Eğitim-İş MEB önünde ses yükseltti! “Eğitim artık bir hak değil, meta haline geldi”
Eğitim-İş, kamusal eğitimin güçlendirilmesi ve Cumhuriyet’in aydınlanmacı eğitim mirasının korunması amacıyla MEB önünde bir araya geldi. Genel Başkan Kadem Özbay, “Devlet, kendi okullarını niteliksizleştirirken, özel eğitim sektörünü palazlandırmıştır” dedi.
Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş), eğitimde derinleşen fırsat eşitsizliklerine ve 2026 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin kamusal eğitimden yana planlanması gerektiğine dikkat çekmek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) önünde basın açıklaması düzenledi.
“DEVLET, ÇOCUKLARI KORUMUYOR; PİYASAYA TESLİM EDİYOR”
Grup adına basın açıklamasını okuyan Genel Başkan Kadem Özbay, Türkiye’de eğitim sisteminin yıllardır süregelen bilinçli politikalarla çökertildiğini savunarak, “Bu ülkenin eğitim sistemi, yıllardır süren bilinçli politikalarla çökertiliyor; kamusal eğitim, adım adım yok ediliyor. Milli Eğitim Bakanlığının 2024-2025 eğitim-öğretim yılına ilişkin açıkladığı istatistikler, bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Türkiye’de zorunlu eğitimde olması gerekirken okul dışında kalan çocuk sayısı 611 bin 612’ye ulaşmıştır. Bu sayı, yalnızca bir istatistik değildir. Bu sayı, işçileştirilen, yoksulluğa mahkûm edilen, eğitim hakkı ellerinden alınan çocuklarımızın sayısıdır. Üstelik ilkokulda net okullaşma oranı yüzde 95’e, ortaokulda yüzde 89’a, ortaöğretimde ise yüzde 82’ye düşmüştür. Her yıl binlerce çocuk daha okul yerine atölyelere, tarlalara, sokaklara yönlendirilmekte; çocuk işçiliği eğitim politikasının doğal bir sonucu haline gelmektedir. Çünkü devlet, kendi çocuklarını korumak yerine onları piyasaya teslim etmiştir.” ifadelerini kullandı.
“EĞİTİMDE BİLİM DEĞİL, DOGMA TEŞVİK EDİLİYOR”
Kamusal eğitimin çöküşünün artık rakamlarla da açıkça görülebildiğine işaret eden Özbay, şunları söyledi:
“Kamusal eğitimin çöküşü, özel okullardaki artışta da açıkça görülmektedir. 2002 yılında sadece 956 olan özel okul sayısı bugün 14 bin 700’e ulaşmıştır. 23 yıl içinde özel okulların oranı on beş kat artmıştır. Bu artış, ailelerin devlet okullarına güvenmemesinin, çocuklarını daha nitelikli bir eğitime ulaştırma umuduyla borç batağına girmesinin sonucudur. Devlet, kendi okullarını niteliksizleştirirken, özel eğitim sektörünü palazlandırmıştır. Böylece eğitim bir hak olmaktan çıkarılıp bir “hizmet”, bir “meta” haline getirilmiştir. Aynı süreçte, eğitim öğretim birliği yok sayılarak imam hatip orta okulları ve liseleri açılmış tercih edilmemesine rağmen sayısı 450’den bin 730’a çıkarılmıştır. Bu artış, eğitimdeki plansızlığın değil, ideolojik tercihin sonucudur. Çünkü iktidar, bilimi değil dogmayı, eşitliği değil itaati, laik eğitimi değil dinin araç olarak kullanıldığı eğitimi dayatmaktadır. Eğitim politikaları, toplumun ihtiyaçlarına göre değil, siyasal iktidarın çıkarına göre şekillendirilmektedir.”
“BÜTÇE EĞİTİME DEĞİL TASARRUFA AYRILDI”
Özbay, ekonomik krizin etkileri sürerken devletin öğrenciye sunduğu desteklerin de giderek azaldığını vurgulayarak, “Üstelik ekonomik kriz derinleşirken, burslu öğrenci sayısının azalması da bu tabloyu tamamlamaktadır. 2023 yılında 355 bin öğrenci burs alırken, 2024’te bu sayı 344 bine düşmüştür. Yani yoksulluk artarken, devletin öğrenciye uzattığı el çekilmiştir. Bütün bu tablo ortadayken, şimdi Meclis’te 2026 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi görüşülmeye başlanacak. 2024 ve 2025 bütçeleri, okullarda yaşanan fiziki yetersizlikleri, öğretmen açığını, öğrencilerin barınma ve beslenme sorunlarını çözmedi. Bir öğün yemek ve temiz su hakkını bile bütçe yetersizliği söylemine sığınarak sağlanmamıştır. Okulların güvenli, sağlıklı ve çağdaş ortamlara dönüşmesi için gerekli yatırımlar yapılmadı. Eğitim bütçesi, tasarrufun değil, yatırımın alanı olmalıdır.” şeklinde konuştu.
“2026 BÜTÇESİ RAKAM DEĞİL, GELECEK MESELESİDİR”
Bu bütçenin sadece rakamlardan ibaret olmadığını, milyonlarca öğrenci, öğretmen ve eğitim emekçisi için bir yaşam meselesi olduğunu bildiren Özbay, şu ifadelere yer verdi:
“2026 yılı bütçesi, çocukların, öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin, halkın lehine oluşturulmalıdır. Bütçe, yeni okulların yapılması, derslik sayısının artırılması, öğretmen açığının kapatılması, öğrenci desteklerinin genişletilmesi için planlanmalıdır. Beslenme, barınma, ulaşım gibi temel ihtiyaçlar, kamusal hizmetin ayrılmaz parçası olarak ele alınmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde öğretmenler, hak ettikleri saygınlıktan uzak, ekonomik ve sosyal açıdan büyük baskılar altında görev yapmaktadır. Yoksulluk sınırının altında ücretlerle çalışmaya mahkûm edilen, sözleşmeli ve ücretli istihdam politikalarıyla güvencesizliğe itilen aynı görev ve sorumluluğa sahip olmasına rağmen eşit işe eşit ücret ilkesine ayrı şekilde ünvanlarla ayrıştırılan öğretmenlerimiz siyasi kadrolaşmaya ve liyakatsiz yönetim anlayışının gölgesinde meslek onurlarını koruma mücadelesi vermektedir.”
Özbay, “Eğitime ayrılan kaynakların artırılması, eğitimin piyasadan ve gericilikten arındırılması, laik, bilimsel, kamusal ve parasız eğitimin güçlendirilmesi için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Bu ülkenin eğitim emekçileri susmayacak, boyun eğmeyecek, teslim olmayacak.” dedi.