"Türk müsün, Müslüman mısın?"

Başlıktaki sorunun tam bir ‘zırvalama’ olduğunu biliyorum. Zaten bu saçma soru bana ait olmadığından, tırnak içinde ‘naklen’ verdim.

Bizim kuşağın üniversite yılları, 12 Eylül rejiminin hükümferma olduğu döneme rastladı.

Türkiye’nin, cuntanın ağırlığı altında ezildiği demlerdi.

Bir de ‘İrancılar’ peyda olmuştu başımıza. Bilhassa üniversitelerde, ‘İran İslam Devrimi’ söylemi üzerinden epeyce bir taraftar toplamışlardı.

Bizim okulda da vardı o tiplerden birkaç adet. Başlarını çeken ‘Sefil’ kişi (Tek bir sesli harfi değiştirince, o zatın tam soyadı olur. Anlaması gerekenler anlamıştır.), şimdilerde akademisyen kisvesiyle, zaman zaman ekranlarda boy gösteriyor. O ve şakirtleri, Diyanet’in imamlarını ‘gayrimeşru’ (kâfir tesmiyelerine dilim varmadığından böyle diyorum) sayar; cuma namazlarını imamın arkasında kılmazlardı.

Bize en fazla batan söylemleri ise; “Türk müsün, Müslüman mısın?” sorusuyla sinirimize dokunurdu.

YAHU SİZ KAFAYI MI YEDİNİZ?

Be hey aptallar!... Türklük bir millet kimliğidir. Müslümanlık ise bir ümmet vasfıdır. Bir insan hem Türk, hem de Müslüman olamaz mı? Hem Arap, hem Müslüman olamaz mı? Hem İngiliz, hem de Müslüman olamaz mı?

Hayır, olamaz! Tabi, o zamanki İrancılara göre…

Ama tek istisnası vardır; hem Fars, hem de Müslüman olabilir. Yani o ‘Sefil’in bizim fakültede temsilcisi olduğu batıl zihniyete göre öyleydi.

Şimdi, 40 sene önceki bu mevzuya niye girdik?

Yine bir CHP klasiğiyle karşı karşıyayız.

Türkiye, 47 yıllık PKK terörünü bitirmek için tarihî hamleler yapıyor… Örgüt elebaşının çağrısıyla PKK kendini feshediyor, silahlarını teslim etmeye başlıyor.

Ve ne hikmetse, bu bayramlık gelişmeler CHP’yi mutsuz ediyor. Genel Başkan Özgür Özel, ‘alâkaya çay demle’ hesabı; çıkmış ‘etnik’ ayrıştırmadan, ‘mezhepsel ittifak’ arayışından, ‘millet’ yerine ‘ümmeti’ koymaktan dem vuruyor.

Fes sübhan Allah!...

Sayın Özgür Özel’in sinirleri fena halde bozulmuş. Ağzından çıkan sözlerin en az yarısı ‘süzgeçten gelmemiş’ kelimelerden oluşuyor. Ya da etrafında ‘danışman’ diye tuttuğu tayfa, kendisine ‘kötü kılavuzluk’ ediyor.

NEREDEN ÇIKTI BU LAFLAR?

Bir kere, ne AK Parti’nin, ne MHP’nin, ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve ne de Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli’nin söylemlerinde, en küçük ‘mezhepsel’ bir ima yok. Etnik ayrıştırmayı çağrıştıracak bir kelime kırıntısı da olmadığı gibi; tam tersine, hangi kökenden olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘kendi devleti sayan’ herkesin, ‘Türk üst kimliğinin bir parçası olduğu’ vurgusu, Cumhur İttifakı partilerinin temel kabullerindendir.

Mevzuyu, Şırnak Belediye Meclisi üyeleri anladı da Özgür Özel ve etrafındakiler anlamamakta direniyor.

Yeri gelmişken, kentin en büyük caddelerinden birine ‘Devlet Bahçeli Bulvarı’ adını veren Şırnak Belediye Meclisi’ni kutluyorum.

Tekrar Özgür Bey’e dönelim… Diyor ki; ‘Millet’ yerine ‘Ümmet’ konuluyor.

İşte yukarıdaki İran ve ‘Sefil’ adam mevzusuna bu yüzden girdim.

