Tükenmiş genç kadınların sessiz çığlığı! Eteğin kısa, başın örtülü, çocuğun var...
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nde yayımlanan saha verileri, Türkiye’de genç kadınların eğitim ve istihdamdan dışlanmasına yol açan görünmez baskıları ortaya koyuyor.
Türkiye'deki NEET (Ne Eğitimde Ne İstihdamda Olan) Gençler üzerine yapılan kapsamlı araştırmada çarpıcı sonuçlar çıktı. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Gününde yeniden gündeme gelen rapora göre Türkiye’de genç kadınlar, eğitim ve istihdama erişimde çok boyutlu engellerle karşı karşıya.
KADINLARIN KIYAFETLERİ İŞ GÖRÜŞMELERİNDE TARTIŞMAYA AÇILIYOR
Kadın katılımcıların büyük bölümü, iş arama süreçlerinin cinsiyetçi kalıplarla sınırlanmasından şikâyet ederken, “tesettürlü olmak” ya da “etek boyu” gibi dışsal unsurların dahi iş bulma ihtimalini etkilediğini anlatıyor. İş görüşmelerinde “Yakında evlenecek misin?” veya “Çocuk yapmayı düşünüyor musun?” gibi soruların rutinleştiği, kadınların diğer adaylardan daha nitelikli olsalar bile erkek adayların tercih edildiği aktarılıyor. Raporda bir genç kadın, “En uygun aday bendim ama sırf kadın olduğum ve yakında evleneceğim için bir erkek tercih edildi” sözleriyle deneyimini özetledi.
TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ TABLOYU AĞIRLAŞTIRIYOR
Toplumsal cinsiyet rolleri bu tabloyu belirgin şekilde ağırlaştırıyor. Araştırmaya göre erkeklerin istihdamda olma olasılığı kadınlara kıyasla 3,17 kat daha yüksek. NEET (ne eğitimde ne istihdamda) olma ihtimali ise kadınlarda yaklaşık 2,5 kat fazla. Kadınların üçte biri işgücüne katılamama nedenini ev içi bakım ve aile sorumluluklarıyla açıklarken, aynı gerekçeyi belirten erkek oranı yüzde 1’in bile altında. Çocuk sahibi genç kadınlarda bu baskı daha da görünür hâle geliyor. Dinlenmek için dahi zaman bulamadığını söyleyen katılımcılar, “Çocuklar uyuduktan sonra televizyon açık kalıyor ama ben sadece beynimi dinlendiriyorum” sözleriyle tükenmişlik hissini anlatıyor.
EKONOMİK BAĞIMLILIK VE SÖZ HAKKI KAYGISI
Ekonomik bağımlılık, genç kadınların hayatında en sert kırılmalardan biri olarak öne çıkıyor. Çalışmayı bırakan katılımcılar, harcamaları üzerinde söz hakkı kaybettiklerini ve karar alma süreçlerinin “Alabilir miyiz, yapabilir miyiz?” sorularına sıkıştığını vurguluyor. Maddi bağımlılık beraberinde otonomi kaybını getirirken, aile veya eş baskısının bu boşluğu daha da büyüttüğü aktarılıyor.
ZORLA EVLİLİK VE EŞTEN AYRILAMAMA PROBLEMLERİ
Aile desteği hem kolaylaştırıcı hem sınırlayıcı bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Çocuk bakımında özellikle anne desteğinin kritik olduğu vurgulanırken, desteğin yokluğu genç kadınların yaşam yolunu dramatik biçimde değiştirebiliyor. Zorla evlilik, eğitimi yarıda bırakma veya eşten ayrılamama gibi sonuçlarla karşılaşıldığı belirtiliyor. Aile içinde karar süreçlerine katılımın sınırlı olduğu, özellikle evli ve aileyle yaşayan genç kadınlarda erkek egemen tutumların belirleyiciliğini koruduğu ifade ediliyor.
DÜZENSİZ VE SİGORTASIZ ÇALIŞMA DENEYİMLERİ
Genç kadınların çalışma deneyimleri ise kısa süreli, düzensiz ve çoğu zaman sigortasız. Katılımcılar, hak gasplarının yaygın olduğunu, işten ayrıldıklarında hiçbir haklarını alamadıklarını dile getiriyor. Bazıları taciz veya baskı nedeniyle işten ayrılmak zorunda kaldığını aktarırken, bir görüşmeci “Odada üstümü değiştirirken kapıdan izlendiğimi fark edince işi bıraktım” sözleriyle maruz kaldıkları şiddetin boyutunu gösteriyor. İşverenlerin artan taleplerini “tek maaşa çoklu iş” baskısı olarak tanımlayan genç kadınlar, “İşverenler köle arıyor” ifadesini kullanıyor.
GENÇ KADINLAR NERELERDE SOSYALLEŞİYOR?
Sosyalleşme biçimleri de toplumsal rollerle belirleniyor. Öğrenciler daha üretken eğitim odaklı ortamlarda arkadaşlık kurarken, çalışan genç erkeklerde kamusal alanlar; genç kadınlarda ise parklar ve AVM’ler öne çıkıyor. Evli veya çocuk sahibi genç kadınların sosyalleşmesi ev merkezli bir yapıya sıkışıyor ve bu durum izolasyon riskini artırıyor.
Bu bulgular, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nün altını çizdiği yapısal gerçeği yeniden hatırlatıyor.