Gültekin Uysal'dan, Yeni Ankara’ya bomba açıklama: Adaletin adı da kalmamış, sanı da kalmamış!
DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, siyasi çevrelerde "Bomba etkisi" yaratacak sözlerle iktidarı eleştirdi. Çözüm yollarını sıralarken "Bu işler Sayın Erdoğan'ın zihni ile düzelmez" dedi.
2023 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından oluşturulan “6’lı Masa”da oturan DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, adaletten, ekonomiye, iç siyasetten dış siyasete ve iktidarın DEM parti ile başlattığı süreci değerlendirdi. Uysal, “Adalet ve Kalkınma Partisi'nin adaleti batalı çok oldu. Bu işler ‘zihni sinir’ projeleriyle düzelmez. Sayın Erdoğan'ın zihni ile de hiç düzelmez!” dedi.
Yeni Ankara'ya özel açıklama yapan DP Lideri Gültekin Uysal, şunları söyledi:
“ADALETİN ADI DA KALMAMIŞ, SANI DA KALMAMIŞ”
Adaletin adı da kalmamış, sanı da kalmamış. Yargı camiasına sorsak, vatandaşa sorsak, Türkiye'nin geldiği yer hazin nokta. Devletin en asli vazifelerin başında hukuk adaleti sağlamak gelir. Adalet sadece de adliye saraylarında değil, vergi adaletinizden tutalım, fırsat eşitliğine varıncaya kadar. Maalesef herkesin eşit, birilerinin daha fazla eşit olduğu bir Türkiye var.
Adaletten eğitime, sağlığa, devletin vatandaşına teslim etmesini sağlaması gereken en temel hizmetleri bu ülkede ekonomik gücünüze, siyasi gücünüze, ahbap çavuş ilişkilerimize göre tahsil eder hale gelmişsiniz. Adalet ve Kalkınma Partisi hatalarıyla sınandılar, kaybettiler zaten. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin adaleti batalı çok oldu. Tanıyoruz bu zihniyeti. Bunların zihni arka planını beslendiği kaynakları, ajandalarını, üstü örtülü açık ajandalarını da biliyoruz. Devleti ele geçirmek dediğimiz; önce FETÖ ile yolculuklarını… Sonrasında kademe kademe bir parti devletine dönüşerek bugüne geldik.
Tabii bugün ellerindeki en büyük sopa, maalesef politize olmuş siyasallaşmış yargıdır. Neresinden başlayacağız diye zaman zaman kendimize soruyoruz. İki kaynak var; bir doğruyu, yanlışı, kendimizi sineye çekeceğimiz adalet mekanizması… İkincisi de ahlakı, etiği üreteceğimiz, ilim merkezleri… Bu Türkiye’de üniversitelerdir, eğitimdir. Yani ‘yeni baştan başlıyoruz’ dediğimizde de buralardan başlayacağız.
“ÜLKEDE, ADALETE KİMSENİN İNANCI YOK”
Kıbrıs'tan son olarak Halil Falyalı üzerinden, onun yanındaki görevli Cemil Önal’ın açıklamalarına baksanız, büyük takım ortalığa düşmüş. Kayıtlara baksanız, hakimlerin savcıların avukatların ahbap çavuş ilişkileriyle ‘seni ben kurtarırım’ konuşulan rakamlar milyon dolarlar böyle bir ülkede adalete kimsenin inancı yok. Sayın Erdoğan’ın da zaten inancı yok. Geçmişte ‘Bu Anayasa Mahkemesine mi güveneceğiz? Yargıtay'a mı güveneceğiz, bu Danıştay’a mı güveneceğiz?’ demişti. Onların lehine işliyorsa hukuk adalet kabul, işlemiyorsa, kabul değil.
Türkiye Cumhuriyeti devletinde, milletimizin birliğini, beraberliğini, şemsiye kavramı hukuk ve demokrasiyi, sağlamak mecburiyetindeyiz.
“ADALET ÇÜRÜTÜLDÜ”
Adalet çürüdü, çürütüldü. Çok sistematik bir şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri ile beraber yüksek yargı ve adliyeler hedef kurum haline getirildi. Referandumlarla HSYK'nin yapısının değiştirilmesi, Anayasa Mahkemesinin değiştirilmesi, HSYK eli ile yüksek yargının dizayn edilmesi, topyekûn bugün adına ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ dediğimiz sistemle beraber, bir kişinin aynı anda hem yargıyı, hem yürütmeyi kontrol ettiği bir sürece geçildi. Bu bir faciadır.