HEM MİLLET, HEM ÜMMET

Birilerinin Sayın Özel’e, yeryüzünde yaşayan 8 milyarı aşkın Âdem evladının her birinin, hem bir milletin parçası, hem de bir dinin ümmeti olabileceğini… Yani her bir insanın, aynı zamanda hem ‘millet’ hem de ‘ümmet’ kimliği taşıyabileceğini anlatması lazım.

Çok mu akademik düzeyde oldu? Bence değil. Hatta bu ayırım, ortaokul düzeyinde bile kavranabilecek bir meseledir.

Lakin cehaletin eğitim yoluyla kazanılabildiği ülkemizde, bazen, ‘dağdaki çobanın’ sahip olduğu feraseti, üniversitede hocalık yapan akademisyende bulamıyoruz. (Çobanla aynı oy hakkına sahip olmaktan rahatsızlık duyan manken civcive selam olsun.)

Her neyse… Aynı kişinin hem millet, hem de ümmet kimliğine sahip olabileceğini, herhalde birileri anlatır Sayın Özgür Özel’e…

Şu etnik ayrıştırma meselesine de biraz dalalım…

Sayın Özel, hangi siyasî veya sosyolojik verilere dayandırıyorsa; ‘Türk’ kimliğini MHP’ye, Kürt kimliğini DEM’e ve Arap kimliğini de AK Parti’ye hamlediyor.

Siyasî ve sosyolojik gerçekliğin bu tanımlamaya uymadığını anlamak için siyaset bilimci veya sosyolog olmaya gerek yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüzde 52’nin üzerinde bir oyla seçildiğini hatırlayan herkes, kendisinin ‘Arap kimliğini temsil ettiği’ iddiasının bir saçmalamadan ibaret olduğunu bilir.

Bu arada, Sayın Özel’in hesabına göre, CHP’nin ‘hangi kimliği’ temsil ettiği sorusu da esaslı bir cevabı hak ediyor.

Dedik ya; cehaletin eğitim yoluyla kazanılanı çok vahimdir.

CHP BÖYLESİ TOPLARA HİÇ GİRMEMELİ

Ha, bir de Türkiye’deki etnik ve mezhepsel temelli ayrıştırmanın mazisine bakmak lazım.

Ki, CHP’nin hiç kapağını kaldırmaması gereken bir alandır orası.

Çünkü PKK’nın ilk ‘milletvekillerini’, 1991 seçimlerinde CHP (o zamanki adıyla SHP), ‘taşıyıcı annelik’ yaparak TBMM’ye soktu.

Toplam 23 PKK temsilcisini Milletvekili yapmıştı CHP… Hani şu Kürtçe yemin krizi filan çıkmıştı, Leyla Zana elebaşılığında…

Ve geride kalan 34 yıllık süreçte, CHP ileri gidenleri, akıl hocaları olan akademisyenlerle birlikte, defalarca ‘Kürt Raporu’ hazırlayarak, PKK’nın kapağını açtığı etnik bölücülüğe ‘bilimsel temel’ hazırlama gayretkeşliği gösterdi.

Türk Devleti’ni hedef alan o ‘bilimsel’ etiketli zırvaların en sonuncusunu da, yanılmıyorsam, CHP’den milletvekili yapılan İbrahim Kaboğlu adlı zat fışkırtmıştı.

Gelinen noktada Leyla Zana bile nedamete erip, Türk Devleti’nin gücünü ve müşfikliğini takdir ederken; CHP çevreleri başka havalarda geziniyor.

Mezhepsel ayırım konusu ise; hiç ağızlara alınmaması gereken bir alan… İnsanın aklına hemencecik Dersim İsyanı ve o süreçte CHP tarafından yapılan ‘icraatlar’ geliyor.

Denilebilir ki; “Evet, Dersim konusu CHP ile Alevî Müslümanlar arasında büyük bir kırılma olsa da, Türkiye’deki Alevîlerin büyük çoğunluğu CHP’ye oy veriyor…”

Eh, bu da doğru bir tespit… Buradaki tezadın hesabını da her iki tarafın temsilcileri versin.

Uzatmayalım…

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve avanesinin, etnik ve mezhepsel ayrım kelimelerini ağızlarına bile almaması lazım. Altında kalırlar. Zira bu kavramları dillendirebilecek en son partidir, CHP.

SON DAKİKA HABERLERİ

Nihat Kaşıkcı Diğer Yazıları