Işığın hafızası: Fotoğrafın felsefesi ve estetik arayışı
Yıllar süren laboratuvar deneyimlerinden kavramsal projelerine uzanan fotoğraf yolculuğunu anlatan Aykut Fırat, sanatın estetik ve toplumsal boyutlarını Yeni Ankara’ya aktardı.
Fotoğraf sanatçısı Aykut Fırat, yıllar süren laboratuvar deneyimlerinden kavramsal projelerine kadar fotoğrafın estetik ve toplumsal boyutlarını Yeni Ankara'ya anlattı.
Fırat, Türkiye’de fotoğrafın farklı görevlerle ortaya çıktığını belirterek şunları söyledi:
“Kimisi gazeteci olduğu için görevi gereği, kimisi muhabir olduğu için basında, kimisi de herhangi bir kurumda fotoğrafçı olarak çalışıp çekim yapıyordu. Benim babam ise fotoğrafla sanat yapılabileceğini söylüyordu. O dönemde restoranlar ve atölyeler, Orta Çağ ve Rönesans dönemindeki ressam atölyeleri gibiydi. Çırak-usta ilişkisi vardı; onun elinden geçiyorsunuz, o hamurla yoğruluyorsunuz.”
“ZİHNİM İMGELERDEN ÖRÜLÜ HALE GELDİ”
Fırat, “Geçenlerde bastığım fotoğrafların sayısını hesapladım ve 35-40 yıl içinde rapor alanında yaklaşık 150 milyon fotoğraf bastığımı gördüm. Bu süreçte basılmış 100 milyona yakın fotoğrafı kontrol ettim çünkü otomatik makineler her şeyi gözden kaçırıyordu. Bu kadar çok fotoğrafa bakmaktan sanki zihnim ve beynim tamamen imgelerden örülü hale geldi. Fotoğraf hiçbir manipülasyona izin vermiyor, çektiğimiz gibi kullanıyoruz” dedi.
Bu deneyimin fotoğraf sanatına yaklaşımını nasıl şekillendirdiğini de şöyle açıkladı:
“Başlangıçta herhangi bir fotoğraf olabilir, ama zihnimde öyle imgeler oluştu ki artık her çalışmada bunları çağırabiliyorum. Fotoğrafın estetik değerleri, klasik kompozisyon anlayışı, hileye yer vermeyen yapısı beni derinden etkiledi. Bu süreçte Aristo ve Platon’dan gelen katarsis etkisini, yalnızlık ve boşluk gibi hisleri fotoğrafa taşımayı öğrendim.”
Fotoğrafın göstergelerinin önemine dikkat çeken Fırat, şunları söyledi:
“Fotoğrafın göstergesi, göstereni ve gösterileni vardır. İzleyenler kendi derinliklerinden anlam çıkarıyor; diğer yandan fotoğrafçının da vermek istediği bir fikir bulunuyor. Örneğin mevsimlik tarım işçileri üzerine yaptığım projede, doğudan ve güneydoğudan gelip Orta Anadolu’da yaşayan insanların çadırlarını fotoğrafladım.”
Kavramsal projelerine de değinen Fırat, “Bazen Medusa’nın laneti üzerine, bazen George Orwell’in 1984’üne göndermelerle fotoğraf üretiyorum. Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparken kavramsal fotoğraf üzerinde çalıştım. Fotoğrafın hem estetik hem de fikir yönünü önemsiyorum. Siyah-beyaz ve minimalist çalışmalar da yapıyorum; amacım izleyicide derinlik ve farkındalık uyandırmak” diye konuştu.
FOTOĞRAFÇININ EĞİTİM SÜRECİ
Eğitim ve deneyim sürecini de paylaşan Fırat, şunları söyledi:
“Babam eğitimci ve resim öğretmeniydi. Onun yanında başladım, gazetecilik yüksekokulunu bitirdim ve laboratuvar çalışmalarıyla fotoğraf hayatıma başladım. Binlerce fotoğrafın banyo ve baskısında çok yoğun bir dönem geçirdim. Üniversitede Marmara İletişim Fakültesi ve Gazi Üniversitesi’nde eğitimimi sürdürdüm. Sanat ve akademik yaşam iç içe geçti, kavramsal üretime yöneldim.”
