Yenimahalle Belediyesinden kadına şiddete karşı sembol adım! Başak Gürkan'ın adı parkta yaşatılacak
Yenimahalle Belediyesi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında Başak Gürkan Parkı’nın açılışını gerçekleştirdi.
Yenimahalle Belediyesi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında Başak Gürkan Parkı’nın açılışını yaptı. Belediye Başkanı Fethi Yaşar, “Devletin tüm kurumları, kadına yönelik şiddetle mücadelede çalışmalarını koordineli bir şekilde yürütmeli; sivil toplum kuruluşları sürece mutlaka dâhil edilmelidir.” dedi.
Yenimahalle Belediyesi, erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybeden Başak Gürkan’ın anısını yaşatmak için anlamlı bir projeye imza attı. Batıkent Kardelen Mahallesi’ndeki yeni park, Başak Gürkan’ın adıyla açılarak sadece bir dinlenme alanı olmanın ötesinde, topluma kadına şiddet konusunda farkındalık kazandıran bir sembol haline geldi.
Programa; Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, DİSK- Genel İş Ankara 2 Nolu Şube Başkanı Tibukoğlu, meclis üyeleri Kardelen Mahallesi Muhtarı Elif Ayyıldız, Yüksek Mühendis Başak Gürkan’ın kız kardeşin Yaprak Gürkan ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Programın açılış konuşmasını yapan Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, “Eğlenceli olsun diye planlanan bu açılış, bugün keyfimizi kaçıran ve toplum olarak utanmamıza neden olan bir olay nedeniyle eğlenmek yerine düşünmemize ve kendimizi sorgulamamıza vesile olmaktadır. Tam da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününde, çocuklarının gözü önünde erkek şiddetine maruz kalarak hayattan koparılan Yenimahalleli hemşerimiz, yüksek mühendis Başak Gürkan’ın adını vereceğiz. Göreve geldiğimiz günden bu yana, halkımızın tesislerimize isimlerini verdiğimiz kişilerin kim olduklarını, nasıl yaşadıklarını ve ne şekilde hayatlarını kaybettiklerini unutmamaları için, erkek cinayetlerine kurban giden kadınlarımızın ve vatan uğruna şehit olan askerlerimizin adlarını yaşatmayı ilke edindik. Bu parkları ve tesisleri kullanan vatandaşlarımızın, bu isimleri gördükçe onların neden öldüklerini unutmamalarını istiyoruz.” dedi.
“KADINLARIN ÇIĞLIĞI DUYULMUYOR”
Kadına yönelik şiddetin toplumun her alanına işlemiş köklü bir sorun olduğunu belirten Yaşar, “Kadınlar, cinsiyetleri nedeniyle ev içinde ve dışında sistematik olarak şiddete maruz kalmaktadır. Bu şiddetin arkasında, toplumun her alanında görülen erkek egemenliği ve kadın ile erkek arasındaki eşitsizlikler yatmaktadır. Erkekler, güç göstermek, öfkelerini boşaltmak, kontrol sağlamak ya da cezalandırmak amacıyla şiddete başvurmakta; fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik ve dijital şiddet türlerinin tümü bu amaca hizmet etmektedir. Kadına yönelik şiddetin bildik ve hüzünlü öyküleri, geleneksel ön kabuller ile toplumun ve devletin duyarsızlığı nedeniyle büyümektedir. Şiddet yalnızca kadınların bedenlerine zarar vermemekte; kadınların öz saygılarını kaybetmelerine ve çaresizliği kabullenmelerine yol açmaktadır. Bu şiddete tanık olan çocuklarda gelişen travmatik sorunlar ise onların geleceğini karartmaktadır. Birçok olayda kadınlar karakola gidip şikâyetçi olmakta, ancak şiddet uygulayan erkek bir kapıdan girip diğerinden çıkmaktadır. Çoğu kadın cinayeti herkesin gözü önünde gerçekleşmekte ve kurbanlar genellikle daha önce suç duyurusunda bulunmuş, yardım talep etmiş kadınlar olmaktadır. Yaptırımların yeterince caydırıcı olmaması, katillerin işini kolaylaştırmakta; adalet sağlanmadığında kadınlar şikâyetçi olmaktan çekinmekte, erkekler ise bunu fırsat bilerek daha saldırgan hâle gelmektedir.” şeklinde konuştu.
