Yeniden Refah Partisi Ankara İl Başkanı Yanılmaz’dan sert tepki! “40 bin kişinin katiliyle 'Terörsüz Türkiye' mümkün mü?
Yeniden Refah Partisi Ankara İl Başkanı Mustafa Yanılmaz, Terörsüz Türkiye sürecinde yaşanan şeffaflık eksikliğine tepki göstererek, “Terörsüz bir Türkiye istiyorsak, 40 bin kişinin ölümünden sorumlu teröristbaşını ve onun himayesindeki yapıların bu süreçte muhatap alınmasını doğru bulmuyoruz” dedi.
Yeniden Refah Partisi Ankara İl Başkanı Mustafa Yanılmaz, kamuoyunda ‘Terörsüz Türkiye’ komisyonu olarak bilinen Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonuna ilişkin Yeni Ankara’ya özel açıklamalarda bulunarak, sürecin şeffaflıktan uzak ilerlediğini ve kamuoyunun yeterince bilgilendirilmediğini söyledi.
“40 BİN KİŞİNİN KATİLİYLE ‘TERÖRSÜZ TÜRKİYE’ MÜMKÜN MÜ?”
Yanılmaz, Terörsüz bir Türkiye hedefinin herkesin ortak arzusu olduğunu belirterek, “Elbette ki herkes terörsüz bir Türkiye ister; ancak bu başlık güzel olsa da içeriği birçok soru işareti barındırmaktadır. Vatandaşlarımıza şu soruyu sormak gerekir Terörsüz bir Türkiye'yi oluşturmak için, 40 bin kişinin katili olarak hüküm giymiş ve genel başkanımızın ifadesiyle ne Ankara’da ne de başka bir yerde görmek istemediğimiz bir terörist başının muhatap alınmasını doğru buluyor musunuz?” ifadelerini kullandı.
“TERÖRÜN KAYNAĞIYLA BARIŞ OLMAZ”
Bu tür problemlerin kaynağı olan aktörlerle çözüme ulaşılamayacağını vurgulayan Başkan Yanılmaz, şunları söyledi:
“Bir problem, o problemin sebebi olan aktörle çözülemez. Bu konuda dikkat çekmemiz gereken iki temel husus vardır. Birincisi, bu süreç başladığında ve kardeşlik projeleri gibi benzer girişimler gündeme geldiğinde, her zaman şu tavsiyede bulunduk: Bu sorunun çözüm yeri TBMM'dir. Bu çatı altında kurulacak bir komisyon ile, siyasi iradenin kararı doğrultusunda bu mesele çözüme kavuşturulmalıdır. Eğer gerçekten böyle bir problem varsa, çözüm adresi de burasıdır. Ancak geldiğimiz noktada görüyoruz ki, terörün ana sebebi olan kişi ve yapılarla muhatap olunarak bu problemin çözülmesi mümkün değildir. Bu kişilerin görüş ve yaklaşımlarını dikkate almayı son derece yanlış buluyoruz.”
"SÜRECİN ARKASINDA NE VAR?"
Yanılmaz, komisyonun kuruluş sürecine dair şeffaflık eksikliği yaşandığına işaret ederek, “İkincisi ise, komisyon oluşturulurken sürecin başında birtakım konuların ısrarla oyundan gizlenmiş olmasıdır. Acaba öncesinde bir pazarlık yapılmış mıdır? Taraflar arasında verilmiş sözler veya yapılan anlaşmalar var mıdır? Daha önceden bazı kararlar alınmış ve bu kararlar karşılıklı olarak taahhüt edilmiş de, TBMM'de kurulan komisyon sadece bu kararları kısmen açıklayıp onaylayan bir noter makamı gibi mi işlev görmektedir? Süreç, sanki bu şekilde ilerliyor izlenimi vermektedir.” ifadelerine yer verdi.
“GARANTÖR ÜLKE KİM?”
Abdullah Öcalan’ın garantör ülke talebine dikkat çeken Yanılmaz, sözlerine şu şekilde devam etti:
“Ayrıca teröristbaşıyla konular ilk gündeme geldiğinde, Abdullah Öcalan’ın şöyle bir açıklaması olmuştu: 'Biz bu konuyu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile evet, konuşabiliriz; ancak bir garantör ülke istiyoruz.’ demişti. Bu garantör ülke anlaşması yapıldı mı, yapılmadı mı? Eğer yapıldıysa, kimle yapıldı ve içeriği nedir? Bu garantör ülke kimdir? Şu anda bu konu hakkında hiçbir açıklama yapılmıyor. Ancak eğer böyle bir anlaşma varsa, bu ülkenin kim olduğunu kamuoyunun bilmesi gerekir.”