Çünkü; ‘demokrasiler = kuvvetler ayrılığı’ prensibine dayanır. Bu insanlığın bir tecrübesinin neticesidir. ‘Kontrolsüz güç güç değildir’ diye bir reklam hafızamıza hemen gelir. Güçleri kontrol altına almak demokrasinin gelişimine hukuk devletinin gelişimine, parlamenterizmin gelişimine, anayasal hukuk devletlerinin gelişimine baktığımızda, bütün mesele keyfi idarelerin hukuk eliyle zapturapt altına alınması, sınırlanması, denetlenmesi ve bu gücün keyfi bir şekilde kullanılmasını engellemek üzerindedir.
“TÜRKİYE’DE ‘MÜSADERE HUKUKU’NA GEÇİLDİ”
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e bir modernleşme çizgimiz varken, şimdi, suyu tersine aktarmaya çalışıyoruz. Bugünün dünyasında hukuk ve demokrasinin başladığı yer mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet hakkının teminat altına alınması, hukuk demektir. Bu ülkede ‘olağanüstü hal dönemleri’ni yaşadık. Şimdi öyle bir düzenlemeler yapıldı ki; Türkiye’de ‘müsadere hukuku’na geçildi.
Bugün artık Türkiye'de ikili bir hukuk sistemi var. İktidarın safındaysanız, her şey hak. ‘Meksika Sınırı’ gibi bir sınır çizmişler. İktidarın tarafındaysanız, o tarafta günah bile yok! Ama bu iktidara muhalifseniz bir düşman hukukuna muhatapsınız. İşte böyle bir hukuk düzeni içinde Türkiye debeleniyor. Ama milletimizin bu coğrafyada bir kamu düzeni idraki var. O nedenle Türkiye'de bütün olumsuzluklara rağmen düzen kamu düzeni var.
Eskiden kabadayı dediğimiz insanlar vardı. Şimdi sentetik mafyalar çıkmış. Yani bu uyuşturucu işinin ve bu sanal bahis baronlarının üzerinden kayıt dışı bir ekonomi maalesef her alana sirayet etmiş durumda. O açıdan bakınca ülke dört nala felakete gidiyor
“UZUN SÜRELİ İKTİDARLAR BÖYLEDİR"
Demokrasi kavramının altında Türkiye'de ana muhalefet partisinin kayyum atama tehdidi ile karşı karşıya kaldığı bir iklimde konuşmanın manası yok. Bunun adını koymak lazım. Bugün bir demokrasi yok. Türkiye’de sınırlı bir demokrasi vardı. Melez bir demokrasi vardı. Bir takım otoriter, totaliter tonlamalar ile özellikle Mart yerel seçiminden itibaren bir daha sandıktan kendi lehine bir netice çıkaramayacağını görmüş iktidar var. Türkiye’de demokratik rekabeti yok etmek için bir hazırlık içerisinde.
Çünkü uzun süreli iktidarlar böyledir. Oturdukları koltuklar mülkiyetleri haline gelir. Millete yaslanarak geldikleri o koltuklarda artık devletin gücü, kolluğun gücü, istihbaratın gücü, devletin mali imkanları, kadroları kaynakları bütün bunları vatandaşın üzerinde bir sopa, öbür tarafıyla bir havuç sopa politikasıyla iktidarda kalmaya çalışırsınız. Bu günkü iktidarın da düştüğü çaresizlik bu. Dört tane beş yıllık kalkınma planı uygulayacak zaman tanımış Türk milleti.
Bir 5 yıl daha versek Türkiye'nin önüne koyabileceği bir hayalleri, programları yok. Sadece ve sadece ‘Allah'ın bu asırda bize bahşettiği güya biri var(!) Onun iktidarını her ne pahasına olursa olsun sürdürelim, ona tabi olalım. O da ne biliyorsa okusun’ diyenler var. Ama, Anadolu’da bir tabir var; ‘İmamın ne okuduğunu biliyoruz’ diye… İşte biz de Türkiye'de Sayın Erdoğan'ın ne okuduğunu artık biliyoruz.
“YENİ TÜRKİYE BU”
İşinize geliyorsa yeni Türkiye bu. Yeni Türkiye’de, eski Türkiye yeni Türkiye diyerek kendilerinden önce adeta sanki Türkiye Cumhuriyeti devleti yok gibi davrananlar, bilmeli ki ağaç kovuğundan kimse çıkmadı. Bu iktidar da çıkmadı. İmkan ve imtiyazlarını kullandığınız bu devletin geçmişini yok varsaydıkları gibi, bu büyük ülkenin de geçmişini alakart menü… İşlerine geleni lehlerine yazacak şekilde, bugünün kavgasına cephane yapmak için, bir takım tarihi meseleler de dahil olmak üzere kullanan bir iktidar var.
