Bu haberi okurken bile O'nun devrimlerini yaşıyorsunuz! İşte günlük yaşamın içindeki Atatürk mirasları

Atatürk inkılapları, 10 Kasım’da sadece anılmıyor; soyadımızdan hukuka, eğitimden kadınların toplumsal konumuna kadar günlük hayatımızın temelini oluşturmaya devam ediyor. Bugün “normal” kabul ettiğimiz birçok şey, o büyük dönüşümün sessizce süren mirası.

10 Kasım, bir takvim yaprağından ibaret değil; bir ulusun 87 yıl önce fiziken kaybettiği kurucusunun, bugün toplumsal DNA'sında nasıl yaşamaya devam ettiğini gösteren bir sosyolojik aynadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün inkılapları, müzeye kaldırılmış tarihi eserler değil, bugün nefes almamızı sağlayan havanın kendisi gibi "görünmez" hale gelmiş, rasyonel bir yaşam mimarisidir. Bu mimariyi fark etmek, sadece bir anma değil, aynı zamanda modern varoluşumuzu anlama çabasıdır.

"TEBAA"DAN "BİREY"E GEÇİŞİN HUKUKİ İMZASI

Gündelik hayatın belki de en sık kullandığımız belgesi olan kimlik kartı, sadece bir kart değildir. O, "Ahmet oğlu Mehmet" gibi feodal bir aidiyetten, "Ali Yılmaz, T.C. Vatandaşı" gibi net, hukuki bir bireyselliğe geçişin manifestosudur.

Ancak bu devrim, 1934 tarihli Soyadı Kanunu ile tamamlanmıştır. Soyadı, bireyi aşiret, sülale veya dini lakapların belirsizliğinden kurtarıp, onu doğrudan devletin ve hukukun muhatabı haline getirmiştir. Bugün bir banka hesabından tapu işlemine, bir dilekçeden sosyal medya hesabına kadar varlığımızı "soy" üzerinden değil, "hukuki bir birey" olarak tanımlayabilmemiz; o gün atılan o imzanın, bireyin varoluşunu yeniden tanımlamasının sonucudur. Bu, tebaadan yurttaşa geçişin sadece hukuki değil, aynı zamanda zihinsel bir evrimidir.

OKKADAN KİLOYA, CUMADAN PAZARA RASYONEL YAŞAM

Modern hayat, "öngörülebilirlik" üzerine kuruludur. Atatürk'ün dehası, toplumu uluslararası dünyaya entegre etmenin, önce zamanı ve mekanı rasyonelleştirmekten geçtiğini görmesidir.

1926'da Miladi takvime geçiş, Cuma olan hafta tatilinin Pazar'a alınması (uluslararası ticari entegrasyon) ve 1931'de okka, arşın, endaze gibi kaotik ölçülerin yerine kilo, metre gibi uluslararası metrik sistemin getirilmesi; basit birer teknik düzenleme değildi. Bu, ticari hayatı, sosyal yaşamı ve hatta tarımsal üretimi "akla" ve "bilime" dayalı bir standarda kavuşturma operasyonuydu.

Bugün global piyasalarla aynı anda açılıp kapanan bir borsa, uluslararası bir uçuş planlaması veya bir mühendisin çizdiği proje; zaman ve mekan algımızı yeniden kodlayan bu devrimlerin üzerinde yükselir.

FİKRİ HÜR NESİLLERİN HARCINI KARAN EĞİTİM BİRLİĞİ

Bir toplumu bir arada tutan görünmez bağ, ortak dildir. Atatürk'ün belki de en cesur hamlesi olan Harf Devrimi ve ardından gelen Dil Devrimi, bir "yazı" değişikliğinden ibaret değildir. Bu, okuma-yazmayı sarayın ve ulemanın tekelinde olan, nüfusun sadece küçük bir yüzdesinin hakim olabildiği Osmanlıcanın karmaşık yapısından kurtarıp, halkın tamamına mal etme projesidir.

Hemen öncesindeki Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ise, bu dil devriminin zeminini hazırlamıştır. Eğitimi medrese ve mektep ikileminden kurtarıp, laik ve bilimsel bir potada eritmiştir. Bugün, Türkiye'nin en ücra köşesindeki bir kişinin telefondan okuduğu bir yazıyı anlayabilmesi, ortak bir dilde ulusal meseleleri tartışabilmemiz ve bilimsel terminolojiyi kullanabilmemiz; bu iki devrimin "ulusal bilinci" inşa etme başarısıdır.

MİRASTAN NİKAHA MODERN AİLEYİ KURAN LAİK İMZA

Günlük hayatımızın en "mahrem" alanları olan aile, evlilik, miras gibi konuların nasıl düzenlendiği, o toplumun medeniyet seviyesini gösterir. 1926'da kabul edilen İsviçre Medeni Kanunu, bir ithalattan öte, bir zihniyet devrimidir.

Bu kanunla, erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanma hakkı (talak) kaldırılarak, evlilik "resmi nikah" ile devletin güvencesine alınmıştır. Kadın ve erkeğe miras ve boşanmada eşit haklar tanınmıştır. Bu, kadını kamusal alana çıkaran siyasi haklardan bile daha derin bir toplumsal dönüşümdür; çünkü kadını önce "aile içinde" birey yapmıştır.

Aynı şekilde, İtalyan modelinden alınan Ceza Kanunu ile hukukun kaynağı "şer'i" (dini) olmaktan çıkarılıp "beşeri" (insani-laik) bir temele oturtulmuştur. Bugün bir anlaşmazlıkta kadıya değil mahkemeye gitmemiz, tüm eylemlerimizin kaynağını ilahi metinlerde değil, parlamentonun yaptığı yasalarda aramamız; devletin ve toplumun laiklik denen o "işletim sistemi" üzerinde çalıştığını gösterir.

Bu nedenle 10 Kasım'da anılan, sadece bir liderin hatırası değildir; bugün "normal" kabul ettiğimiz, üzerine düşünme gereği bile duymadığımız her modern refleksimizin mimarisidir. Soyadımızdan takvimimize, alfabemizden medeni haklarımıza kadar, Atatürk inkılapları birer yasa metni olmaktan çıkmış, gündelik hayatımızın sorgulanmayan birer parçası haline gelmiştir.

SON DAKİKA HABERLERİ
Sonraki Haber