“GİZLİLİK KARARI SÜRECİ ŞEFFAFLIKTAN UZAKLAŞTIRDI”
Başkan Yanılmaz, TBMM'de kurulan terörle mücadele komisyonun gizlilik kararını eleştirerek, şunları kaydetti:
“Bu süreçle ilgili bir diğer endişemiz şudur: TBMM'nde bu komisyon oluşturulurken, partimiz içerisinde bu komisyona üye verilip verilmemesi konusunda Genel Başkanımızın öncülüğünde nezaketli ve kapsamlı bir istişare yapılmıştır. Daha sonra komisyona bir temsilci gönderme kararı aldık. Ancak komisyon, çalışmalarına başlamadan hemen önce gizlilik kararı aldı. Bu gizlilik kararının ardından komisyonun, çalışmalarını 10 yıl boyunca devlet sırrı kapsamına alma kararı, bizim gönderdiğimiz temsilcinin asli amacının dışına çıkmasına neden olmuştur.”
İran’ın batısından, Irak ve Suriye’nin kuzeyine kadar uzanan hattaki istikrarsızlığın arkasında küresel güçlerin parmağı olduğunu dile getiren Yanılmaz, “Bu irade; Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve İsrail’in oluşturduğu güçtür. Ayrıca, Avrupa’dan da Fransa ve Almanya’nın bu yapıya kısmi destek verdiğini biliyoruz. Bu ülkelerin etkisiyle bölgede bir terör koridoru oluşturulmaya çalışıldı ve yıllarca bu yönde adımlar atıldı. Şimdi, eğer bu ülkelerden herhangi biri garantör devlet olarak sürecin içindeyse, bu ciddi bir sorun teşkil eder. Çünkü bu ülkeler, yıllarca bölgemizde vekalet savaşları yürüttü, terör örgütlerine destek verdi ve onlara hamilik yaptı. Sınırlarımızın hemen ötesine; İncirlik Üssü başta olmak üzere, diğer Amerikan ve NATO üslerinden silah ve mühimmat yığıldı. Bu şartlar altında, terörün başlıca organizatörü olan bu ülkelerin garantörlüğünde terör sorununu çözmeyi nasıl bekleyebiliriz.” diye konuştu.
“TERÖRLE MÜZAKEREYE HAYIR”
Yanılmaz, son günlerde terörle mücadele sürecine dair kamuoyunda yer bulan açıklamalar ve ortaya atılan iddiaların endişe verici olduğunu söyleyerek, şunları söyledi:
“Son günlerde geldiğimiz noktada ise özellikle Kandil kanadının yaptığı açıklamalara, terör örgütünün medya organlarında yer alan ifadelere baktığımızda, TBMM’den bir heyetin teröristbaşı tarafından 'Ben onları ayağıma getireceğim' sözleriyle karşılanacağı iddiası ortaya atılmıştır. Bu çerçevede, komisyonun 'Gidelim, orada da dinleyelim' gibi bir yaklaşım içerisine girmesi, bizleri son derece rahatsız etmektedir. TBMM çatısı altında görev yapan, bu vatanın evlatları olan şerefli milletvekillerinin bir terörist başının ayağına gitmesini asla içimize sindiremiyoruz. Bu sorunun çözümünün, terör örgütüyle değil, kendi ülkemizin kanaat önderleriyle, şehit aileleri, güvenlik güçlerimiz ve bölge halkıyla sağlanabileceğini yıllardır dile getiriyoruz. Nitekim geçmişte, Yeniden Refah Partisi döneminde de bu söylemlerimiz nedeniyle bedel ödemiş bir siyasi hareketiz. Biz, kendi problemlerimizi çözebilecek iradeye ve nezakete sahibiz. Teröristbaşının ya da onun himayesinde ve kontrolünde olan hiçbir yapının bu sürecin muhatabı olmasını doğru bulmuyoruz. Ayrıca bu yapılarla bu sorunun çözülebileceğine de inanmıyoruz.”