Ortadoğu coğrafyasında sular her geçen gün ısınıyor!
ABD’nin Irak’ı işgaliyle başlayan bu kaos, çeşitli isimler altında günümüze kadar ulaştı.
Kimi zaman Arap çöllerinde baharlar estirildi.
Ortadoğu coğrafyasında sular her geçen gün ısınıyor!
ABD’nin Irak’ı işgaliyle başlayan bu kaos, çeşitli isimler altında günümüze kadar ulaştı.
Kimi zaman Arap çöllerinde baharlar estirildi.
Çocuklar bir toplumun geleceğidir.
İyi yetişmiş çocukların, toplum düzeyini olumlu etkileyeceğinden kimsenin şüphesi yok.
Çünkü; özgür ruhlu, sorgulayıcı, kimlik ve kişiliğini oluşturabilmiş, meraklı, hayatı usa vurmayı alışkanlık edinmiş, iyi bireylerin oluşturduğu toplumun geleceği aydınlık olacaktır.
Altının elbette saydamı olmaz.
Bunu herkes bilir.
Bizim kültürümüzde altına doğduğumuz ilk günlerde bile aşina oluruz.
Şu dünyada herkesin bir kanatlarını bulduğu gün vardır.
İşte o gün insan kendi benliği ile tanışır.
Kimliğini keşfeder.
Yine geldi beşinci mevsim.
Yine yanıyor güzelim Türkiye.
Her yaz mevsimine bir mevsim daha ekleniyor.
Hak ve hukukun yerine güçlünün zorbalığının sınır tanımazlığını görüyoruz. Bir Hollywood filmi gibi seyrediyoruz zalimlerin nasıl kendilerini fütursuzca “efendi” ilan ettiklerini.
Şu günlerde her sabah neredeyse aynı haberle uyanıyoruz.
Geceleri uyuyabiliyorsak tabii ki.
İnsan eğitiminin önemli olduğu düşüncesi hep kulaklarımızı çınlatır.
Çocukluğumuzdan beri.
Öyledir de.
İstemi Kağan.
Bir Göktürk Kağanı.
Milattan Sonra 552 ila 576 yıllarında hüküm sürmüş.
Her sabah tan yeri ağarmaya başlar.
Sanki usta bir ressam, muhteşem tablosunu yeniden yapacaktır.
Doğudan yükselir fırça darbeleri:
Atom,
Bize yabancı bir sözcük değil aslında.
Halk ağzında “güç” anlamında kullanılır.
Teknoloji öyle bir hızla ilerliyor ki, kimse hızına yetişemiyor.
Her sabah yeni bir bilim ve teknoloji haberiyle uyanıyoruz.
Birkaç tane örnek verirsem, bu haberler eminim hatıralarınızda canlanacaktır:
Bir markete uğradınız, diyelim eve dönerken.
Birkaç ihtiyacınızı karşılamak için.
Durun! Hesap yapmaya başlamayın hemen.
Edebiyatımız sessiz kahramanlarla doludur.
Bu kahramanlar, sadece sağduyu ile bakabilenlere görünür.
Sanatı, edebiyatı, hakkı, hukuku, vicdanı güncel kısır çekişmelere kurban edenlere görünmez.
Bilimsel gelişmelerin hızına kimse yetişemiyor!
Buna bağlı olarak da teknoloji geliştiriliyor doğal olarak.
İnsan bu;
Takvimler her 18 Mart’ı gösterdiğinde hüzün sarar benliğimi.
Aklıma mezun vermeyen liseler gelir.
Umut dolu yarınlarından özgürlük uğuruna vazgeçen yiğitler.
Durun! Durun!
“Denizi olmayan bir kentte inci mi olurmuş” demeyin.
Tabi ki Ankara’nın da incisi var.
Ankara’yı biz hep başkent oluşu ile anarız.
Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eder.
Hâlbuki Ankara’nın başka özellikleri de var.