Tabii üzücü, TÜİK başta olmak üzere bu tür kurumlar hakem kuruluşlardır. Buranın verilerine sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının değil, uluslararası düzlemde de ihtiyaç duyulur. Hangi veriyi merkeze alarak plan yapacaksınız? Veri yanlışsa hangi değerlendirmeyi yapacaksınız?
Bugün Türkiye’deki kurumların, Sayın Erdoğan'ın ihtiyaçlarına göre rakamları çarpıtarak enflasyon oranı belirlenmiş olması milyonlarca insanımızı mağdur etmektedir. 2005 yılında asgari ücretle 15 altın alınırken, bugün üç küçük altın alır hale gelinmişse bunun müsebbipleri var.
Sayın Erdoğan'ın uyguladığı emeklilik politikasıyla bugün 40 bin TL'nin üzerinde emekli maaşı alması gerekenler, 14-15 bin TL maaş alır hale gelmiş. Bunun bir bedeli var. Ama çarpıtılmış dini, milli hamasî bir takım söylemlerle bu kaynakların milyonların yerine, çok daha dar çerçevede iktidarın etrafında oluşmuş bir dar kümeye kaynak olarak, zenginlik olarak aktarılmasından ibaret.
Totaliter rejimler böyledir. Ülkeyi yönetenler, üç kuruşluk hırsızlık yapacak diye 100 lirası heba olur. Türkiye'nin de hali bu. Bu açıdan üzüntü verici. Tekrar kurumların güvenliğini sağlamak baştan aşağı sadece bir restorasyon değil, adeta bir kurucu vazife ile beraber yeniden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve milletinin tarihi yürüyüşünü devam ettirebilmesi için çok süratli zaman değerlendirme mecburiyeti var.
“2023 SÜRECİNİ İYİ YÖNETEBİLSEYDİK”
2023'ün sürecini iyi yönetebilseydik, isimlerden bağımsız bir şekilde neticeye gidebilecek bir iklim vardı. Türkiye’de bugün de yüzde 65 civarında, son anketlere baktığınızda da görüyorsunuz bunu. Kati surette Erdoğan'a oy vermem diyen kitle sayısı yüzde 57 seviyesinde. Ama kabaca yüzde 65 civarındaki vatandaşımız bu keyfi rejime, cumhurbaşkanı hükümet sistemine itiraz eder hale gelmiştir. Bunları azami düzeyde sandığa taşımak bizim vazifemizdir. Sayın İmamoğlu'yla Sayın Mansur Yavaş ilgili ilgili meseleler, en nihayetinde CHP’nin kendi iç düzleminde ele alınacak konulardır. Partiler tüzel kişilikleri itibari ile hukuk kurar.
“AR DAMARI OLMUŞ, KÂR DAMARI”
Türkiye'nin kendine has özel şartları var o noktada o değerlendirmeleri Türkiye'de şunu söyledim geçmişte, ana muhalefet liderinin aday olmasından daha tabii ne olabilir ki? Ama Türkiye'de tabi kutuplaşmanın getirdiği Sayın Erdoğan'ın yüzde 50 + 1 dengesi dolayısıyla işte bütün yalanlar ortaya çıktı. ‘Altılı masanın altında HDP var’ diyenler, bugün Öcalan’ı serbest bırakmak için terör örgütünü meşrulaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Şimdi yüreğimiz kanıyor. Bu kadar itham, bu kadar yalan dolan ve iftiradan sonra insanların hiç mi yüzü kızarmaz? Sormak istiyorum; ‘Neyi ar sayarsınız?’ diye. Ama, ardamarı olmuş kar damarı!..
“TİLKİNİN 40 HESABI VAR, HEPSİ KÜMES ÜSTÜNE"
Etnik bölücü hareketlerin nihai programı değişmez. PKK yöneticilerinden Cemil Bayık'ın bir açıklaması vardı bir ay önce, ‘Öcalan silahlı mücadeleyi, bir uyanışı başlattı, başardı. Şimdi siyasi mücadele ile bağımsız Kürdistan'ın oluşması için çabalayacağız' diyordu.
