Maç 5-1 berabere bitti… Dağılabilirsiniz…
Bu kez bizi yanıltacak inşallah, dedik. Ama yine yanıltmadı.
İran’ın, İsrail ile senelerdir devam eden danışıklı kavgasından söz ediyoruz.
Şimdi biz ‘danışıklı’ dedikçe, akıllara, “O halde bunca çatışma, karşılıklı füzeler, nükleer tesislerin imhası, komutanların ve nükleer bilimcilerin suikastla ortadan kaldırılması ne anlama geliyor?” sorusu gelir. Haklıdır da…
Önümüze konulan görüntülere bakarsak, İran ile İsrail-ABD ittifakı arasında fevkalade çetin bir çatışma yaşandı. Hadi, buna biz ‘savaş’ diyelim.
Peki, bu savaşı kim kazandı? Ya da bu savaştan kim ne elde etti?
İran tarafına bakıyoruz… Tahran’da ciddi ciddi ‘zafer kutlamaları’ yapılıyor. İran yönetimi, nükleer tesislerinin imha edildiği iddialarına… 600’den fazla insanın hayatını kaybetmesine… Daha da önemlisi, silahlı kuvvetler komuta kademesi ile nükleer bilimcilerinin suikastla ortadan kaldırılmasına rağmen, ‘Siyonistlere karşı zafer kazandığı’ propagandasını yapıyor. Hatta Tel Aviv ve Hayfa’yı, dahi Katar’daki ABD üssünü yerle yeksan ettiğini savunuyor.
KAYBEDEN YOK GİBİ
Beri tarafa bakıyoruz… İsrail terör örgütünün başındaki Netanyahu katili, “İran’ın nükleer kapasitesini imha ettim. Bir daha nükleer çalışması yapamayacak…” propagandasıyla, siyasî iktidarını uzatıyor.
ABD’ye bakıyoruz… Başkan Donald Trump, Hollanda’daki NATO zirvesine, dünyanın en büyük zaferini kazanmış kumandan edasıyla gidiyor. Savaşı bitirdiğini, barışı getirdiğini, İran ile İsrail’in bir daha sonsuza kadar çatışamayacağını filan dillendiriyor. Her ne kadar, terör örgütü İsrail, Trump’a lafını yedirircesine, saldırılarını biraz daha sürdürse de…
Herkes zafer kazandığına göre, bu savaşın kaybedeni kim?
Hani bizde siyasî partilerin tamamı, seçimleri kendisinin kazandığını iddia eder ya… Tam da öyle bir şey…
O halde, ortadaki çıplak gerçeklik nedir?
Tarafların ‘kazanç’ hanesine yazılabilecek şeyler olduğu gibi, ‘kayıp’ hanesine yazılacaklar da var.
Bir kere, İran’ın, olur olmaz her yerde yüksek sesle dile getirdiği gibi bir güç sahibi olmadığı anlaşıldı. Evet, bazı füzeleri var. Ki İsrail’in savunma sistemlerini aşıp, bazı hedeflere ulaşabiliyor.
Fakat 12 günlük savaşın bilançosuna baktığımızda, İran’dan atılan balistik füzelerin, İsrail’de alakasız yerlere isabet ettiği, ciddi bir can kaybına veya tesis imhasına yol açmadığı görülüyor. Bunun tek istisnası, Beerşeba’da büyük bir binaya ağır hasar veren füze saldırısı oldu. Bunda da ağır maddi hasara rağmen, sadece 4 kişi hayatını kaybetti.
BİLDİRİMLİ SAVAŞI DA GÖRDÜK
İran’ın, İsrail’e yönelik saldırılarında, stratejik askerî ve sınaî tesisleri hedef almayışı dikkatlerden kaçmadı. Bu durum, ‘İran’ın düşmanı tahrik etmekten sakınması’ gerekçesine bağlandı.
Ve nihayet, ABD’nin, İran’ın 3 nükleer tesisine, nüfuz edici bombalarla yaptığı saldırı üzerine, Tahran yönetimi güya karşılık verdi. Şaka gibi, ama Trump, Katar'daki ABD'ye ait El-Udeyd Hava Üssü’ne füzelerle yaptığı ‘etkisiz’ misilleme için teşekkür etti.
Her ne kadar İran, El Udeyd Hava Üssü’nü tamamıyla imha ettiğini savunsa da, Trump, İran’ın saldırı öncesinde kendilerini bilgilendirdiğini ve attığı 14 füzeden 13’ünü havada imha ettiklerini; bir füzenin ise önemsiz bir alana düşmesine izin verdiklerini söyledi.
Güler misiniz, ağlar mısınız? Düşmanın stratejik hedeflerini güya imha etmek için saldırı düzenleyeceksiniz… Ama düşmanı önceden bilgilendirip, tedbirini almasına da yardımcı olacaksınız. Eh, İran usulü harp böyle oluyor.
Özellikle savaşın ilk günü yaşananlar, İran’ın çok büyük bir istihbarat zaafı içinde bulunduğunu; bırakın sokaktaki vatandaşını, Genelkurmay Başkanı dâhil, komutanlarını dahi korumaktan aciz olduğunu gösterdi.
Bir de İran’ın kayda değer bir hava kuvveti olmadığını aşikâr etti.
DEMİR KEVGİR
Gelelim İsrail’e…
Onca böbürlenmesine rağmen İsrail’in, arkasında ABD ve Avrupa desteği olmadan, değil İran, Gazzeli mücahitlerle bile baş edemeyeceği gözler önüne serildi. Yere göğe sığdıramadıkları Demir Kubbe Hava Savunma Sistemi, deyim yerindeyse, kevgire döndü.
Lafın kısası, İsrail’in ‘istihbarî suikastlar’ hariç, diğer savaş unsurları bakımından bir kâğıttan kaplan olduğu anlaşıldı.
ABD, bu çatışmada belki en kazançlı çıkan ülke oldu. Başkan Trump, öyle ya da böyle, bölgesel çatışmaları yönetebilen ve gerektiğinde barışı sağlayabilen bir lider görüntüsü çizdi.
İran’ın yeraltındaki nükleer tesislerini, dünyada sadece kendisinde bulunduğunu iddia ettiği sığınak delici bombalarla imha ettiğini duyurdu. Neticede, Trump ve Netanyahu’ya göre, İran’ın nükleer kapasitesi ortadan kaldırıldı. Hoş, İran’dan gelen haberler, bombalanan nükleer tesislerde meydana gelen hasara rağmen, nükleer kapasitesinin korunduğu yolunda olsa da…
Bilançoyu özetlersek…
İran’ın attığı tek gole karşılık, İsrail-ABD ittifakı 5 gol atmış olsa da… Bu maç 5-1 berabere bitmiş gibi görünüyor.
Bakalım bu maçın rövanşı olacak mı? Olacaksa ne zaman olacak? Biz bu ‘kapışma tiyatrosunun’ yeni sahnesini ne zaman ve nerede seyredeceğiz.