İfade özgürlüğünün eşiğinde: Türkiye'de sanat ve yargı arasındaki ince çizgi
Türkiye’de sanat ve ifade özgürlüğü, yargısal süreçlerin gölgesinde tartışılıyor; adil yargılama arayışı, toplumsal önceliklerle kesişen bir sınavdan geçiyor.
Değerlendirme yazısı
Türkiye’de son dönemde sanat ve ifade özgürlüğü üzerine yaşanan olaylar, kamuoyunda geniş yankı buluyor. Müzik, performans ve mizah gibi yaratıcı alanlara yönelik müdahaleler, hem bireysel özgürlükler hem de toplumsal meselelerin gölgesinde tartışma yaratıyor. Bu süreçler, adil yargılama ilkelerinin uygulanışını sorgulatırken, bazı gözlemcilere göre hukuki bir zeminden farklı dinamiklere kayan bir tablo sunuyor.
SAHNE KIYAFETLERİ VE SORUŞTURMA: MANİFEST GRUBUNUN HİKAYESİ
Eylül başında, Manifest adlı kız grubu Mina Solak, Esin Bahat, Zeynep Sude Oktay, Lidya Pınar, Sueda Uluca ve Emine Hilal Yelekçi’den oluşan ekip Küçükçiftlik Park’ta 12 bin seyircili ilk 18 yaş üstü konserini verdi. Sahne kıyafetleri ve dans koreografileri sosyal medyada tartışma yarattı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “hayasızca hareketler” ve “teşhircilik” suçlamalarıyla soruşturma başlattı. Grup üyelerine adli kontrol ve yurt dışı çıkış yasağı talep edildi; sosyal medya hesaplarını kapattılar. Erzurum Büyükşehir Belediyesi, turne kapsamındaki konseri iptal etti. Grup, turneyi tamamen durdurarak özgür ifade hakkı üzerine bir manifesto yayımladı.
ŞARKI SÖZLERİNDEKİ ANLAM ARAYIŞI: MABEL MATİZ VE “PERPERİŞAN” DAVASI
5 Eylül’de yayımlanan “Perperişan” şarkısı, Mabel Matiz’in (Fatih Karaca) kariyerinde yeni bir tartışma başlattı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın talebiyle şarkı, YouTube, Spotify ve Apple Music’te engellendi; gerekçe, “kamu düzeni ve genel sağlığa aykırılık” ile gençlerin zihinsel gelişimini olumsuz etkileyebileceği iddiasıydı. İçişleri Bakanlığının suç duyurusu üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, müstehcenlik soruşturması açtı. Matiz, ifadesinde şarkının bir Fransız bestesi üzerine yazıldığını ve birleştirici bir mesaj taşıdığını belirtti. Yurt dışı çıkış yasağı, Londra konserini etkiledi. Matiz, sosyal medyada “sofrada bereket, sokakta selamet” gibi dertler varken bu tartışmalara odaklanmayı sorguladı.
MİZAHIN SINIRLARI: “SOĞUK SAVAŞ” PROGRAMINDAKİ ŞAKA VE GÖZALTILAR
YouTube’daki “Soğuk Savaş” programının “Gülersen Kaybedersin” bölümünde, sunucu Boğaç Soydemir ve konuk Enes Akgündüz’ün bir hadis üzerinden yaptığı kelime oyunu, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla soruşturmaya dönüştü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, içeriği Hz. Muhammed’e yönelik nefret söylemi olarak değerlendirdi; iki isim gözaltına alınıp tutuklandı. Soydemir, özür dileyerek şakanın izleyici önerisi olduğunu ve yayından kaldırıldığını açıkladı. Hukukçular, mizahın ifade özgürlüğü kapsamında ele alınması gerektiğini savunurken, kararın orantılılığı tartışılıyor.
TOPLUMSAL SORUNLAR GÖLGESİNDE KÜLTÜREL MÜDAHALELER
Bu olaylar, Türkiye’nin ekonomik sıkıntılar, kadın cinayetleri, çocuk işçilerin yaşamını yitirmesi ve okullardaki taciz iddiaları gibi daha acil meselelerle karşı karşıya olduğu bir dönemde dikkat çekiyor. TÜİK verilerine göre, 2025’te işsizlik oranı yüzde 10’un üzerinde seyrederken, kadın cinayetleri 2024’te 400’ü aştı. Çocuk işçiliği kaynaklı ölümler ve eğitim kurumlarındaki güvenlik sorunları, kamuoyunda derin endişe yaratıyor. Bu bağlamda, sanatçıların kıyafet, şarkı sözü veya mizah gibi ifadelerine yönelik müdahaleler, bazı gözlemcilere göre önceliklerin gölgesinde kalıyor. Hukuki süreçlerin, toplumsal yaraları iyileştirmek yerine bireysel ifadeleri hedef alması, kaynakların ve dikkatin daha geniş sorunlardan uzaklaşmasına yol açabilir.
GEÇMİŞTEN GELEN YANKILAR: TEKRAR EDEN DESENLER
Sanata müdahaleler, Türkiye’de yeni değil. 1934’te geleneksel Türk müziğinin radyo yasağı, 1980 darbesinde Cem Karaca ve Selda Bağcan’ın tutuklanmaları, 2018’de TRT’nin 208 şarkıyı “ahlaksızlık ve terör teşviki” gerekçesiyle engellemesi, Zeytinli Rock Festivali iptalleri ve Ezhel’in uyuşturucu temalı şarkısı nedeniyle hapis cezası, benzer bir çizgiyi izliyor. Mabel Matiz’in 2022’deki “Karakol” klibi de RTÜK tarafından engellenmişti. Bu tekrarlayan desen, yargı süreçlerinin hukuki bir çözüm arayışından ziyade toplumsal veya idari baskılara kayabileceğini gösteriyor.
ADALET VE ÖZGÜRLÜK ARASINDA BİR DENGE ARAYIŞI
Bu gelişmeler, Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan adil yargılama ilkesini test ediyor. Hukuk uzmanları, süreçlerin şeffaflık ve orantılılık ilkelerine uygun yürütülmesinin, hem bireysel özgürlükleri hem de kamu güvenini koruyacağını vurguluyor. Sanat ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler, daha geniş toplumsal meselelerin çözümü için ayrılması gereken enerjiyi başka bir yöne çevirebilir. Bu nedenle, yargı süreçlerinin hukuki bir zeminde kalması, toplumun adalet algısını güçlendirmek için kritik görünüyor.