Nihai programların ifade ediyorlar zaten. Terörle mücadele Türkiye'de etnik bölücü siyasetle mücadelenin bir parçası. Bugün zaten PKK'nın Doğu'da, Güneydoğu'da ve dağda bir işi kalmadı. Silahlı mücadeleyi terörle, şiddet yoluyla propaganda yapma yolunu tercih ederek mevzi kazanmaktı. Kendisi dışındaki 80 öncesi sonrası, Kürt örgütlerini de tasfiye ederek kendi içerisinde sadece sivil vatandaşları öldürmedi. Terör örgütünün içerisinde yüzlerce, binlerce infaz yapmış, terör örgütüne katılmış kadınların göğüslerini kesecek kadar canileşmiş bir lider ve lider kadrosu var. Bunları görmezden gelemezsiniz. bunu bilmelerine rağmen maalesef, manipüle edilerek Öcalan'ın neredeyse Türkiye'yi kurtaracak, neredeyse Kürt halkını kurtaracak orada bir kişi haline getirilmesi çok düşündürücü.
Adeta PKK bir tarikat. Kendi keyfince ve bugün megoloman düzeyine çıkmış günübirlik hesaplarla Sayın Erdoğan yüzde 50+1 hesabı kavuşmuyor. Eksik kalan kısmını DEM Partiyi tamamen Öcalan'ın altına sürerek Demirtaş ve onun temsil ettiği damarın etkisizleştirildiği bir süreç var. Hani 'tilkinin 40 hesabı var 40'ı da kümesler üzerine' derler, aynen öyle bir süreç yaşıyoruz. Bunlar seçime yönelik hesaplardır.
“KADEME KADEME PARTİ DEVLETİNE”
Ama bunun maliyetinin olumsuz olduğunda yanlışların attığınız adımlara sadece günübirlik bakamazsınız. Ya burada temel bir hatayı siyasi bir akılla değerlendirmeniz lazım. Ama kademe kademe parti devletine dönüşmüş olmanın getirdiği bir takım zafiyetler var. İstihbari bir akılla bir süreç yürüyor. Bir dar alana sıkışmış hesap kitap var.
Türkiye’de propaganda yaparlarken, “Suriye'nin kuzeyinde bir PKK devleti kuruluyordu. biz bunu engelleyecektik” diyorlardı. Mazlum Abdi Şam’da Ahmed Hüseyin eş-Şara ile anlaşma imzaladı. Türkiye'nin haberi yok. Sonra Apar topar, Suriye’ye gittiler. Sayın Fidan'ın “Biz de anlaşmanın maddelerini anlamaya çalışıyoruz" demesi çok acı. Bu durum, endişemizi daha da derinleştirecek bir tavırdır.
“ERDOĞAN İÇİN, NE PAHASINA OLURSA OLSUN KENDİ İKTİDARI DEVAM ETSİN"
Türkiye'nin dış politika ile ilgili ağzını açamaz hale geldiği, işte Trump!..
Neredeyse Türkiye'de Sayın Erdoğan ve destekçileri, yayın organlarına baksanız Trump'ın kazanması için dualar edildi.
İşte o Trump…
Bugün Gazze'nin boşaltılmasını teklif eden, oranın bir turizm sahası haline getirilmesini teklif eden, Osmanlı İmparatoru'nun Kudüs'ü terk edişinin 100. yılında Kudüs'ü tekrar başkenti ilan eden o Trump.
Böyle savrukluk var. Ama Sayın Erdoğan için tek güç var; her ne pahasına olursa olsun kendi iktidarı devam etsin istiyor.
“KIBRIS’I VERMEYİ BİLE GÖZE ALMIŞ BİR İKTİDAR VAR”
Hamasi bir takım sözler, propagandalar, fiiliyatta ortaya çıkardığı zafiyetin üstünü örtemiyor maalesef. Türki Cumhuriyetler, kardeş ülkelerimiz onların böyle bir sürecin içerisine tedbir almamış olması Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yönetenlerin o gündür bugündür “ak sakallı” dedikleri Binali Yıldırım nerede? Yeni Türk dünyası ile ilgili parti içerisinde son kongresinde başkanlık oluşturdular. Göstermedik bu yapılar. Yani onlar nerede? Milletimizin böyle bir endişesi var, tabi Kıbrıs meselesi iktidar için sadece bir 2004 Annan Planı'yla beraber, 2005 Cumhurbaşkanlığı seçimleri hafızamızda. O dönemde de Kıbrıs'ta bulundum ben. Annan Planı sürecinde, o gün de Avrupa Birliği çerçevesinde kendi iktidarları için Kıbrıs'ı vermeyi bile göze almış bir iktidar var.
Şimdi çıkmışlar, Doğu Akdeniz'de haklarımızdan bahsediyorlar. Rumlar ‘evet’ demiş olsaydı bu bahsettiğiniz haklardan hangisi elinizde kalacaktı?
