Yeşilçam'ın 'üvey evladı' Ankara: Başkentin tozlu arşivinden çıkan kayıp sinema hazineleri
Türk sinemasının merkezi ağırlıklı olarak İstanbul olsa da, başkent Ankara da tarihi boyunca birçok önemli yapıma sessizce ev sahipliği yaptı. Gençlik Parkı'ndan Çubuk Barajı'na uzanan, bugün kayıp olan filmlerin izini sürmeye hazır mısınız?
Yeşilçam'ın ışıltılı dünyası ve İstanbul'un ikonik sokakları, Türk sinemasının ana sahnesini oluştururken, Türkiye'nin idari merkezi olan başkent Ankara, beyazperdede şaşırtıcı derecede sessiz kalmış bir figüran rolü üstlendi. Sanayi, sermaye ve film endüstrisinin kalbinin İstanbul'da atması, sinemanın merkezini de doğal olarak bu şehre kaydırdı. Ancak gazeteci Uğur Kavas'ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Çankaya Belediyesinin desteğiyle yeniden basılan "Ankara’dan Sahneler ve Kaderin Mahkumları" adlı kapsamlı çalışması, bu "ihmal edilmiş" tarihin derinliklerine iniyor.
Araştırma, başkentin sinematografik geçmişinin, çoğu kişinin sandığından çok daha eskiye, 1920'lere dayandığını ve ilginç detaylarla dolu olduğunu kanıtlıyor.
SİYASİ VE ETNOGRAFİK BELGESELLER
Ankara'nın sinemayla ilk buluşması, bir film platosu olarak değil, yeni kurulan bir rejimin merkezi olarak "incelenen bir özne" şeklinde gerçekleşti. 1925 tarihli "Grass: A Nation’s Battle for Life" adlı yabancı yapım belgesel, Ankara'dan yola çıkarak İran'a göç etmeye çalışan Bahtiyarlar topluluğunun zorlu yolculuğunu kayda aldı. Bu, daha çok etnografik bir bakıştı.
Asıl dikkat çekici yapım ise 1930'larda geldi. SSCB Hükümeti'nin özel talebiyle yönetmen Sergey Yutkeviç, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin gelişimini ve modernleşme hamlesini görüntülemek üzere Ankara'ya geldi. Doğrudan yeni rejimin başkentini ve toplumsal dönüşümü belgeleyen bu film, dönemin siyasi hassasiyetleri nedeniyle çeşitli sansürlere uğradı ve günümüze ancak 59 dakikalık bir kopyası ulaşabildi.
KAYIP HAZİNE "KADERİN MAHKUMLARI"
Uğur Kavas'ın araştırmasının ve kitabının kilit noktası, adını da veren "Kaderin Mahkumları" filmi. 1953 yılında çekilen bu yapım, "tamamı Ankara'da çekilen ilk sinema filmi" unvanını taşıyor. Bu filmin detayları, Ankara'nın neden daha fazla kullanılmadığı sorusunu da beraberinde getiriyor:
Yerel güç: Ankara Devlet Tiyatrosu: Film, İstanbul'dan gelen yıldızlara değil, bizzat başkentin kendi sanat yuvasına, Ankara Devlet Tiyatrosu sanatkârlarına dayanıyordu. Başrollerde, kitabın kapağında da genç haliyle yer alan Tekin Akmansoy gibi usta isimler vardı. Bu, filmin "Ankaralı" kimliğini daha da pekiştiren bir unsurdu.
Plato olarak Ankara'nın modern yüzü: Yapımcılar, stüdyolara kapanmak yerine Ankara'nın modern ve sembolik mekanlarını doğal bir plato olarak kullandı. Cumhuriyet'in modernleşme simgelerinden olan Çubuk Barajı, halkın yeni sosyal alanı Gençlik Parkı ve başkentin dünyaya açılan kapısı olan tarihi Tren Garı gibi mekanlar, filmin fonunu oluşturdu. Bu seçim, Ankara'nın sadece idari değil, aynı zamanda yaşayan, modern bir şehir olduğunu gösterme amacı taşıyordu.
Trajik akıbet: Tüm bu öneme rağmen, "Kaderin Mahkumları" bugün kayıp. O dönemki teknik imkansızlıklar, film kopyalarının iyi saklanamaması gibi Yeşilçam'ın genel sorunları, bu ilk ve önemli girişimi de vurdu. Filmden geriye, kameramanlığı yapan ünlü portre fotoğrafçısı Osman Darcan'ın oğlu Mete Darcan tarafından saklanan ve Uğur Kavas'a ulaştırılan lobi kartları (sinema salonlarının girişinde tanıtım için kullanılan fotoğraflar) kaldı. Kavas'ın "gerçek bir hazine" olarak nitelediği bu kartlar, kayıp bir filmin varlığına dair elimizdeki tek somut kanıt.
YETERSİZ İLGİ VE MODERN GİZEMLER
Uğur Kavas'ın 1925 ile 2019 arasını kapsayan titiz araştırması, bu uzun zaman diliminde Ankara'da çekilen film sayısının sadece 52 olduğunu ortaya koyuyor. Kavas, bu rakamın bir başkent için trajik derecede düşük olduğunu vurgulayarak, şehrin potansiyelinin sinemacılar tarafından yeterince değerlendirilmediğini belirtiyor.
Kavas'ın çalışması, Başkent'in sinema tarihinin, zengin olma potansiyeli taşıyan ancak büyük ölçüde ihmal edilmiş, hüzünlü ve kayıplarla dolu bir arşiv olduğunu gözler önüne seriyor.