcında tam anlamıyla bir “küçük kasaba” görünümündeydi.
TOYNBEE’NİN GÖZÜNDEN ANKARA

Tarihçi Arnold J. Toynbee, “Türkiye-Bir Devletin Yeniden Doğuşu” adlı eserinde Ankara’yı şöyle tanımlıyor:
“Şehir bir tepenin yamacına yaslanmış ve zirvedeki kale tarafından korunuyordu. Kaleye tepeden saldırmak neredeyse imkânsızdı. Diğer yanı ise açık bir ovaya bakıyor, böylece düşmanın yaklaşması zorlaşmıştı. Anadolu’nun geniş yaylası içinde kaybolmuş olan Ankara, dış dünyaya sadece tek bir demiryolu ile bağlıydı ve bu ona büyük bir güvenlik sağlıyordu.”
ANKARA’NIN O GÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ

O dönemde şehirde bir lokanta bile olmadığı belirtiliyor. Yıkık dökük evleri, tozlu yolları, bataklıkları ve dar sokaklarıyla Ankara, 1920’lerin başında Anadolu’nun sıradan bir kasabası görünümündeydi.
“Kaleden istasyona uzanan yolun sağında Zincirli Cami, Taşhan ve İttihat ve Terakki Kulübü (daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi binası olacak), solunda ise Darülmuallimin ve Millet Bahçesi bulunuyordu. Yol, sivrisinek ve kurbağaların bulunduğu bataklığın yanından geçerek tren istasyonuna ulaşırdı. Kırmızı kiremitli evlerin arasındaki tozlu yollar, şehrin kenar mahallelerine ve bağlara, Keçiören, Etlik, İncesu, Çankaya ve Dikmen gibi zengin gayrimüslimlerin yaşadığı bölgelere doğru uzanıyordu.”
COĞRAFİ VE İDARİ YAPI

1920’lerde Ankara, kuzeyde Kastamonu, güneyde Konya, batıda Bursa, doğuda ise Sivas vilayetleri ile çevrili önemli bir vilayetti. Merkez sancağının yanı sıra Kayseri, Yozgat ve Kırşehir sancaklarına bağlıydı. İl genelinde Haymana, Sivrihisar, Bala, Çubukabad, Yabanabad, Zir, Mihalıççık, Beypazarı, Ayaş ve Nallıhan gibi on ayrı kaza bulunuyordu.
Milli Mücadele’nin Anadolu’da nasıl köklü ve derin izler bıraktığını anlamak için Ankara’nın bu dönemdeki hali son derece önemli görülüyor. İstanbul’dan sonra yeni Türkiye’nin kalbi haline gelen bu küçük Anadolu kasabası, emperyalist işgallere karşı verilen büyük mücadelenin simgesi oldu. Bugün modern başkent Ankara’nın tarih sahnesine nasıl adım attığını anlamak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecini daha iyi kavramak için büyük bir fırsat sunuyor.