Avukat Emine Aslan: “Dönüşüm betonu değil insanı merkeze almalı”
Türkiye'de, özellikle eski ve dayanıksız yapıların yoğun olduğu Ankara’da kentsel dönüşüm, artık sadece bir imar meselesi değil yaşam hakkının bir gereği haline geldi. Avukat Emine Aslan, kentsel dönüşüm sürecini hukuki boyutlarıyla Yeni Ankara'ya anlattı.
Kentsel dönüşüm, Ankara’da yalnızca yapı yenileme değil, can ve mal güvenliği açısından bir zorunluluk haline geldi. Avukat Emine Aslan, dönüşüm sürecindeki hukuki hakları ve dikkat edilmesi gerekenleri Yeni Ankara’ya değerlendirdi.
“KENTSEL DÖNÜŞÜM, BİNA YENİLEMENİN ÖTESİNDE BİR YAŞAM POLİTİKASIDIR”
Kentsel dönüşümün öznesi betonu değil insanı merkeze alan bir anlayış olması gerektiğini vurgulayan Emine Aslan, "Mesele sadece bina yenilemek değil, can güvenliğini sağlamak, yaşanabilir şehirler kurmak ve gelecek kuşaklara sağlıklı bir yaşam alanı bırakmaktır." dedi.
ANKARA'DA ÖZELLİKLE ESKİ YERLEŞİM ALANLARI RİSK ALTINDA
Aslan, Ankara’da dönüşüm ihtiyacının en net şekilde hissedildiği bölgeler arasında Yenimahalle ilçesine bağlı Demetevler semtini örnek gösteriyor. Aslan’a göre, bu bölgede bitişik nizamla inşa edilmiş ve büyük çoğunluğu 50 yılın üzerinde olan yüksek katlı yapılar ciddi riskler barındırıyor.
Keçiören de benzer sorunlarla karşı karşıya. Eski yapı stoğunun fazlalığı ve yoğun nüfusun getirdiği baskı nedeniyle ilçede dönüşüm kaçınılmaz hâle gelmiş durumda. Altındağ ise sadece fiziksel yapılar açısından değil, sosyoekonomik koşullar bakımından da dönüşüm ihtiyacının belirgin olduğu alanlardan biri olarak dikkat çekiyor.
“KENTSEL DÖNÜŞÜMDE ODAĞIMIZ BETON DEĞİL, İNSAN OLMALI”
Türkiye’de deprem olgusunun artık sadece bir doğa olayı değil, riskli ve dayanıksız yapı stoğu nedeniyle toplumsal bir tehdit haline geldiğini vurgulayan Aslan, bu durumun kentsel dönüşümü ertelenemez bir ihtiyaç hâline getirdiğini dile getiriyor. Ancak, bu sürecin yalnızca yapı yenileme çerçevesinde değerlendirilmesinin önemli bir eksiklik olduğunu da ekliyor.
Gerçek anlamda bir dönüşümün; altyapıdan çevre düzenlemelerine, sosyal donatılardan ulaşım planlamasına kadar pek çok unsuru kapsayan bütüncül bir şehircilik anlayışıyla yürütülmesi gerektiğine dikkat çeken Aslan, kent sakinlerinin yaşam kalitesinin bu süreçte en öncelikli unsur olması gerektiğini savunuyor. Ona göre, kentsel dönüşüm sadece kat artışı ya da rant hesaplarıyla sınırlı bir mesele değil; aynı zamanda dayanıklı, adil ve sürdürülebilir kentler inşa etme sorumluluğudur.
Aslan, bu sürece yalnızca ekonomik kazanç odaklı yaklaşmanın, insani yönün gözden kaçırılmasına neden olacağını belirtiyor. Oysa dönüşümün nihai amacının yalnızca depreme dayanıklı binalar değil; aynı zamanda güvenli, sağlıklı ve onurlu bir yaşamı hak eden insanların yaşayacağı mahalleler oluşturmak olduğunu hatırlatıyor.
“DÖNÜŞÜM İÇİN İLK ADIM: RİSK TESPİTİ BAŞVURUSU”
Bir binanın dönüşüm sürecine girmesi için öncelikli olarak riskli yapı tespiti yapılması gerekiyor. Bu konuda vatandaşların lisanslı kuruluşlara ya da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne başvurması gerektiğini belirten Aslan, bu sürecin bilimsel analizlerle yürütüldüğünü söylüyor.
