Korkmayın! Bu ülke bölünemez…
Evliya Çelebi misal, 2 haftadır yine yollardayım. Bu defa rotam, güzel vatanımın Doğusu ve Güneydoğusu…
Kayseri’den yola revan olup, Malatya, Elazığ ve Bingöl… Orada bir hafta torun özlemi giderdim. Arada bir Erzurum kaçamağı… Sonrasında Solhan üzerinden Muş ve orada konaklama... Ertesi gün Hasköy, Güroymak, Bitlis, Tatvan, Ahlat, Adilcevaz ve Erciş… Ahlat’taki Selçuklu Mezarlığı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Devlet Bahçeli Köşkü mutlaka görülmeli…
Konaklama Erciş’te… Gün doğmadan hareketle; Van, Gürpınar, Başkale, Hoşap ve Yüksekova… Yazıyı, konakladığım Yüksekova’da yazıyorum.
Mevsim olarak biraz zamansızca yollardayım. Kış arifesinde, Akdeniz kıyılarında eğleşmek daha rahat olurdu. Kısmet böyle geldi.
TOPLUMSAL TEMAS
Turistik gezintiye çıkan insanların farklı merakları olur. Kimisi gastronomi sevdalısıdır; gittiği her yerde ne yenilir içilir, ilgisini oraya odaklar. Kimileri kültürel ve tarihî mekânları hedefine koyar.
Bizim ilgi odağımızda; tarih ve kültürle birlikte insanların ne yaptığı, nasıl yaşadığı ve nelerden söz ettiği öncelik taşıyor.
Geride kalan 40 küsur senede, güzel vatanımızın Doğu ve Güneydoğusundaki kanamaya tanıklık ettik. Küresel çakalların 200 yıldır başımıza musallat etmek için her türlü fitneyi ürettiği ve son yarım asırdır da terör sosuyla servis ettikleri bölücülükle zehirlendik.
Lakin başaramadılar. Gelecekte de başaramayacaklar. Nereden mi biliyorum? Son iki haftadır gördüğüm, duyduğum, konuştuğumdan biliyorum.
Terörsüz Türkiye arayışları, borsacı deyimiyle, buralarda satın alınmış. Daha açık ifade edersek; Türk Devleti’nin, bölücü terörü sonlandırmak ve iç cepheyi tahkim etmek gayesiyle yaptığı tarihî hamle, sadece Batıda yaşayan insanlarımızın değil, aynı zamanda terörün ömürlerinden çaldığı Doğu ve Güneydoğumuzdaki halkımızın da yüzünü güldürmüş.
KAL YERİNA HALE BAKIYORUZ
Meslek büyüğümüz Yavuz Donat, sık sık Anadolu şehirlerine açılır; çarşıda-pazarda, kahvede-lokantada ahaliyle sohbet eder, onlara sorular sorup cevaplarını aktarır. Eksik olmasın, bu aralar gittiği her ilde, insanlarla konuşurken, bilhassa Terörsüz Türkiye çabalarına nasıl baktıklarını doğrudan soruyor ve cevaplarını aktarıyor.
Biz de ‘nabız tutma’ işini, adını koymadan yapmaya gayret ediyoruz. Yani ‘kal’ yerine ‘hal’ diyoruz. Aleni soru sormadan, sohbet muhabbet arasında, halkımızın birlik ve bütünlük arayışlarına nasıl baktığını anlamaya çalışıyoruz.
Her şeyden önce, geride kalan uzun zaman diliminde terörden bunalmış olan vatandaşlarımız, hâlihazırda müthiş derecede rahatlamış, üzerindeki stresi atmış görünüyor. Havadan sudan konuşurken bile, muhataplarımızdaki bu rahatlamayı net bir şekilde hissedebiliyoruz.