“PARTİ OLARAK KIBRIS ZİYARETİMİZ OLACAK”
Yakın zamanda parti olarak bir Kıbrıs ziyaretimiz olacak. Kıbrıs ile ilgili olan biteni, hem Kıbrıs'ın kamuoyunu, hem uluslararası düzlemin yanında bu son Halil Falyalı üzerinden ortaya saçılmış rüşvet iddialarını yerinde inceleyeceğiz. Maalesef Türkiye'yi yönetenlerin şahsi zafiyetleri, yolsuzluk usulsüzlüklere bulaşmışlıkları uluslararası düzlemde Türkiye'nin aleyhine bir milli güvenlik açığına dönüşüyor.
"TÜRKİYE'NİN TOP YEKÜN AKIL KOYARAK HAREKET ETMESİ LAZIM"
Bilerek ve istenerek Türkiye'de tarım tasfiye edildi. Kurumları yağmalandı. Sayın Erdoğan'ın şahsında da, AKP’nin kuruluşundan itibaren uluslarası ittifaklarla akitlerine baktığımızda küresel kapital finans sisteminden bir rol aldılar. Tarım başta olmak üzere 80 yıllık Cumhuriyetin tüm iktisadi altyapısını tasfiye etmek üzerine başardılar.
Ülkeyi yönetenler Senyoraj haklarını aldılar. (Senyoraj, bir devletin para basma yetkisini kullanarak elde ettiği gelir olarak tanımlanır. Hükümetler için bu, ek bir vergi koymadan kaynak yaratmanın bir yoludur.)
Kamu iştiraklerinden, birliklere varıncaya kadar bu alan maalesef tarumar edildi. Türkiye bugün Ege bölgesinden başlayarak susuzlukla karşı karşıya. İki hafta önce Aydın'da DSİ çiftçilere “Su gerektirmeyen ürünler ekin diye” tebligatta bulundu. Buralar Türkiye'den bereketli ovaları. Bütün bunları planlamamışsınız, büyük liderimiz Demirel'in başlattığı GAP’ı bunca zaman iktidarda olduğunuz halde tamamlamamışsınız, yakın zamanda bu işlere sarılır hale gelmişsiniz.
O açıdan biz nereden geldiğimizi biliyoruz. Türkiye'nin tarımdan, hizmet sektörüne ve sanayi sektöründe yeniden yapılanması lazım. Türkiye, ucuz iş gücüne dayalı yoğun istihdam gerektiren sektörlerde maalesef yanlış politikalar neticesinde üstünlüğünü kaybetti. Önümüzdeki süreçte, Türkiye'nin topyekûn bir akıl koyarak hareket etmesi lazım.
"TÜRKİYE ÇOK MEVZİ KAYBETTİ”
Türkiye çok mevzi kaybetti. Tarımda çok ciddi bir nüfus kopuşu var. Bugün tarım en son devletin verilerine bakarsak görürüz. Gayri Safi Milli Hasıla içerisinde tarımın aldığı paya baksanız 5.8'ler civarında. Bu bile başlı başına zaten Türkiye'de tarımın nereye geldiğinin göstergesidir.
Bütün sektörleri bir ahenk içerisinde azami Türkiye’nin lehine refah üretecek bir politik çerçeveye kavuşturmanız lazım. Adeta bir yağma dönemi. İthalat politikası ile geldiğimiz noktada Türkiye'de yakınlarda ziraat odaları açıklama yaptı. Türkiye de, çiftçi yaşı 59'a gelmiş. Kopan tekrar dönmüyor. Kartellerin şirketlerin, yani toprakların el değiştirmesinden stratejik boyutu gıda güvenliğidir. Bunun boyutu artık milli güvenliğin çok önemli bir parçası haline gelmiştir.
“BU PROBLEMLER SAYIN ERDOĞAN’IN ZİHNİ İLE DÜZELMEZ”
Türkiye'nin avantajı var. Ama iklim krizinden başlayarak su meselesi Türkiye'nin güneyinin Çölleştiği güney ikliminin iç Anadolu ya kaydığı bir süreç de var önümüzde. Bütün bunları da göz ardı edemeyiz. Türkiye’nin bu alanda fiyat istikrarını sağlayacak, üretim istikrarını sağlayacak, vatandaşa enflasyon olarak yansımayacak politikalar ortaya koymak lazımdır.
Ama şimdi iktidar sıkıştı mı? Bir takım sanal propagandalarla, sanal icatlarla oraya çıkıyor. Sokaklar aç. Bu problemler ‘Zihni sinir’ projeleriyle düzelmez. Sayın Erdoğan'ın zihni ile hiç düzelmez!