Sanat, bir milletin evrene bakış açısıdır.
Milletin geliştirdiği estetiktir.
Dünyayı algılayış biçimidir.
“Ayaş”Ankara’nın küçük ve şirin bir ilçesi.Kent merkezinin kuzeybatısında yer alıyor.Derin bir vadiye konuşlanmış.Nüfusu 13 bin civarında.Yerel seçimlerin olduğu yıllarda Ayaş’ın nüfusu artsa da kısa süre içinde yeniden eski sayıya düşerek denge sağlıyor.İlçenin isminin, Toroslarda yaşayan bir Türkmen oymağından geldiği söyleniyor.Türkçe kökenli yani.Ayaş’ın bazı köy isimleri de bunu destekler nitelikte.Afşar, Kargın, Bayat, Peçenek gibi yer isimleri bu güzel ilçenin bir Oğuz yerleşimi olduğunu gösteriyor.
İlçe; “Ayaş domatesi” ve “Ayaş dutu” ile ünlü.Bu iki ürün, Ayaş’ın coğrafi işaret almış ürünleri.Tüm Ankaralılar, Ayaş domatesinin kokusunu ve lezzetini bilir zaten.Tabi ki Ayaş dutu da her haziranda sofralarımızdadır.Benim anlamadığım nokta ise;Bu güzel kokulu domateslerin salça markasına neden dönüşmediğidir.VeyaAyaş’ dutundan imal edilmiş yiyecek ve içecek ürünlerini neden satın alamadığımızdır.Markalaşmış Ayaş ürünlerini yani.Ayaş’a özgü ürün potansiyeline tiftik keçisi yünlerinden yapılmış tekstil mallarını da katalım.Çünkü Ayaş’ta tiftik keçisi hayvancılığı günümüzde de sürüyor.
Ayaş’ın en önemli potansiyeli ise turizmdir.Özellikle kaplıcalarından ötürü termal turizm.Geleneksel dokusunun bozulmamış olmasından dolayı da kırsal turizm gelişmeye açıktır.Domatesi, dutu, kirazı, tiftik keçisi ve bunların üretim süreçleri bir kültür şenliğine dönüştürüldüğünde eminim Ayaş, bir çekim odağı olacaktır.Bu turizm süreçlerine yerel, kültürel, geleneksel oyunlar ve diğer dokular da katılmalı doğal olarak.
Barbar sözcüğü; çok eski bir kavramdır.Roma ve Bizans döneminden beri kullanılıyor.Anlamı “Yabancı” demektir.Romalılar, kendilerinden olmayanlar için kullanıyorlardı bu kavramı.Hunları, Gotları, Frankları, Saksonları, Vizigotları, Vandalları, Avarları ve benzer milletleri tanımlamak için kullandılar.Barbar, uygar olmayan demekti aynı zamanda.
Roma İmparatorluğu’nun ve şehir devletlerinin ekonomisi kölelik düzenine bağlıydı.Üretimi köleler yapar, tüketimi de efendileri yapardı.Kendilerini “uygar” olarak tanımlıyorlardı.Köle düzeni kurup insan ticareti yapanlar “uygar” yani.Diğerleri ise “barbar”, “yabancı”, “vahşi”.
Yani bir anlamda;Savaşları kazanan güçlü yabancılar barbar olarak görülmüştür.Yabancılardaki o gücü ise, çoğunlukla o dönemin askeri yenilikleri besliyordu.Aslında, her şey atın ehlileştirilmesiyle başladı.Son arkeolojik buluntular;Atların Kazakistan bozkırlarında evcilleştirildiğini gösteriyor.Milattan Önce 2200 yılında Akmola’da insan ile atın ortak macerası başlar.Hâlbuki insanların atlarla tanışması daha eskilere dayanır.Otuz bin yıl kadar eskilere.O zamanlar at, eti için avlanırmış.