“Binanız riskli çıkarsa, tapuya şerh düşülür ve tahliye ile yıkım süreci başlatılır. Ancak bu noktada her adımı hukukçularla yürütmek vatandaşın lehine olacaktır” uyarısında bulunuyor.
2023 yılında yapılan yasal düzenleme ile birlikte artık kentsel dönüşüm kararlarında tüm maliklerin onayı değil, yüzde 50+1 çoğunluk yeterli. Ancak bu kolaylık, sahadaki sosyal sorunları çözmeye yetmeyebiliyor.
“Dönüşüm yalnızca teknik değil, aynı zamanda sosyal bir süreçtir. Komşuluk ilişkileri, ekonomik beklentiler, psikolojik direnç. Tüm bunlar süreci tıkayabiliyor. Bu yüzden vatandaşın hukuki destek alarak hareket etmesi şart” diyen Aslan, dönüşümde anlaşmazlıkların mahkemeye taşınabildiğini belirtiyor.
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE BİREBİR DAİRE BEKLENTİSİ
Vatandaşların dönüşümden sonra eski dairelerinin birebir aynı metrekarede olmasını istemesi, sürecin tıkanmasına neden olabiliyor. Aslan, bu konuda şunu söylüyor; bana sık gelen sorulardan biri şu oluyor: ‘Eski dairem 90 m² idi, yeni dairem de birebir aynı olmalı.’ Oysa herkes arabasını bayiye götürüp sıfırını alırken fark ödemesi gerektiğini bilir. Kentsel dönüşüm de biraz buna benziyor. Mevcut binanız imar açısından aynı haklara sahipse, yani artı bir yoğunluk veya kat çıkışı söz konusu değilse; müteahhit, aynı büyüklükteki daireyi size kayıpsız veremeyebilir. Çünkü hem yeni bina daha yüksek standartlarda yapılıyor, hem de maliyetler geçmişe göre çok arttı. Özellikle küçük parsellerde, yapılaşma hakkı artmamışsa vatandaşın da belli ölçüde feragat göstermesi gerekebiliyor. Örneğin 90 metrekarelik bir dairenin yerine 80 metrekare almak gibi. Bu, vatandaşın hakkının gasp edildiği anlamına gelmez. Tersine, dönüşümün sürdürülebilir olabilmesi için gerçekçi bir ortak zeminde buluşmak anlamına gelir.”
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE HUKUKİ GÜVENCE ŞART
Avukat Emine Aslan’a göre, dönüşüm projelerinde en başından itibaren vatandaşların yalnızca müteahhitlerle değil, aynı zamanda hukukçularla, mimar ve mühendislerle birlikte hareket etmesi büyük önem taşıyor. Çünkü bu süreç, sadece teknik ya da ticari bir karar değil; doğrudan hakların güvence altına alınması meselesidir.
"BU SÜREÇ HER ADIMINDA ŞEFFAF OLMALI"
Aslan, sahada karşılaşılan uygulamalara bakıldığında birçok projede ciddi hukuki boşluklar bulunduğunu ifade ediyor. Geleceği belirsiz muvafakatnamelerle, içinde tarih, ceza şartı ya da tapuya ilişkin güvenceler bulunmayan sözleşmelerle adım atıldığını söyleyen Aslan, bunun ciddi hak kayıplarına yol açtığını belirtiyor. Bu tür eksik sözleşmelerin, vatandaşların müteahhidi olası gecikme ya da ihlallerde sorumlu tutmasını neredeyse imkansız hale getirdiğini vurguluyor. Kaç daire yapılacağı, bu dairelerin kimlere nasıl dağıtılacağı, ruhsat süreci, inşaatın başlama ve bitiş tarihleri ile gecikme durumunda uygulanacak cezai şartların net biçimde sözleşmeye yazılması gerekir. Bu tür önlemlerin, hem belirsizlikleri ortadan kaldıracağını hem de olası hak ihlallerini henüz ortaya çıkmadan çözümlemeyi mümkün kılacağını dile getiriyor.
Aslan ayrıca, bina tamamlama sigortasının da vatandaşlar açısından hayati bir güvence aracı olduğunu hatırlatıyor. Aslan "Müteahhitin iflas etmesi ya da projeyi tamamlayamaması gibi durumlarda bu sigorta hem inşaatın bitirilmesini garanti altına alır hem de arsa sahiplerinin haklarını korur. Bu tür hukuki teminatların dönüşümün sürdürülebilirliği açısından vazgeçilmezdir." diyerek sözlerine son verdi.