“GÜZEL SÖZLERLE DEĞİL, ETKİN YASALARLA ŞİDDET ÖNLENİR”
Yaşar, kadınlara yönelik şiddetin yalnızca duygusal sözlerle çözülemeyecek kadar derin ve yapısal bir sorun olduğuna dikkat çekerek, şu ifadelere yer verdi:
“Cennet kadınların ayakları altındadır, kadın baş tacıdır, çiçektir’ demekle sorunlar çözülememektedir. Öncelikle, kadınlara yönelik her türlü şiddetin psikolojik, sosyolojik ve hukuksal bir sorun olarak kabul edilmesi şarttır. Devlet, çıkaracağı yasalar ve alacağı önlemlerle daha caydırıcı çözümler üretmelidir. Devlet, bu soruna çözüm bulmak zorundadır. Devletin tüm kurumları, kadına yönelik şiddetle mücadelede çalışmalarını koordineli bir şekilde yürütmeli; sivil toplum kuruluşları sürece mutlaka dâhil edilmelidir. Eğitim kurumlarında çocuklara ve gençlere bu konuda gerekli bilgiler verilmeli, şiddetin her türlüsünün toplum tarafından reddedilmesi sağlanmalıdır. Yapılan araştırmalar da bu mücadelenin önemini açıkça göstermektedir. Kadınlar, ağabeylerinin, babalarının, kocalarının yani kısacası erkeklerin istedikleri gibi değil, kendi özgür iradeleriyle yaşayabilmelidir. Toplum, boşanmak isteyen bir kadını suçlayan değil, ona destek olan bir yapıya kavuşmalıdır. Dilerim ki bu çağ dışı, utanç verici şiddet haberleri ve cinayetler artık son bulur. Bu vesileyle hemşehrimiz Başak Gürkan’a bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.”
“BİR KARARLA KADINLADIN HAKLARI YOK SAYILAMAZ”
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, ülkemizdeki kadınların karşı karşıya olduğu acı gerçeklere dikkat çekerek, “25 Kasım’da tüm dünyada kadınlar eşitlik, adalet ve şiddetsiz bir yaşam için mücadele etmeye, dayanışmaya ve yan yana durmaya devam etmektedir. Tam 65 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde verilen direniş mücadelesi, bugün de her birimizin örgütlü sesinde yaşamaya devam ediyor. Ancak bu tarihsel mücadele mirası, ne yazık ki ülkemizde kadınların yaşadığı acı gerçeklerle iç içe geçmiş durumdadır. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararnamesiyle çıkılması, 6284 sayılı yasanın etkisiz hale getirilmesi ve kadınların kazanılmış haklarının ortadan kaldırılmaya çalışılması bu durumu açıkça göstermektedir. Ayrıca, uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun 2019 yılında kabul ettiği, 2021’de yürürlüğe giren ve birçok ülkenin onayladığı 190 sayılı “İş Yerinde Şiddet ve Tacize Karşı Sözleşme” hâlâ Türkiye hükümeti tarafından onaylanmamıştır. Tüm bu nedenlerden dolayı, katledilen tüm kadınlar ve Başak için susmayacağız. Ailesine sözümüzdür: Mücadelemizi sürdüreceğiz; durmayacağız, yorulmayacağız. Bir kadının daha öldürülmesine veya unutulmasına asla izin vermeyeceğiz.” ifadelerini kullandı.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDET TOPLUMSAL BİR SORUNDUR”
Kadınların hayatın her alanında eşitsizlik ve ayrımcılıkla mücadele ettiğini belirten Çerkezoğlu, şunları kaydetti:
“Kadınlar, hayatın her alanında evde, işte, okulda, sokakta eşitsizlik ve ayrımcılıklara karşı mücadele ediyor. Maruz kaldığımız şiddetin temeli bu eşitsizlikler ve ayrımcılıklardır; bu şiddet yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorundur. Buna rağmen ülkeyi yöneten siyasi iktidar, kadınları koruyacak önlemler almak yerine, “aile yılı” ilan ederek bizi ev içinde karşılıksız bakım emeğine ve itaate mahkûm etmeye çalışmaktadır. Kadın emeği güvencesiz, evden, yarı zamanlı veya sigortasız, kayıt dışı ve ucuza çalıştırılacak bir emek olarak görülmekte ve tüm kazanılmış haklarımız tek tek saldırı altındadır. Bizim için bu hükümler iyi niyet maddesi değildir; bunlar, mücadelemizin, dayanışmamızın ve kadınlara yönelik tüm şiddet, baskı ve ayrımcılığa karşı koruyucu çerçevenin somut hâlidir. İstanbul Sözleşmesi ve diğer kazanımlarımız, her gün iş yerlerimizde, sendikalarımızda ve sokaklarda ördüğümüz örgütlü yaşamın kendisidir.”
“KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ TOPRAKLARDAN SİLENE KADAR SUSMAYACAĞIZ”
Çerkezoğlu, taleplerini şu şekilde anlattı:
“Bu nedenle, kadına yönelik şiddetin tamamen ortadan kalktığı, kadınların eşitsizlik ve ayrımcılık yaşamadığı bir çalışma hayatı ve ülke inşa etmek için yan yana geliyoruz ve mücadelemizi büyütüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkıyor ve bir gece yarısı kararnamesiyle sözleşmeden çıkılmasını asla kabul etmiyoruz. 6284 sayılı yasanın etkin uygulanmasını, ILO’nun 190 sayılı sözleşmesinin Türkiye hükümeti tarafından onaylanmasını ve gereğinin yapılmasını talep ediyoruz. Toplumsal cinsiyete dayalı suçlarda, kadın cinayetlerinde ve cinsiyetçi uygulamalarda, iyi hal ve tahrik indirimi gibi uygulamaların son bulmasını istiyoruz. Ayrıca iktidarın politikalarında, kadınların ucuz ve güvencesiz işçi olarak görülmesini sona erdirmesini, kadınların eşit koşullarda çalışma hayatına katılımını sağlayacak politikaların hayata geçirilmesini talep ediyoruz Kadınların istihdam önündeki en büyük engel olan ve kadınlara özgü işler olarak tarif edilen bakım sorumluluğunun, toplumsal politikalar aracılığıyla paylaşılmasını istiyoruz. Tüm bu mücadelelerimiz, eşitlik ve özgürlük mücadelesi olduğu kadar, kadına yönelik şiddeti bu topraklardan tamamen silme mücadelesidir.”
“KADINA YÖNELİK ŞİDDET BİTMEDEN 25 KASIM ANMA GÜNÜ OLAMAZ”
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ise Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve eşitsizlik sorununa vurgu yaparak, “Kadının eşitlik ve özgürlük mücadelesi ile toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin etkinliğinin sürdürülebilirliğinin en önemli sonuçlarından biri budur. Kasım ayı itibariyle Türkiye’de yaşamdan koparılan kadın sayısı 317’dir. 25 Kasım’ları Türkiye’de bir anma günü olarak kutlayamayız. Anma günü olarak kabul edebilmemiz için öncelikle kadına yönelik her türlü şiddetin son bulduğu, ayrımcılığın ve eşitsizliğin tamamen ortadan kalktığı bir toplumsal düzeni inşa etmeliyiz; ancak o zaman 25 Kasım’ı anma günü olarak kabul edebiliriz. Oysa ülkemizde 25 Kasım, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi ve dayanışmayı yükseltme günü olmak zorundadır. Ne zaman ki bu topraklarda tam anlamıyla eşitliği sağlarız, ne zaman ki kadına yönelik şiddeti bütünüyle ortadan kaldırırız; ne zaman ki bir kız çocuğu ya da genç kadın, Başak Gürkan Parkı’nda gecenin herhangi bir saatinde özgürce oturabilir ve hiçbir korku ya da kaygı yaşamadan tek başına sokaklarda dolaşabilir, işte o zaman 25 Kasım’ı bir anma etkinliği olarak kutlayabiliriz.” diye aktardı.
“6284 SAYILI KANUN ETKİN UYGULANMALI”
6284 sayılı kanunun etkin uygulanması gerektiğini söyleyen Sağkan, “Türkiye Barolar Birliği olarak, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında yürütülen politikaların hayata geçirilmesini, 6284 sayılı kanunun daha etkin uygulanmasını ve kadına yönelik şiddetle ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda cezasızlık algısının ortadan kaldırılmasını sağlamak için barolarımız, sendikalarımız ve sivil toplum örgütlerimizle birlikte mücadele ediyoruz. Başak Gürkan soruşturması ve kovuşturma sürecini de en etkin şekilde takip edeceğimizi ve sebebiyet verenlerin en ağır şekilde cezalandırılmasını sağlamak için bir adım dahi geri atmayacağımızın sözünü, hem ailesi hem de sizlerin huzurunda tekrar tekrar veriyoruz. Ülkemizde kadınların iş, toplumsal ve sosyal yaşamda eşit olduğu; kadına yönelik ekonomik, fiziki ve cinsel şiddetin tamamen sona erdiği bir düzen sağlanana kadar mücadeleden geri adım atmayacağımızı bir kez daha paylaşıyorum.” şeklinde konuştu.