Kaçınılmaz yüzleşme
Mahkemenin muhtemel mutlak butlan kararı, dananın kuyruğunu tam olarak kopartacak. Yazık ki CHP, kişisel hırslar ve basiretsiz yönetim sayesinde, tarihinin en büyük krizine muhatap oluyor; kelimenin tam anlamıyla bir savrulmuşluk yaşıyor.
Bizzat partililer tarafından mahkemelere taşınan, inanılması güç boyutlardaki yolsuzluk, rüşvet, irtikâp, suiistimal gibi bir yığın yüz kızartıcı suç isnadının ardı arkası kesilmiyor.
102 yıllık bir parti, geçmişte 68 kez kurultay yapmış olmasına rağmen, 2 sene önceki 38. Olağan Kurultayı yüzüne gözüne bulaştırmış. Şaibe iddiaları, kurultayın iptalini konuşturacak kadar güçlü hale gelmiş…
İstanbul gibi en büyük ildeki kongresinde seçilen yönetim, mahkeme tarafından görevden uzaklaştırılıp, yerine kayyum çağrı heyeti atanmış…
Partinin başında bulunmasına rağmen, iradesi Silivri’de tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu’nun ipoteğinde bulunan Genel Başkan, bunca iddia ve mahkeme kararlarına rağmen, bir türlü doğru çizgiyi bulamıyor. Onca vahim durum karşısında, partisini temize çıkarmak yerine, ‘mahkeme kararını tanımamak’ gibi, asla kabul edilemeyecek bir savrulmaya düşüyor.
TAŞINMASI ZOR BAGAJ
Oysa hukuk tanımazlık, bugün kürsü şehvetine yol verse de, yarın CHP yönetiminin yüzünü kızartacaktır.
Nereden mi biliyoruz? CHP’nin, taşınması zor bagajlarından biliyoruz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk Milleti’ne ‘devrim’ diye dayatılan saçma sapan zorbalıklar…
İstiklal Mahkemeleri eliyle işlenen hukuksuzlar, cinayetler ve böylelikle muhalif herkesin nefesinin kesilmesi…
27 Mayıs 1960 alçaklığı dâhil, Türkiye’nin yaşadığı darbe ve darbe girişimlerinin tamamında CHP’nin ayak izlerinin bulunması… Bilhassa Yassıada’daki uyduruk mahkeme eliyle dayatılan hukuk cinayetleri karşısında dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ve parti ileri gelenlerinin memnuniyet dolu tavırları…
12 Eylül 1980’deki darbeye giden yolun taşlarının döşenmesinde CHP’nin ağır sorumluluğu…
Yine CHP’nin, 28 Şubat 1997’deki ‘Postmodern Darbe’nin bizzat güdücülerinden olması…
Demokrasimizin temel direği olan TBMM’ye Cumhurbaşkanı seçtirmemek için CHP’nin çılgınca çırpınışları ve 27 Nisan 2007’deki E-muhtıra girişimine payanda olması; hatta muhtıra veren cuntayı ‘sivil toplum örgütü’ nitelemesiyle takdir etmesi…
15 Temmuz 2016’daki FETÖ alçaklığı karşısında aldığı pozisyon… Bizzat ABD tarafından tezgâhlanmış ve fakat Türk Milleti’nin sokağa inmesiyle akamete uğratılan darbe-işgal girişimini ‘tiyatro’ diye niteleme gafleti…
SORUMSUZLUK KONFORU NEREYE KADAR?
Türkiye’nin bölücü terörle mücadelesine destek vermek yerine, çoğu zaman köstek olması… Ülke bekası için Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yetki veren tezkerelere karşı çıkması…
Taşınması çok güç olan bunca bagaj ve hukuksuz geçmiş ortadayken, şimdi şaibeli kurultay ve yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve irtikâp gibi vahim iddialar içeren davalar karşısındaki hukuk tanımama hezeyanları, CHP’yi doğru bir menzile ulaştırmaz.
Omzunda ‘iktidar sorumluluğu’ olmadığından, ‘bekârı boşamak kolaydır’ mantığıyla yürüttüğü ‘siyasetsizliğin’ bir konforu olabilir.
Fakat ülkenin Anamuhalefet Partisi, öyle veya böyle bir ‘iktidar alternatifi’dir. Hedefi, ilk seçimde iktidara gelmektir.
Peki, bugünkü hukuk tanımaz tavırları, ileride bir gün iktidar olduğunda, CHP’nin önüne nasıl bir fatura çıkaracak? CHP bu ağır yükü taşıyabilecek mi?
Ekrem İmamoğlu hesabına yapılan bunca sorumsuzluk yeterli olmalı. CHP yönetimi, mahkemeden nasıl bir karar çıkarsa çıksın, hukuka ve demokrasiye uygun bir yol çizmelidir.
KAÇINILMAZ YÜZLEŞME
Bir yığın belediyesi suçüstü yakalanmış ve yargı karşısında hesap vermekte olan bir partiyi konuşuyoruz.
Suçlayanı da suçlananı da şahidi de itirafçısı da, rüşvet alanı da vereni de CHP’li olmasına rağmen; parti yönetiminin işin kolayına kaçarak, iktidarı suçlaması ve kendisine karşı siyasî komplo kurulduğu iddiasının arkasına sığınması, sadece CHP medyasından başka hiçbir haber kanalına dönüp bakmayan seçmen tabanını ve sair şürekâyı hoşnut edebilir. Fakat güneş balçıkla sıvanmaz.
İster Özgür Özel-Ekrem İmamoğlu kanadı olsun, isterse Kemal Kılıçdaroğlu veya onun adına vekâleten CHP yönetimini ele alacak ekip olsun, partinin muhatap olduğu kirlenmişlikle, yozlaşmayla yüzleşmek zorundadır.
Özgür Özel ve tüm CHP ileri gelen veya ileri gidenlerinin, biraz daha sakin davranması, bir soluklanması ve aklıselimi devreye alması, hem kendilerinin hem de Türk Milleti’nin yararına olacaktır.
Özgür Özel’in şahsında somutlaşan ergen davranışlarının, CHP’yi götüreceği yer, sadece bölünmedir.
CHP, hukuk tanımaz tavırları, ‘ne var yani, çaldıysa bizimkiler çaldı’ anlayışını bir kenara bırakmalı; neredeyse yönettiği tüm belediyelere bulaşmış olan yüz kızartıcı suçlamalarla yüzleşmelidir.
Ortalığa saçılan vahim iddialar, sokak hareketlerinin gürültüsüne getirilerek değil; cesur bir yüzleşmeyle göğüslenebilir.
Ve bu yüzleşme kaçınılmazdır.