Bir diğer önemli gösterge; başta Ankara, İstanbul, Antalya ve İzmir olmak üzere, Batıda yaşayan vatandaşlarımızın bölgeye olan turistik ilgisi hayli yükselmiş. Yollarda, şehirlerdeki cadde ve sokaklarda, neredeyse yarı yarıya yabancı plakalı araç görmek mümkün… Ziyaret trafiği, çarşı-pazara bereket getirmiş. Şehir ekonomilerinin çarkları daha rahat ve gıcırtısız dönüyor.
TÜRKÇE KONUŞMALAR VE TABELALAR
Bir gösterge daha var ki; o da ülkemizin birlik ve bütünlüğü noktasında umut verici… Çarşıda pazarda, lokantalarda, çay ocaklarında filan konuşulan lisana kulak kabarttığımızda, büyük bir çoğunluğun Türkçe olduğuna tanık oluyoruz. Çarşı esnafı, sokakta yürüyenler, pırıl pırıl gençler, okula giderken veya dönerken, aralarındaki şakalaşmalarda bile Türkçeyi tercih ediyorlar.
Bir de şehir içlerindeki tabelalar var. Malûm, geride kalan dönemde, Kürt etnisitesi üzerinden siyaset yapan terör örgütü uzantıları, seçimle geldikleri belediyelerde ilk iş olarak Kürtçe tabela takıntılarını tatmin etmeye girişmişlerdi.
Evet, teröre sırtını dayayarak siyaset yapanların yönetimindeki belediyelerde, Türkçenin yanısıra Kürtçe tabelalar da göze çarpıyor. Fakat, sadece anılan belediyelerin kendi binalarında…
Özellikle dikkat ettim; sivil ticarî kuruluşların tabelalarında etnik takıntı var mı diye… Olmadığını gördüm. Daha doğrusu, olanını göremedim. Yani teröre sırtını dayayarak siyaset yapanların ittirip kaktırmasıyla, vatandaş, işletmesinin tabelasını Kürtçe yapmıyor.
ÖZGÜRLÜK, AKIL ÇİZGİSİNE ÇEKİYOR
Denek ki bu işin ‘rasyonel’ bir sosyolojisi var. Rahmetli Cumhurbaşkanı/Başbakan Turgut Özal, Kürtçe müzik konusunu özgürleştirince bir kaset furyası başlamıştı. Saman alevi gibi gelip geçti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan iktidarı döneminde de Kürtçe öğretecek kurslar için yasak kaldırıldı, okullara seçmeli etnik dil dersleri getirildi ve TRT tam zamanlı Kürtçe TV kanalı açıldı.
Gelinen noktada; ne Kürtçe kursları işlevsel bir hâle geldi, ne de Kürtçe dersler seçiliyor.
İdeolojik takıntılarla bir yerlere kadar bir şeyler yapılabiliyor. Özellikle de anlamsız yasaklar varsa, bu tür takıntılar için teşvik unsunu oluyor. Lakin özgürlük ortamı hâkim olduğunda, akılcı olmayan yönelişler, toplumsal karşılık bulmuyor.
Unutulmaması gereken bir hakikatimiz de, ‘inanç’ unsuru. Bu ülkede yaşayan ezici çoğunluğun mayası Müslümanlıkla yoğrulmuş. Doğu ve Güneydoğu illerimizde, ilçelerimizde ve köylerimizde gezinirken, ulaştığımız her noktada ‘cami’ ve ‘İslam’ gerçeği bizleri kucaklıyor.
İşte onu da dikkate aldığımızda, bu ülkenin hiçbir şekilde bölünemeyeceğini idrak ediyoruz. Bilhassa Terörsüz Türkiye çabalarının getirdiği hoşluk, İslamiyet mayasıyla birlikte daha bir anlam kazanmış. Her gün muhatap olduğumuz onlarca vatandaşımızla yaptığımız sohbetlerin satır aralarında, bu ülkede yaşayan tüm insanlarımız için, ‘din bağının’ ne kadar etkili ve işlevsel olduğunu net bir şekilde görüyoruz.
Sözlerimizi, başlık yaptığımız kelimelerle tamamlayalım: Korkmayın!... Bu ülke bölünemez…