Her bir fotoğraf projesinin izleyiciyle buluştuğunda farklı bir anlam kazandığını belirten Fırat, “Sergiler sadece fotoğraf göstermek değil; aynı zamanda bir fikir ve deneyim aktarımı sağlıyor. Bu nedenle üretim sürecinde hem estetik hem de kavramsal yönleri birlikte ele alıyorum” dedi.
FOTOKOLLEKTİF İLE SANATI ULAŞILIR KILMAK
Fotokollektif Galeri Atölye’nin sahibi İsa Özdemir ise kurumlarının hem sergi salonu hem de eğitim merkezi işlevi gördüğünü anlattı:
“Bir galerimiz var, burada ağırlıklı olarak fotoğraf sanatçılarına yer veriyoruz. Ancak ressamlar, illüstratörler ve grafik sanatçılar da zaman zaman sergiler açıyor. Bu yıl aldığımız kararla galeride bu çeşitliliğe daha fazla ağırlık vereceğiz. Bunun yanı sıra temel, geliştirme ve ileri düzey olmak üzere üç ayrı atölyemiz var.”
Temel fotoğrafçılık atölyeleri hakkında bilgi veren Özdemir, “Başlangıç düzeyindeki kurslar, teknik ve pratik üzerine kuruludur. Katılımcılara makinelerini nasıl kullanacakları, ışığı nasıl değerlendirecekleri ve kompozisyonu nasıl kuracakları öğretiyoruz. Kuramsal olarak da fotoğraf sanatını anlamaya yönelik eğitimler veriyoruz. Atölyelerde öğrenciler, tek tek fotoğraf üretiminden ziyade proje üretimini öğreniyor” dedi.
Geliştirme ve ileri düzey atölyeleri de anlatan Özdemir, “Geliştirme atölyelerinde dünya fotoğrafını anlamaya yönelik eğitimler veriyoruz. Öğrenciler, proje üretimi sürecinde tüm detayları öğreniyor ve arka plan bilgisiyle fotoğraflarını oluşturuyor. İleri düzey atölyelerimiz ise proje geliştirme grupları üzerine kurulu; öğrenciler belli temalar etrafında bir yıl boyunca detaylı çalışmalar yapıyor. Bu atölyelerden mezun olanlar fotoğrafı sadece görüntü olarak değil, fikir ve kavramsal bir bütün olarak ele almayı öğreniyor” diye konuştu.
MADDİ İMKÂNLAR SANATA ENGEL OLMAMALI
Eğitimde fırsat eşitliğine vurgu yapan Özdemir, şunları söyledi:
“Sanat yapmak isteyenin önünde paranın engel olmaması gerekiyor. Biz de imkânlarımız doğrultusunda öğrenci arkadaşlarımızı ücretsiz olarak misafir ediyoruz. Özellikle 25 yaş altı gençler ve maddi imkânı olmayan öğrenciler için atölyelerimizde kontenjan ayırıyoruz.”
Sosyal sorumluluk projeleri hakkında da bilgi veren Özdemir, “Erzurum ve Kızılcahamam’da üç kütüphane kurduk. Ayrıca ücretsiz sergiler ve albümler hazırladık. Öğrencilerin ve sanatseverlerin sanata ulaşabilmesini sağlamak temel hedefimiz” dedi.
Sergi açmak isteyenler için kriterleri de paylaşan Özdemir, “Salonumuzda sergi açmak isteyenlerin belirli bir yetkinliğe sahip olması gerekiyor. Üniversiteler veya tanınmış sanatçılarla iş birliği olduğunda müdahale etmiyoruz; ancak dışarıdan gelen başvuruları titizlikle değerlendiriyoruz. Seçici davranmak zorundayız çünkü galerimizde kaliteyi korumak önceliğimiz” ifadelerini kullandı.