Akın Gökyay, Ankara'ya olan borcunu satranç müzesi ile ödedi
Gökyay Vakfı Satranç Müzesi kurucusu ve koleksiyoneri Akın Gökyay, "Ankara'ya borcum vardı benim. Gökyay Vakfı Satranç Müzesi'ni Ankara'da kurduğuma hiç pişman değilim" dedi.
İş İnsanı Akın Gökyay, yaklaşan 'Uluslararası Müzeler Günü' dolayısıyla Yeni Ankara muhabirine açıklamada bulundu. Gökyay, Ankara'nın kültürel yapısıyla diğer illere eskisi kadar örnek olamadığını söyledi.
"ESKİDEN TÜRKİYE’NİN EN KÜLTÜRLÜ HALKI ANKARA’DA YAŞAR DENİRDİ"
Ankara eskiden müzeleri ve kültürüyle diğer şehirlere daha çok örnek oluyordu. Önceden Ankara kültürün merkeziydi. Eskiden ‘Türkiye’nin en kültürlü halkı Ankara’da yaşar’ denirdi. Şimdi böyle düşünülüyor mu? Bilmiyorum, çünkü toplumun yapısı değişti. Mesela kapı açılıyor, içeri biri girecek. Genç biri geliyor, karşıdan omuz atıp geçiyor. Halbuki bırakın bir üniversite öğrencisini, bir insanın karşısındakine yol vermesi, kapıyı tutması gerekir ama artık bu tür küçük ama anlamlı davranışlar bile yok olmuş gibi.
Ancak müzeyi Ankara’da kurduğuma hiç pişman değilim. Aksine, doğru bir karar verdiğime inanıyorum. Sonuçta Ankara’ya bir borcum var. Ankara’da doğdum, büyüdüm, eğitim hayatım orada geçti. İş hayatım, askerlik… Hayatımın tamamı Ankara’da şekillendi. Bu yüzden Ankara’ya olan borcumu ödemem gerektiğini hissediyorum.
"SATRANÇ ÖĞRENDİĞİMDE SEKİZ YAŞINDAYDIM"
Toplumda anlayış, saygı, empati… Her şey değişmiş. Eskiden herkes birbirine karşı daha duyarlıydı. Şimdi sokakta bağıran, kavga eden insanlar görmek sıradan oldu. Bu durumu beğenmiyorum ama susuyorum. Sanki bu olanlar hep bizim kuşağa düşüyor. Eskiden öğretmenlerimiz, hocalarımız çok daha farklıydı. Eğitim kalitesi yüksekti. Şimdi her şey biraz gereksiz ve yüzeysel geliyor. Kültürel ögelerimiz zayıfladı, değerlerimizi unuttuk. Her şey ihtiyaç kredisine, tüketmeye döndü. Gerçekten ciddi bir emek, çaba gerektiren şeyler artık hak ettiği değeri bulmuyor. Genel olarak bir düşüş var toplumda.
Ben satrancı babamdan öğrendim. Öğrendiğimde sekiz yaşındaydım. Tek rakibim babamdı çünkü eskiden çocuklar satranç oynamazdı. Satrancın topluma yayılması toplum kalitesine çok büyük bir katkı.
Müze Müdürü Duygu Nur Sapaz, eski müzecilik anlayışının geride kalması gerektiğini ve müzelerin birer eğitim yuvası olduğunu söyleyerek şöyle konuştu:
"ZİYARETÇİLERİMİZİN YÜZDE 80'İ ÇOCUK"
Müzemiz 2012 yılında Guinness Rekorlar Kitabı’na girerek dikkat çekti; 2015 yılında ise resmi olarak kuruldu. Aslında 10 yıllık bir geçmişe sahip olan müzemiz, dünyanın en büyük satranç müzesi olmasının yanı sıra, Türkiye'nin ilk ve tek satranç müzesidir. Dünya genelinde yalnızca dokuz örneği bulunan bu özel alanda yer almak bizim için gurur verici.
Ziyaretçilerimizin yaklaşık yüzde 83’ü çocuklardan oluşuyor. Bunun en önemli sebebi, müzemizde çocuklara özel hazırlanmış bir bölümün bulunması. Ayrıca satranç, hali hazırda Milli Eğitim müfredatında yer alan bir spor ve eğitim aracı olduğu için çocukların ilgisini oldukça çekiyor. Satranç sadece bir oyun değil; strateji, dikkat, sabır ve planlama becerilerini geliştiren bir disiplindir. Türkiye’de de satranç, Türkiye Satranç Federasyonunun yoğun çalışmaları sayesinde oldukça iyi bir konuma ulaştı. Ancak müzemiz sadece çocuklara hitap etmiyor. Yetişkinler için de çok zengin bir içeriğe sahip. Sadece satrancı değil; milli kültür, savaş ve barış temaları, tasarım, sanat, tarih, edebiyat gibi pek çok alanı kapsayan satranç takımları koleksiyonumuz mevcut. Bu nedenle tasarımcılardan sanatçılara, tarihçilerden edebiyatçılara, mühendislerden mekanik meraklılarına kadar çok geniş bir kitleye hitap ediyoruz.
"MÜZELER YAŞAYAN ALANLAR OLMALI"
Bizce müzeler yaşayan alanlar olmalı. Eski müzecilik anlayışının, yani sadece nesnelerin sergilendiği, durağan yapının çoktan geride kaldığına inanıyoruz. Modern müzecilik artık toplumun tüm katmanlarına dokunabilen, yön verebilen ve yaşayan dinamik bir yapı olmalıdır.
Müzeler yalnızca sergileme alanları değil; aynı zamanda eğitim kurumlarıdır. Eğitimde, kültür-sanatta, projelerde aktif rol oynamalıdır. Bu yüzden bizim müzemizde satranç eğitimi alabilir, resim ya da seramik atölyelerine katılabilir, Van Gogh’un eserlerini yorumlayarak çizebilir, heykel ya da kukla atölyelerinde üretim yapabilirsiniz. Geleneksel sanatlar, drama, edebiyat söyleşileri, müzik dinletileri (caz, piyano, klasik, sanat müziği) gibi çok çeşitli etkinlikler düzenliyoruz.
"AMACIMIZ, ÇOCUKLARA HEM MÜZECİLİĞİ SEVDİRMEK HEM DE KÜLTÜREL MİRASI TANITMAK"
Çocuk bölümlerimizde ise Sherlock Holmes temalı bir müze oyunumuz var. Çocuklar ipuçlarını takip ederek tüm müzeyi geziyor, satranç takımlarını inceliyor ve eğlenceli bir şekilde öğreniyor. Ayrıca “Dünya Kültürleri Atölyesi” adı altında, koleksiyonumuzdan esinlenerek hazırladığımız özel oyunlar da sunuyoruz. Hafta içi her gün 4-5 okul grubunu ağırlıyor, rehberli turlar ve interaktif müze oyunlarıyla çocuklara unutulmaz deneyimler yaşatıyoruz.
Müze aynı zamanda bir eğitim yuvası. Amacımız, çocuklara hem müzeciliği sevdirmek hem de kültürel mirası, tarihi olayları, farklı tasarımları tanıtmak. Kültür sanat atölyelerimizle çocukların sanatla tanışmasını, resim, heykel, seramik gibi alanlara yönelmesini sağlıyoruz. Örneğin, kadın temalı sergilerimiz büyük ilgi gördü. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile gerçekleştirdiğimiz projede dezavantajlı çocukları satranç turnuvasında bir araya getirdik.